Batı, Türkiye’yi Ortadoğu’ya eklemlemek istiyor

Batı, Türkiye’yi Ortadoğu’ya eklemlemek istiyor

TUĞBA KAPLAN

19 Ekim 2014, Pazar

Doç. Dr. Mahmut Akpınar, Batı’nın Türkiye’nin otoriterleşmesinden rahatsız olmadığı görüşünde: “Otoriter toplumlarda tek adam vardır, onu ikna etmek yeterlidir.”

Terör ve uluslararası güvenlik uzmanı Doç. Dr. Mahmut Akpınar ile Ufuk Yayınları’ndan çıkan kitabı Dün İrtica Bugün Paralel’i konuşmak üzere bir araya geldik. Akpınar, Ortadoğu üzerinde dönen planlara, bölgenin nasıl şekillendiğine, IŞİD’den Kobani eylemlerine ve  çözüm sürecine dair değerlendirmelerde bulundu

IŞİD gücünü göstere göstere geldiği halde global güçlerin ilk etapta bir önlem almamasının sebebi nedir?

IŞİD, üretilmiş naylon bir örgüt. Sosyolojik bir taban oluştu. IŞİD’i hızla güçlenen, global büyük aktörlerin önünü açtığı, orada etkin olmasına fırsat tanıdıkları bir yapı olarak görüyorum. IŞİD, El Kaide türevi bir örgüt. 10 yıl önce El Kaide Batı’nın Ortadoğu’ya girmesi için El Kaide işgal gerekçesi yapıldı. Aradan geçen zamanda etnik ve dini mezhepsel ayrıştırmalar yapıldı, kimlikler keskinleştirildi, mobilizasyon yapıldı nüfuslar arasında. Çizilecek haritaya göre Sünniler bir tarafa toplandı. 2003’ten önce de Batı’nın niyeti İsrail’e tehdit oluşturabilecek veya uzun vadede Batı medeniyetine bu coğrafyadan bir alternatif medeniyet çıkmasın diye Ortadoğu’yu etnik ve mezhep odaklı bozup, küçük devletlere bölüp atomize etmekti. Baştan plan buydu. 10 sene içinde bu altyapı oluşturuldu, nefret tohumları ekildi. Şu an Ortadoğu’da bir Sünni ve Şii yan yana gelemiyor. Saddam döneminde bile bu yoktu. Batı’nın bu sorumluluktan kaçması mümkün değil.

Bu durumda IŞİD bir maşa mı?

IŞİD de El Nusra ve El Kaide gibi silahlı şiddet kullanan Selefi örgütler. IŞİD’in şu anki vazifesi BOP’la 10 yıl önce hedeflenen Ortadoğu’nun haritalarını çizmek. Bu haritaları çizmek isteyen Batı, IŞİD’i bir kalem olarak kullanıyor. Epeyce de başardı. Global güçler kendi düşmanlarını kendileri üretiyor. Düşmanları üzerinden politika üretiyor. Dolayısıyla hiç kimse sen işgalcisin diye suçlamada bulunamıyor. Şimdi ABD’nin ne işi vardı Ortadoğu’da IŞİD olmasaydı? Ama görünüşte mücadele etmek için geliyor, işgal için değil imajı var. IŞİD’i doğrudan var etmese bile ona alan açan imkân tanıyan varlık sebebi Batı’nın oluşturduğu ortamdır. Bu iradi bir şey.

Şu an güneyde Bağdat ve altında bir Şii Arap devleti kuruldu İran’ın kontrolünde. Kuzeyde bir Kürt devleti kuruldu. Kerkük de IŞİD vesilesiyle bu Kürt devletine bağlandı. Eğer IŞİD bu hareketi yapmasaydı, Kerkük’ün Kuzey Irak yönetiminde kalmasına bütün Araplar ve Türkiye itiraz edecekti. Ama şu an çok kolay bir hareketle Kerkük, Kürt yönetiminin eline geçti.

‘Kobani düşerse’ diye başlayan cümleler kuruluyor. Düşerse ne olur?

Kobani düşmez. Kobani’deki IŞİD saldırısının er veya geç Batı’nın eliyle püskürtüleceğini düşünüyorum. IŞİD’in Sünni Arap bölgeye geri itilecek. Bu arada IŞİD’den boşalan yerler de Kürdistan olarak ilan edilecek. Bunu da PKK savaşarak kan dökerek almış olacağı için kurtuluş mücadelesi sonucu burayı hak etmiş olacak. Türkiye de, dünya da bunu böyle kanıksayacak ve PKK kahraman olacak. IŞİD’le mücadele ederken Batı’nın verdiği silahlarla Kürt birleşik ordusu kurulmuş olacak. Hatta buna TSK’nın da yardımcı olacağından bahsediliyor. Şu an Kobani sıkıntıda olsa da düşmeyecek. Ama Kobani bu global güçler tarafından uzun süre terk edilmeyecek. Belli çizgilerde anlaştıklarını düşünüyorum. Çünkü bazı yerler özellikle İran’a terk edilmiş durumda. Esed’in kalması gündemde. Kimsenin Esed’i devirme gibi bir niyeti yok. Sadece Erdoğan’ın var, o da şahsi nefretinden dolayı, biraz da iç politikaya yönelik Esed kartına oynuyor. Batı Esed’in gitmesini istemiyor. Bilakis Esed giderse kaos olur.

IŞİD misyonunu tamamladıktan sonra devreden çıkacak mı?

Devreden çıkabilir. Bu mayoz ve mitoz bölünme. Bunlar sürekli bölünüyor yeni bir şey çıkıyor.

IŞİD, El Nusra, El Kaide kullanışlı örgütler. IŞİD belki ilerde Sünni Arapların ordusu haline gelecek. Dış politika enstrümanı ya da maşa olarak kullanılacak. İsrail’in güvenliği açısından, uzun vadede Batı medeniyete alternatif bir İslam medeniyetinin bu coğrafyada dirilmemesi için kaos içinde kalması düşünülüyorsa, ortada şiddet üreten, IŞİD’in de içinde olduğu bir Sünni Arap devleti muhafaza edilebilir. Bir süre sonra bu yapı bütün dünya tarafından terörist devlet ilan edilir. Ara ara buradan eylemler çıkar, Batı buraya müdahale hakkı elde eder. Bazen gelir dizayn eder. Yani sürekli kullanabilecek bir malzeme halinde IŞİD devleti kurulabilir.

Arap baharından sonra bugün bölgeye bakınca Ortadoğu’da değişen bir şey yok! Dünya yine batının çizdiği yörüngede ilerlerken, Neo-Osmanlı hayali kuranlar dünya siyaseti adına ne yapıyor?

Neo Osmanlıcılık’ın alt yapısı zaten yoktu. Sloganlarla dış politika yürütülemez. Dış politikada alt yapınız olmalı. Türkiye sadece hamasetle, hitabetle, iki lafla, mitingle Ortadoğu’yu dizayn edeceğini düşündü ama yanıldı. Diplomatik, siyasi, kültürel, toplumsal bir temel yoktu. Bugün bu patladı.  Arap baharı denilen şey de, Ortadoğu’nun yüzyıl sonra yine batı tarafından dizayn edilmesinden başka bir şey değil. Ortadoğu’yu yeniden düzenliyorlar. Söylemlerinin aksine Batı Ortadoğu’da demokrasi istemiyor, kaos istiyor. Batı şu an Türkiye’nin Erdoğan’ın otoriterleşmesinden de rahatsız değil.

Türkiye’nin yeni bir Ortadoğu ülkesi olması mı isteniyor?

Evet. Türkiye’yi yarı otoriter veya otoriter Ortadoğu bünyelerine eklemlemek istiyor Batı. Bir Ortadoğu ülkesi oluşturma projesi var.  Demokratik yönetimleri ikna etmek, kontrol altına almak zordur. Devleti, hükümeti, kurumları, sivil toplumu, halkı ikna etmek gerekir. Ama otoriter toplumlarda tek adam vardır, onu ikna etmek yeterlidir.

TSK IŞİD’e müdahale ederse, bir cehennemin içine girer

 AKP hükümetinin, mezhep eksenli politikası ve aşırı Selefi-Vahhabi terör gruplarına destek verdiği söyleniyor…

Türkiye’nin Ortadoğu’da bir aktör olma, oyuncu olma, oyunların tasarlandığı masaya oturma gibi bir gücü yok. Türkiye ancak kendisine verilen görevleri yapmakla meşgul, kıyısından köşesinden. AKP’nin, Türkiye hükümetinin IŞİD’i kullanması gibi bir durum söz konusu değil. Kullandığını düşünüyor olabilir.

Mesela?

PKK yapılarına veya Esed’e karşı destek vermiş olabilir. Türkiye buralardan bir şeyler elde etmeyi düşünüyor olabilir. Ama eğer büyük oyunun kurucusu, tasarlayıcısı değilseniz, oyuna yandan girdiyseniz size bir şey düşmez. Ortadoğu’daki problemleri çıkaran, yürüten irade başka. Türkiye, bu problemin objesi, aktörü değil. Ama objeyken, biraz iç politikaya yönelik biraz Pollyannacı ve hamasi yaklaşımlarla kendisini aktör gibi görme eğiliminde. Oysa IŞİD, Türkiye için büyük bir problem haline geldi. Şimdi tezlerinden tamamen geri döndüler. Düne kadar IŞİD’i kendi çıkarları için kullandığını düşünen Türkiye, Amerika’ya gidiş dönüş sonrası 180 derece değişti.

TSK, IŞİD’e karşı karadan müdahale edecek mi?

Doğrusu bu düşünce bile beni korkutuyor. Danimarka Başbakanı da söyledi. Batı güçlerinin askerlerini karadan dahil etme gibi bir fikirleri yok. Havadan girecekler. Havadan girildiğinde IŞİD’in bitirilmesi mümkün değil. Karadan girilmesi lazım. Türkiye’nin IŞİD’e karşı Suriye sınırında savaşması isteniyor. Hatta emrivaki üsluplarla bu dile getiriliyor. Ben Türkiye’nin şu an dış politikada Batı’ya direnebilecek güçte olduğunu düşünmüyorum. Türkiye dış politikada son 20-30 yılın en zayıf, irade gösteremeyecek, talimatlara en açık dönemini yaşadığını düşünüyorum. Ama bunun üzerini kapatmak için içeride yüksek sesle konuşuluyor ve farklı söylemler geliştiriliyor.

Peki Türk ordusu girerse…

Türk ordusu, bir cehennemin içine girmiş olur. Girdiği yerden çıkamayabilir. IŞİD basit bir terör örgütü değil. Afganistan’da, Bosna’da, Irak’ta savaşmış. İçinde gayri nizami harbi, gerilla savaşını bilen bir sürü insan var. Bunların eski dönemdeki Hariciler gibi ölüm korkusu yok. Gözleri kara, çok iyi silah kullanıyorlar. Çok ciddi şehitler verebiliriz. Türkiye’nin oraya girmesi tüm Arap toplumlarında Türkiye’nin Arap coğrafyasını işgale başladığı algısı uyandırabilir. Arap toplumlarında Türkiye fobisini tetikler. Bu da yine bizi buraya sokmak isteyenlerin arzu ettiği bir şey olabilir. Sünni Şii Türk Arap geriliminde sonra Arap Türk gerilimini körüklemek isteyebilirler. Türkiye’de de IŞİD dediğimiz radikal İslamcı silah kullanan örgüte eğilimi olan sempati duyan çok genç var. Anketler de bunu gösterdi. Türkiye belki PKK’dan daha şiddetli, farklı toplum tabanlarında zemin bulacak yeni bir örgütü başına bela alacak.

Erdoğan, milliyetçi oylarına oynuyor

PKK, Kobani gerekçesiyle, bölgede serhildan denemeleri mi yapıyor?

Kobani ile içerideki eylemleri birebir örtüştürmemek kanaatindeyim. Kobani yanlış aksettiriliyor. Suriye istikrarsızlaştıktan sonra PKK silahlı unsurlarla bölgeyi ele geçirdi. Normalde o coğrafyadaki insanlar PKK’ya destek veren kesimler değildi. Ama o kaos, anarşi, kargaşa, devletsizlik durumunu PKK değerlendirdi. Fiili bir de facto yapı kurdu. Aslında PKK’nın orayı ele geçirmesi de tamamen şiddete dayalı. PYD dediğimiz yapının varlığı tartışılıyor şu aralar ama bence PYD eşittir PKK.

Kobani eylemleri için de ‘paralelin oyunu’ dendi ve Gezi benzetmesi yapıldı…

Erdoğan, ürettiği malzemeyi sonuna kadar kullanıyor. Paralel malzemesini üretti ve inandırdı. İkna kabiliyeti çok kuvvetli.

Kimi inandırdı?

Kendi kitlesini. Zaten Erdoğan’ın solcuları, liberalleri, demokratları inandırma gibi bir derdi yok. Onun derdi, oy aldığı kitleyi sağlam tutabilmek. Ve ona inandırdı. Benim ailem de o kitleden geliyorum. İnsanlar adeta hipnoz olmuş, zombileşmiş gibi. Paralel dedikleri şeyin içinde zararsız, iyi, sonsuz güvendikleri insanlar var. Ama bu hayali yapının tehdit oluşturduğuna inanıyorlar. Paralel söylemiyle her sıkıştığı alanda kendini kurtarıyor. Artık kabak tadı vermeye başladı.

Son olaylar bir kez daha altını çizdi ki Güneydoğu’da sokaklar örgütün kontrolünde. Dinden bihaber, fakir, öfkeli ve örgütü kendine kimlik yapmış gençlere karşı devlet ne yapabilir?

Devletin yapabileceği şeyler var ama zemin hazırlamalı. Toplumsal dönüşümü devletler değil, sivil toplum yapar büyük olanakta. Devlet önce can, mal güvenliğini sağlamalı ve adaleti temin etmeli. Devletin bölgede 30 yıldır yapması gereken ama yapmadığı şey, oradaki sermayenin, insanların can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Ayrıca sivil toplum örgütlerinin, farklı cemaatler, Hizmet Hareketi ve Çağdaş Yaşamı Destekleme dernekleri gibi grupların bölgeye gidip bölgedeki insanlara eğitim vermesi, sosyokültürel yatırım yapması için zemin hazırlaması lazım. Bunları yapanlar kayıp nesil. İçlerinde devlete karşı bir kin nefret var. Bu ancak devlet şefkatiyle değişir.

Bugün sanki tam tersi oluyor…

Kesinlikle… İşte bu da bir başka problem. Bir şekilde risk alarak bölgeye gitmiş olan insanlar bütün saldırılara, yakma yıkmalara rağmen orada duruyor, ama devlet buna rağmen kılını kıpırdatmıyor, polisi müdahale etmiyor, itfaiyesi gitmiyor.

Kürtler Türkiye’yi bölemez, Türkiye’yi Türkler böler

Kobani  eylemleri  aslında neyin göstergesi?

Göstere göstere gelen bir tehdit bu. 90’lı yıllarda devletin yaptığı ve yaptırdığı pis işlerin faturasını ödüyoruz. Bugün bölgede olanlar, 90’lı yıllardaki gibi, devletin köy boşaltmalarının, JİTEM, Yeşil gibi paramiliter,  devlet adına bölge halkına edilen eziyetlerin karşılığı. Eğer Batı’daki insanlar şehit verdiyse, Kürtler de en az 10 katı Türklerin çektiği kadar eziyet çekti. Yerlerinden yurtlarından oldular. Tahkir edildiler. Bir gece yarısı yakınları evden alınıp öldürüldü, sorgusuz sualsiz hapse atıldı. Türkiye’nin batısındaki insanlar her şeye rağmen empati yapmak durumunda. Her terör olayında Kürtlerin genelini suçlamak doğru değil.

Güneydoğu’daki yağmalama, yakıp yıkma var olan Kürt fobisini  tetikledi…

AKP çok pragmatik bir parti. Pardon Erdoğan, AKP diye bir şey yok çünkü şu anda. Bir Başbakan da yok. Sadece Erdoğan var. Erdoğan önümüzdeki seçimler için strateji değiştirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Kürt oylarına ihtiyacı vardı. O seçim oldu, bitti ve kazandı. Bir sonraki seçimlerde milliyetçi oylara ihtiyacı var ve ona oynuyor. Güneydoğu’daki olayların içinde devlete dair birtakım unsurların bu olayları provoke ettiğini, organize edebileceğini düşünüyorum. Sokakları yakan yıkan cam çerçeve indiren gruplar antipati uyandırır. En son olaylarla Kürtlere olan sempati tükendi, çok ciddi bir antipatiye döndü. Önümüzdeki seçimlere kadar PKK militanları üzerinden yakıp yıkma, Türkiye toplumunu tahrik edip damarına basma, Kürtlere karşı alerjiyi arttırma, milliyetçi söylemlerle duyguları kabartma gibi eylemlerin devam edeceğini düşünüyorum. Seçimde ise Erdoğan ‘Bakın bunların hakkından biz geliriz. Zaten başka alternatif de yok’ diyerek yeniden güçlü bir şekilde iktidara gelmeyi düşünüyor. Erdoğan farklı zamanlarda hep ortaklarını sattı. Yine öyle yapacak. Birçok yerle iş tutuyor. Mavi boncuk dağıtarak ‘usta’ca algı yönetiyor, herkese farklı söylemler geliştiriyor. Aslında şu anda geldiğimiz nokta Erdoğan ayakta kalmak için her ipte farklı cambazı oynuyor.

Tandık sandık senaryosu harekete geçecek yani…

Aynen.  Erdoğan’ın sandık her şeydir yaklaşımı. Hatta bu süreçte MHP ile anlaşabilecekleri de söyleniyor.  Liberal, demokratlardan, cemaatlerden boşalan kadrolara MHP kadrolarını yerleştirerek, milliyetçi bir koalisyon oluşturabilir. PKK eylemleri Kürt antipatisi bu senaryoya bir ivme kazandırabilir. Bu çok tehlikeli. Zaten ciddi bir ayrışma var. Bu koalisyonla Kürt gençleri sokağa dökülürse iş kontrol edilmekten çıkar. Toplumsal çatışmalar artar.  Milliyetçiler daha da tahrik olur. En kötü senaryo bu. Kürtler Türkiye’yi bölemez. Türkiye’yi Türkler böler.  Kürtlerin karşısına ne zaman kitle olarak eli sopalı silahlı Türkleri çıkarırsanız, o zaman toplumsal bölünme olur. Kısa vadeli pragmatik hedefler uğruna toplumsal birliktelik ve dokular bozuluyor.

Çözüm süreci var mıydı ki, bitsin…

Oslo görüşmelerine göre neredeyiz? Bizi şaşırtan şeyler, bazıları için bir yol haritası olabilir mi?

Oslo’da verilen birkaç söz vardı.  Önce özerlik sonra bağımsızlık ve genel af. PKK’lı militanların Kandildekiler de dâhil, terörist grubundan çıkarılması hukuken suçsuz hale getirilmesi, Öcalan’a ev hapsi ve siyaset yolunun açılması. Bu çözüm sürecinde epey gitti. Bugün güneydoğudaki son olaylarda onu gösteriyor ki, PKK ve KCK biraz yüklenirse çok rahatlıkla özerk yönetimler  kurabilir, kantonlar ilan edebilir. Aynen Suriye’de olduğu gibi. Bunun için alt yapısı hazır. KCK unsurları her yeri sokak sokak organize ettiler ve silahlandırdılar. Artık kırsalda silah yok, şehirlerden çıkıyor. Çözüm denilen süreçte bunlar şehirlere yayıldı. Kırsaldaki gerillalarını geri çekmediği gibi, şehirleri tek tek organize etti, silahlandırdı. Ben PKK ve KCK’nın özerklik ilan etmeye hazır hale geldiğini görüyorum. Kaymakamlar atıyorlar, mahkemeleri var yargılama yapıyorlar, ÖSB dediğimiz savunma birlikleri kurdular, kolluk görevi yoruyor, yoklama yapıyorlar. Devlete dair alternatif yapılarını kurdular. KCK şehir yapılanması deniyor ama değil. KCK, PKK’nın devlet tipi bir yapılanması.  Bunların hepsi yapıldı, şimdi Öcalan’a ev hapsi ve siyaset yolu gündemde. Öcalan’la son dönemde hızlanan görüşmeler, bir sözüyle eylemlerin durması da bunu gösteriyor. Bu süreçte bir paradoks var.

Nedir bu paradoks?

Bir taraftan Erdoğan hükümeti Oslo’da söz verdi bu süreçler devam edecek diye, öte taraftan önümüzdeki süreçte milliyetçi oylarla yeniden iktidara gelmesi lazım. Devasa bir yolsuzluk iddiası var, otoriterleşme var, hukuk bitti.  Erdoğan ve etrafındaki bir avuç insanın kurtulabilmesi için önümüzdeki seçimi kazanmaları lazım. Öcalan’a ve PKK’ya verilen sözlere rağmen milliyetçi oylar için biraz daha oyalayacaklar. Bu süreçte Kürtler bir kez daha aldatılmışlık hissine girecek. Bu da bir tepkiye dönüşerek, Erdoğan’ın hatta MİT’in de kontrol edemeyeceği bir şekilde sokak eylemlerine dönüşebilir. Erdoğan kendini dinletirse, PKK’dan  seçimlere kadar müsaade isteyecektir.

Çözüm süreci bitti ve devam ediyor tartışmasına siz ne diyorsunuz?

Çözüm süreci var mıydı ki, bitsin. Ben bir çözüm süreci olduğu kanaatinde değilim. Çözüm dediğiniz şeyin bir haritası, rotası, basamakları, hedefleri, sonuçları olur.  Çözüm denilen bu süreçte PKK kazandı, uluslararası aktör haline geldi. Güneydoğu ve Batı’nın varoşlarında şehirler oluşturdu. PKK’nın hedefi sadece güneydoğu değil, Batı’da da kantonlar kurmak. Sultangazi, Esenyurt gibi… Bu süreçte PYD yapısını kurdu, meşruiyet kazandı, halk kurtuluşu konumuna geliyor. Erdoğan hükümetleri de kazandı bu süreçte. Türkiye’nin en büyük sorununu çözüyoruz diyerek, naylon pansuman tedbirlerle oy aldı. Kaybeden Kürtler ve Türkler, Türkiye.

Temel hak özgürlükler, Kürtçe eğitim, ana dil, yasal düzenlemeler yapılmalıyken neden yapılmadı iktidarın işine mi gelmedi?

Milliyetçi oyları kaybetmek işine gelmediği için, bu konulardaki düzenlemeleri yapmamak için ağırdan alıyor. Bugüne kadar Kürtler değil, hep PKK muhatap alındığı için, Kürtlerin temel haklarıyla, anadil ve eğitim sorunlarının çözülmesi adına doğru düzgün bir adım atılmadı. Kürtler bu süreçte hiçbir şey kazanmadı, hep PKK kazandı.

Bu saatten sonra ünite yapı içinde çözüm mümkün mü?

Kürt toplumunun devletle toplumla bir sorunu yok. Sadece insan yerine konmak, temel haklara sahip olmak, birinci sınıf vatandaş konumunda olmak istiyorlar. Bu sağlandığı zaman üniter yapı içinde çözüm olur elbette. Ama burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. Kürt sorunu bir demokrasi sorunudur. Evrensel demokratik değerlere dayalı hukukun işlediği bir düzen kurulursa, ülkedeki bütün sorunlar çözülür. Türkiye demokrasiden uzaklaşırken, bu sorunları da çözemez. Geriye parçalanma kalır. Eğer Türkiye’nin bütün kalması isteniyorsa, çözüm PKK ile görüşmekle değil, demokratik standartları yükseltmekle olur.

 ‘Televizyona  çıkma’ uyarısı aldım

Bugünkü şartlarda Türkiye hukuk içinde kalabilir mi?

HSYK seçimlerinden sonra buna olan güvenim azaldı. Tek adam hukuku var şu anda. Hitler de demokrasi ile gelip bütün kurumları kendi yönetimine almıştı. Bütün kurumlar artık ‘varmış’ gibi olacak. Anayasa Mahkemesi var gibi gözüküyor, ne kadar dengeleyebilecek, orası da tehdit altında.  Hakim ve savcıların düşünceleri olabilir, renksiz kokusuz insan yoktur, herkesin bir aidiyeti var. Bizi bunlar değil, hukukun işleyip işlemeyeceği ilgilendiriyor. Ama şu an buna çok kani değiliz. Neticede bir siyasi parti seçimi yapılır gibi yapıldı, kazanamazlarsa seçimi iptal edeceklerini söylediler, biner liralık zamla açık rüşvet verdiler, yargıçlara verilen daireler gündeme geldi. İktidar sahiplerinin kirli ilişkileri ortaya çıkmasın diye hukuk mahvedildi. Ülkenin çivisi çıktı. Acınacak bir hale geldik. Ama bu acınası hali göz boyamalarla kapatmaya çalışıyorlar.

Yaşanan süreçte İslam algısı nasıl bir noktaya geldi?

Hem Türkiye’de hem de dünyada İslam IŞİD, EL Kaide gibi örgütler ve temiz kalamayan siyasal İslamcılar yüzünden İslam dini şu an çok kötü bir imaja sahip Sadece İslam değil aslında. Din ne zaman siyasetle kucak kucağa olduysa istismar edilen din ve ahlak değerleri olmuştur. Devlet ve siyaset din ve değerleri kendi lehine kullanmak ister. Bunun en çarpıcı örneği Roma’dır Vatikan’ın kurumsal bir yer haline gelmesi Hristiyanlığı bitiren şey. Hristiyanlık Avrupa ‘da bir kültür olarak kaldıysa, sivil bir din olma özelliğini kaybettiği içindir. İslam’da da aynı şey var. Siyasal İslamcılar İslam’ın sivil tarafını öldürdü. Bir dinin sivil tarafı öldürülürse doğurganlığını yitirir kendini yenileyemez.

Türkiye’de şu an iç ve dış güvenliğin sağlanabildiğini düşünüyor musunuz?

Nasıl sağlanacak güvenlik. Son 20 yılda bütün kolluk güçleri arasında en başarılı sonuç alan  polis teşkilatı bitirilmiş oldu. Polis teşkilatının hafızası dağıtıldı. Hırsızlık, uyuşturucu vukuatları arttı. Bundan sonra da devam edecek. Faturasını toplum olarak biz ödeyeceğiz. Bu sebeple Türkiye sokaklarının da bundan sonra güvenli olacağını düşünmüyorum.

Bu süreçte ailenizle, akademide arkadaşlarınızla fikir ayrılığı yaşadınız mı?

12 Eylül’ü 28 Şubat’ı düşününce toplum olarak bu dönemdeki kadar bölündüğümüzü hatırlamıyorum. Aile fertlerine kadar indi bölünme. Ben susmayı tercih ediyorum. Yoksa işin içinden çıkılmıyor. Kimseye düşman değiliz. Yıllarca AK partiye oy verdim, güzel şeyler de yaptılar. Bu süreçte ne yapabiliriz bir etkimiz olabilir mi diye yazıyoruz. Toplum şu an makulü bulamıyor. Gerilimden beslenen iktidarın tansiyonu düşüreceği kanaatinde değilim. Buna aydınların ve AK Parti içindeki vicdan sahiplerinin dur demesi, uyarması lazım.

Yazılarınız ve söylemleriniz dolayısıyla bir uyarı aldınız mı?

Vakıf üniversitesinde olduğum için üniversiteden bir uyarı almadım. Kamu üniversitelerinde uyarı alan, uzaklaştırılanlar var. Ama hükümet kanadından, televizyon programlarına çıkmama konusunda uyarıldım.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>