“Bediüzzaman’ın sözü Diyarbakır için hüccettir”

“Bediüzzaman’ın sözü Diyarbakır için hüccettir”

TUĞBA KAPLAN – İSTANBUL

1 Kasım 2013, Cuma

Bediüzzaman Said Nursi’nin Diyarbakır’a olan özel ilgisini ve şehirle bağlantılarını pek azımız biliriz. Prof. Dr. Kenan Haspolat, ‘Bediüzzaman ve Diyarbakır’ isimli kitabında asrın âliminin şehirle olan ilişkisine yer veriyor.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin, bir müddet yaşadığı, Nurları yazdığı ya da hapishane günlerini geçirdiği şehirler onu anlatırken mutlaka zikredilir. Hatta bu şehirlere özel atıflarda bulunulur, Üstad’ın bir zamanlar ayak bastığı, havasını soluduğu atmosferlere ziyaretler düzenlenir. Kastamonu, Emirdağ, Isparta, Barla, Van, Denizli ve Şanlıurfa ise en çok zikredilen şehirler arasında bulunur. Bu sıralamada yer almasa da Üstad ile bütünleşmiş şehirlerden biri de Diyarbakır. Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Haspolat, bölgedeki sahabe ve peygamber kabirlerini tespit eden, konuya dair kitapları olan bir isim.

Bediüzzaman’ın Diyarbakır’da  âlimlerin sorusuna cevap verip vaaz ettiği kürsü.

Yeni çıkardığı ‘Bediüzzaman ve Diyarbakır’ isimli kitabıyla Üstad Hazretleri’nin Diyarbakır’la olan ilişkisini ve şehirde bulunduğu dönemleri ele alıyor. Kitapta, Üstad’ın Diyarbakır’da sürekli kalmak istemesine rağmen sürgün hayatı nedeniyle burada kalamadığı bilgisine yer veriliyor. Hatta bu sebeple yüzyılın âlimi, her fırsatta Diyarbakır’a hizmet etmenin önemini belirtiyor. Kendisi buna nail olamasa da talebelerinin bu hizmeti yerine getirdiği yazılıyor.

Üstad’dan önce Diyarbakır’a ulaşan sepet ve bavul

Asrın müceddidi ve sahabeler şehri Diyarbakır arasındaki en etkili bağlantılardan ilki, Üstad’ın vefatından önce Urfa’dayken birtakım eşyalarını ve sepetini önden Diyarbakır’a göndermiş olması. Bavulu Mehmet isimli bir genç getiriyor, Bediüzzaman vefat edince geri dönüyor.  Bu bilgiyi hâlâ Üstad’ın sepetine gözü gibi bakan Hüseyin Bozkurt veriyor. Bediüzzaman’ın Diyarbakır’a yerleşmek üzere geleceğini, daha önce bavul ve sepetini gönderdiğini ifade ediyor.

Üstad’ın Diyarbakır’da korunan sepeti.

Bozkurt, Üstad Hazretleri’nin Diyarbakır’a gönderdiği bavulda şahsi kitaplarının yanı sıra, neşir için gönderdiği elyazısıyla kaleme aldığı mektup ve risalelerin de olduğunu söylüyor. Bavuldan çıkan mektup ve risaleler önce Üstad’ın talebesi Mehmet Kayalar’a ve Şerif Nazıcan’a, daha sonra da emekli imam Halit Akboz’a kadar intikal ediyor. Bu belgelerin ise Bediüzzaman’ın ömrünün son durağı olarak Diyarbakır’ı seçtiği, ancak ulaşmaya ömrünün yetmediğine işaret ettiği kanaati hâkim.

Zinciriye Medresesi

Mektubun Türkçeye çevrilmiş kısmından bir bölüm şöyle: “Bismihi subhaneh aziz sıddık kardaşlarımız, size Arabi risalelerden katreyi gönderiyoruz. Bu teyyareci Muhammed kardeşimizin Diyarbekire götürmek üzere teslim aldığı Arabi risalelerin arasına girecek. İnşallah ciltlenmemiştir. Yeri ‘Hatemetü haze’l-mebhas’ başlıklı risaleden evveldir. Hepinize binler selam ve hürmetler eder hizmetlerinizi tebrik ediyoruz.  Elbaki hüvelbaki kardeşiniz Bediüzzaman (Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram)

Medresetüzzehra projesi ve Diyarbakır

Birçok kaynakta geçen ve Üstad’ın Kürt sorununa reçete olarak sunduğu 105 yıllık Medresetü’z-Zehra projesi de Diyarbakır’a dair bir diğer bağlantı noktası. Kitapta özellikle üzerinde durulan noktalardan biri de bu. Malumunuz bir üniversite özelliğini taşıyan Medresetüzzehra’nın kurulma yerleri olarak üç il seçilir. Bunlar Diyarbakır, Bitlis ve Van’dır. Medresede Türkçe, Arapça ve Kürtçe dillerinin kullanılması tavsiye edilir. Böylece Güneydoğu sorununun çözümüne ışık tutan bir reçete olur.

Bediüzzaman’ın talebesi, Hz.Abbas soyundan Asaf Gördük.

Aynı zamanda Medresetüzzehra meselesine değindiği risaleler de bunu görmemize yardımcı oluyor. Üstad Hazretleri’nin duâ hükmündeki bu isteği ve projesinin zaman içinde gelişerek tahakkuk edeceğini düşünmeye vesile olan bir ifadesi Emirdağ Lahikası’nda şöyle anlatılıyor:  “Medresetü’z-Zehra’nın vazifesini deruhte edecek ve bütün dünyada olduğu gibi, hem Diyarbakır ve Şarkta Nur dershaneleri açılmaktadır.”

Diyarbakır’da telif edilen risaleler ve 40 günlük itikâf

Diyarbakır ve Bediüzzaman denince akla gelmesi gereken bir diğer noktanın ise bu şehirde telif edilen risaleler olduğu görülüyor. Münazarat ve Muhakemat’ın ilk halinin Diyarbakır’da yazıldığı, İşârâtü’l-İcâz’ın Diyarbakır’da Cevdet Bey’in evinde tebyiz edildiği bilgisine yer veriliyor. Ayrıca Türkiye’de Osmanlıcadan Latin harflerine geçişin Diyarbakır’da Bediüzzaman’ın izniyle yapıldığı belirtiliyor. Ramazan, İktisat ve Şükür risaleleri de burada Latinceye çevriliyor. Asrın âliminin 1910’lu yıllarda Diyarbakır’da bulunduğunu da görüyoruz. Diyarbakır’da Cemilpaşaların konağında 7 gün, Hz. Ömer Camii imam odasında 40 gün, Zinciriye medresesinde 15 gün kaldığı bilgisi veriliyor.  Caminin emekli imamı Abdullah Orhan ve Ulucami emekli imamı Hafız Ali Mülayim, Üstad’ın 1910’da Şam’a gitmeden önce Diyarbakır’da Hz. Ömer Camii’nin üst katındaki odada 40 gün itikâfta kaldığını anlatıyor. Aynı şekilde Üstad’ın Diyarbakır Ulucamii yanındaki Zinciriye Medresesi’nde 15 gün kaldığı, Diyarbakırlı âlimlerin sorularını cevaplayıp, fetva verdiğini belirtiyor. Bütün bu ayrıntılara ek olarak bazı detayları da eklemekte fayda var. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin kardeşi Abdulmecid Nursi’nin Diyarbakır ve Ergani’de ikamet etmesi.  Diyarbakır’da Bediüzzaman’a hizmet etmiş veya onlarla görüşmüş çok sayıda talebenin Diyarbakırlı olması. Bediüzzaman Hazretleri’nin Diyarbakır’daki ilk duraklarından birisinin Diyarbakır Ulucamii olması diğer bağlantı noktaları olarak değerlendiriliyor. Anadolu’nun ilk camisi olup, Diyarbakır’ın fethinden bu yana hiçbir zaman düşman işgaline uğramıyor. Özellikle Ulucami’nin alelade bir cami değil, beşinci Harem-i Şerif olduğu anlatılıyor. Bu Harem-i Şerifler sırasıyla; Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa, Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan Emeviye Camii ve Ulucami (Diyarbakır).

Üstad’ın sözleri, bölge sorunlarının çözümüne ışık tutar

Prof. Dr. Kenan Haspolat: Bölgede çok sevilen Bediüzzaman Hazretleri’nin sözleri çok önemli. Bölge sorunlarının çözülmesine ışık tutar. Üstad Diyarbakır’a çok önem vermiş. Gerek yüzyılın başında ve gerekse ölmeden önce Diyarbakır’da bulunmak istemiş. Güneydoğu sorununu o zamanlarda görmüş, çözmek istemiş. Türkiye, Diyarbakır ve çevre sorununu çözerse ancak Ortadoğu’da söz sahibi ve süper güce sahip bir devlet olur. Bu da ancak Üstad’ın sunduğu reçeteleri uygulamakla mümkün. Bununla beraber Şeyh Sait isyanından sonra Diyarbakır maddi ve manevi ambargoya alındı. O zamandan bu yana üstü karartıldı. Basın ve tüm güruhlar Diyarbakır’ı terör kenti olarak anmaya özen gösterdi. Hâlbuki Diyarbakır Mekke ve Medine’den sonra dünyanın en kutsal kenti. 9 peygamber mezarı var. Bunlardan Kur’an’da ismi geçen peygamberden 3’ü Diyarbakır’da. Şu an mezarı bulunan sahabe ve tabiin kabri 887’yi geçti. Bence bu ülkenin vatandaşları bunları görmek ister ama Diyarbakır’ın  manevi yönü gösterilmiyor. Ayrıca Bediüzzaman’ın Diyarbakır’la bağına dair çok bilgi ya da kaynak yer almasa da, asrın âlimi Diyarbakır’da çok sevilir. Sözü hüccet olarak kabul edilir.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>