28 Şubat darbesini yıldönümünde iki tanığı anlattı Başörtüsü, 28 Şubat’ın psikolojik laboratuvarı

Başörtüsü, 28 Şubat’ın psikolojik laboratuvarı

Birçok başörtülü üniversitelinin mağdur edildiği bir dönem 28 Şubat. O günden eser kalan ise genç kızların başlarını açmaları için kurulan ikna odaları. Mağduriyetlerin 15. yıldönümünde ‘İkna Odaları’ belgeseli çekildi.  Yapımcısı Fatma Aydın, ikna odaları gerçeğinin unutulmaması için o döneme mercek tuttuklarını söylüyor.

28 Şubat denince ilk akla gelen uygulamalardan biri de şüphesiz İstanbul Üniversitesi (İÜ) bünyesinde kurulan ‘ikna odaları’. O dönem İÜ rektör yardımcısı olan Nur Serter, ikna odalarını kurup öğrencilerin okula başı açık olarak girmeleri için uğraşmıştı. Aradan geçen 15 yıl, postmodern darbeyi unutturmadığı gibi ikna odası mağdurlarını da unutturmadı. ‘İkna Odaları’ belgeseli, örtbas edilmeye çalışılan bu gerçeği ülkenin toplumsal belleğine yerleştirmeye hazırlanıyor. Belgeselin yönetmenliğini Kevser Çakır, yapımcılığını ise Fatma Aydın yapıyor. Onlar birer ikna odası mağduru olmasa da, üniversiteyi şapka ve perukla bitirmek zorunda kalan iki isim. Belgeselin galası öncesinde Fatma Aydın, İkna Odaları belgeselini anlattı.

Mağdurlar dinlense, vicdanlar sızlar

Derin izler bırakan bu dönemin kayıt altına alınmasını ve toplumsal hafızada yer etmesini istediklerini söylüyor Fatma Aydın. 9 aylık bir emeğin sonucunda, belgeseli yıldönümüne yetiştirmiş olmanın sevincini yaşıyor. Üstelik belgesel hiçbir maddi destek almadan yapılan bir mücadelenin ürünü. İkna Odaları belgeselinin bir başlangıç olduğunu düşünüyor Aydın. Ona göre dönemin mağdurları tek tek konuşsa, birilerinin ellerini iki başının arasına alıp düşüneceğine inanıyor. Çünkü dinlediği mağdur öğrencilerin anlattıkları vicdanları rahatsız etmeye yetecek cinsten. Fatma Aydın, o dönemin mağdurları ve tanıkları konuşsun diye önce bir liste hazırladıklarını anlatıyor. Belgeselde 28 Şubat’ta yaşananları psikolojik yönüyle, aynı zamanda dönemin mağdurlarından biri olan psikiyatri uzmanı Nevzat Tarhan, hukuki yönüyle başörtüsü mücadelesini hâlâ sürdüren avukat Fatma Benli, zamanında İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapan Ufuk Uras ve daha birçok ünlü isim anlatıyor. İkna odasına alınmış 11 mağdur öğrencinin hikâyesine de yer veriliyor.

Kimi unutamıyor, kimi öyle unutmuş ki hatırlamıyor

Bazı kesimlerin “Dindarlar ne acı çekti ki?” söylemlerinin belgeselde ortaya çıkacağını, genç kuşakların da yaşananları öğreneceğini söylüyor yapımcı Fatma Aydın. Ve Nevzat Tarhan’ın önemli bir tespitini paylaşıyor: “Başörtüsü o dönem psikolojik bir laboratuvar olarak kullanıldı. Çok mağduriyetler, travmalar oldu ama konuşulmadı. Bunlar Türkiye’nin toplumsal belleğinde duruyor. Bu acılar dile getirilmeli. Toplumsal hafızaya not düşülüp tedavi edilmeli. İkna odalarında o kızların karşısında sıradan 2-3 kişi yoktu.  Polisiyle, askeriyle,  akademisyeni, gazetecisiyle bütün bir devlet vardı.” Her hikâyeyi dinledikten sonra günlerce kendilerine gelemediklerini söyleyen Aydın, en çok etkilendiklerinden birini anlatıyor: “Başörtülü bir  öğrenci evlenmiş ve eşinden şiddet gördüğü için boşanmış. Üniversiteye gitmede hedefi, iyi bir meslek sahibi olmak ve kızını eski eşinden alabilmek. Dördüncü sınıfta yasakla karşılaşınca, okula gidemiyor. Kızını da alamıyor. Yıllar sonra afla okuluna dönmüş. Daha 3 sene önce alabilmiş kızını. Ve kızı da kendisi gibi üniversite öğrencisi. Yaşadıklarını trajikomik olarak değerlendiriyor. Ama hâlâ unutamamış. Bazıları da öyle unutmuş ki hiç hatırlamıyor.”

Zihniyet değişmedi, konjonktüre göre muamele yapılıyor

İkna odalarına ilk girenlerin söylediklerinden bahsediyor Fatma Aydın.  Önceleri çok nazik olan iknacılar, sonraki yıllarda daha katı ve acımasız olur.  Öğrencilere hangi gazeteyi okudukları sorulur, sonra İslâm’da örtü diye bir şey olmadığı, başörtüyü köylülerin taktığı, Kur’an’da böyle bir şeye yer verilmediği anlatılır uzun uzun. Bunlar ikna sürecinin ilk aşamaları… 2000’lerde ise bırakın ikna odasını üniversitenin bahçesinde bir akademisyenin, “Gördüğünüz şu bloklardan sonraki noktayı geçemezsiniz. Şimdi gidin ve sizi bir daha böyle görmeyeyim.”  diyerek tüm okul önünde aşağılama girişimi… “Biz de bu sürecin içinden geliyoruz. Ama bütün bunlar 15 yılda unutuldu.” diyor Fatma Aydın. Ona göre  bugün başörtüsüne özgürlük diyen, 28 Şubat’ı, ikna odalarını suçlu gören zihniyetler, o dönemde brifing toplantılarına katılıp, konjonktüre göre rol aldı. Aydın, yağmur nereye yağarsa tarlayı oraya süren bu zihniyetin değiştiğine inanmıyor.

“Belgesel için Nur Serter’i aradım”

‘İkna Odaları’na dair en ilginç not ise Fatma Aydın’ın belgeselde Nur Serter’in de olması için uğraşması. Nur Serter, yakın zamanda “Biz hiçbir şey yapmadık sadece çay ikram ettik. Vicdanım rahat. Kendimi hukuk karşısında korumak için kayıtları aldım. Zamanaşımına uğradığı için de imha edeceğim.” demişti. Görünen o ki kamuya mal olmuş bu kayıtları saklayarak suç işlediğinin farkında değil Serter. Fatma Aydın, belgesel için aradığında önce oyalandıklarını sonra da yoğunluk bahanesiyle teklifin reddedildiğini söylüyor.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>