12 Öfkeli Adam adaleti sağlar mı?

12 Öfkeli Adam adaleti sağlar mı?

TUĞBA KAPLAN

22 Kasım 2014, Cumartesi

Siyah-beyaz bir film olarak akıllarda kalan ‘12 Öfkeli Adam’, 32 yıl sonra Şehir Tiyatroları’nın 100. yılında yeniden sahnede. Önyargısız, empati ve iyi niyetle gerçek adaletin sağlanabileceğini gösteren oyunda bugüne dair göndermeler var.

İlk olarak 1958-1959, daha sonra 1982-1983 sezonunda sahnelenen 12 Öfkeli Adam oyunu, Şehir Tiyatroları’nın 100. yılında yeniden sahnede. Reginald Rose’un 1950’lerde yazdığı aslında bir tiyatro oyunu olan 12 Öfkeli Adam’ı çoğumuz siyah beyaz bir film olarak hatırlıyoruz. Amerikalı oyuncu Henry Fonda, film yapılmasını istediği bu oyunun yapımcılarından biri olur ve başrolü oynar. Henry Fonda dışındaki tüm oyuncular tanınmış sinema oyuncusu değil, her biri tiyatro kökenli oyuncu. Amerikan Sineması’nda bir klasik olmayı başaran 12 Öfkeli Adam, Köpeklerin Günü (Dog Day Afternoon), Şebeke (Network), Serpico gibi filmlerin usta yönetmeni Sidney Lumet’in yönetiminde 1957’de beyazperdeye uyarlanır. Film uyarlamasıyla Oscar’a aday gösterilir. 1957’de Uluslararası Berlin Film Festivali’nde Sidney Lumet altın ayı ödülü kazanır, 1958 İngiliz Akademi Ödülleri’ni, başrol oyuncusu Henry Fonda ise en iyi yabancı aktör ödülünü alır. 1961’de de televizyon uyarlamasıyla Emmy ödülü kazanır.

Sinema tarihinin en iyi mahkeme filmlerinden biri olan film, klasik film severlerin arşivlerinde olmazsa olmazlardan. Genç bir adamın babasının katili olup olmadığını araştıran jüri üyeleri arasında geçen bir hikâye. Amerika’da McCarthy döneminin son demlerini anlatan ve 1950’li yılların Amerika’sını tanımak adına güzel bir başyapıt. Bu sebeple Sidney Lumet’in ilk yönetmenlik denemesi olan film, 2007’de Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından ‘kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli’ filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza ediliyor. Önyargı, toplum baskısı, sınıfsal ayrım ve toplum düzeni çeşitli yönlerden ele alınıyor. Filmde teknik olarak görüntüden daha çok diyaloglara önem veriliyor. 96 dakika süren filmin; 90 dakikası bir masa, 12 kişinin oturduğu sandalye, masayı aydınlatan bir lamba ve sıcak havayı dağıtan bozuk bir vantilatörün olduğu odada geçiyor. Konu ve temasına her ne kadar Hollywood filmlerinden aşina olsak da, ülkemizde rastlanmayan bir hikâyeye sahip olan filmin tek ve dar bir mekân içinde geçmesi, içeriğe biraz mesafeli durmamıza ve filme önyargıyla yaklaşmamıza neden oluyor. 4-5 saatlik bir sürenin bir buçuk saatte aralıksız anlatılması ise şüphesiz büyük başarı.

Arı kovanına çomak sokmak!

12 Öfkeli Adam konu itibarıyla, önyargıları yıkmayı hedefleyen, insanları hüsn-ü zanna yönlendiren, bireyin özündeki iyiliğin toplumun ve topyekûn iyiliği olduğuna, katı, tek taraflı, empatisiz düşüncelerle bir yol kat edilemeyeceğini gösteren bir film/oyun. Senaryo şu şekilde ilerliyor: Genç bir çocuk, babasını öldürdüğü iddiasıyla tutuklanıp yargılanır. Genç hakkında karar verilir. Gözünden çaresizliği hissedilen genci, avukatı iyi savunamaz ve hakkındaki deliller yeterli görülür. Bunların çoğunu film/oyun ilerledikçe jüri üyelerinden dinleriz. 12 adam bir odaya toplanır ve mahkeme karara varmalarını ister. Farklı meslek gruplarından oluşan jüride kimi kendi oğluna olan öfkesini suçlanan gençten çıkarma peşinde, kimisi de akşamki beyzbol maçına yetişmek için ‘bitse de gitsek’ isteğinde, kısacası her biri bu güzel günde mahkemede vakitlerini ziyan etme niyetinde değildir. Filmin başında gencin suçlu olduğuna dair hemfikirdir jüri üyeleri. Bir insanın ölecek olması umurlarında bile değildir. İçlerinden sadece biri hariç. 8 numaralı üye. Diğer 11 üye kesin bir inançla gencin suçlu olduğunu düşünüp, bu kararı verirken gencin hayatını hesaba katmazken, 8 numaralı üye bu karara karşı çıkar. ‘Suçlu değil diyemem ama tam olarak suçlu olduğuyla ilgili kuşkularım var.’ diyerek, diğer üyelerin bu olayı sorgulamasına, konuşulmasına, gençle empati kurulmasına, yargısız infaz yapılmamasına, hüsn-ü zanda bulunmalarına vesile olur. Bu cesur çıkışıyla adeta arı kovanına çomak sokar. Ve sürü psikolojisinden bağımsız, bireysel özgür düşüncenin, sorgulamanın önünü açar. Hem filmde hem de oyunda jürinin düşünce yapıları üzerinden ırkçılık, toplumsal tavır, duyarsızlık, şiddet, yaşlılık, ölüm ve yaşam üzerine tartışmalarına, yaklaşımlarına dair beyin fırtınasına eşlik etmek mümkün. Bu beyin fırtınasıyla, kesin olan karar sorgulanmaya başlanır ve herbirini ikna edecek bir karar çıkar…

‘Benim ülkemde tekmelenmek bir bilimdir’

32 yıl sonra modern bir rejiyle yeniden seyircinin karşısına çıkan oyunun yönetmeni Arif Akkaya. Oyunda Ahmet Özarslan, Ali Gökmen Altuğ, Burteçin Zoga, Enes Mazak, Erkan Akkoyunlu, Gün Koper, Kutay Kırşehirlioğlu, Mehmet Avdan, Metin Çoban, Nihat Alpteki, Rahmi Elhan, Serdar Orçin, Yalçın Avşar rol alıyor. Reginald Rose’un 1954’te yazdığı bu kült oyunda; adalet, suç, hak, ırk, gerçek gibi kavramlar üzerine ontolojik bir bakışa dönüşen bir tartışma ortamında önyargı ve algıların bilişsel arkaplanı tartışılıyor. Adaleti, olaylar karşısındaki genel tutumumuzu, önyargılarımızı, bize sunulan hatta dayatılan her fikri sorgulamadan kabul edişimizi, bazen küçük ayrıntıların insan hayatı için ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Oyun tempoyu ve dikkati canlı tutuyor. Bu sene sahneye konulmasına, yeni bir oyun olmasına rağmen etkileyici. Provalarla, her sahneye çıkışla daha da iyi olacağına dair şüphe yok. Kimileri yönetmenin konuyla, bizim toplumumuz ve adalet kurgumuz arasında bir köprü kuramayışına dair eksiklikler olduğunu söylese de, şimdilerde gündemden düşmeyen tartışma konusu olan ‘makul şüphe’ kavramı üzerinde durması, “Benim ülkemde tekmelenmek bir bilimdir” repliği anlayan için bugüne dair bir göndermeydi.

Repliklerde Hollywood etkisi

Her anı filmle birebir olan oyunu izlerken ‘Filmle bu kadar benzeşmesine gerek var mıydı?’ diye düşünmeden edemiyor insan. Özellikle bazı oyuncuların repliklerinde Hollywood etkisi bariz hissediliyor. Bu yönetmenin tercihi miydi bilmiyorum. Ama şahsen oyunda bir Amerikan dizi ve film repliği tarzı ‘Hey adamım!, Lanet olsun dostum, Senin sorunun ne ha?’ şeklinde bir konuşma tarzı ve ses tonu duymak doğrusu sakil duruyor. Oysa doğal repliklerle, doğal oynayan karakterler izleyiciyi daha çok etkileyebilirdi. Bunun yanı sıra oyunda Serdar Orçin etkisinin ağır bastığı, Gün Koper’in ise sahnedeki heyecanı açıkça görülüyor. Son olarak sahne dekoruna değinmeden edemeyeceğim. Aydın Doğan tam olarak oyunla alakalı bir sahne tasarlamış. Karar odasına yer küre şekli verilmiş ve sütunları yamultulmuş. Sahne tarafı açık bırakılmış bu dekor oyunla uyuşuyor. Görsel araçları iyi kullanan bir yönetmen olarak bilinen Arif Akkaya, kullandığı mavi gökyüzü ve sahnenin arkasında hareket eden bulutlar fonuyla gerçekçi bir gökyüzü sunuyor. Kıssadan hisse, 2 perde 90 dakika olan 12 Öfkeli Adam, gerçeğin ve iyiliğin peşinde bir mücadele izlemek isteyenlere tavsiye edilir.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>