Beyaz toros hiç gitmedi ki!

Ülkenin 90’lara döndüğü sıkça dillendiriliyor. Başbakan Davutoğlu’nun “biz gidersek beyaz toros’lar geri gelir!” açıklaması tartışmayı alevlendirdi. 90’ların bütün alamet-i farikalarını günümüzde tek tek yaşarken, biz sadece faili meçhullere bir göz atalım istedik. Durum hiç de iç açıcı değil.

Beyaz toros

Türkiye’nin umutla sarıldığı çözüm süreci, onu başlatanların elbirliğiyle bitirildi. Biz IŞİD’le mücadele edildiğini sanarken, bir anda PKK ile çatışmalar başladı ve şehitlerin sayısı her geçen gün artar oldu. “Yeter artık, analar ağlamasın. Barış gelecekse, baldıran zehri de içeriz” diyenler, “Oyu sen alacaksın, çözümü ben yapacağım” söylemleriyle ateşi körükledi. Şimdilerde ülke yangın yeri. Bu atmosfer doğal olarak çoğumuza 90’ları hatırlatıyor. Ancak bize 90’ları anımsatan tek unsur her gün gelen şehit haberleri değil elbette.

1990’lar, sadece Güneydoğu’nun değil, tüm Türkiye’nin karanlığa mahkûm edildiği yıllar. Hukuksuzluğun, cinayetlerin, paramiliter yapıların kol gezdiği ve hukuku hiçe saydığı dönem olarak kayıtlara geçti. İşlenen faili meçhul cinayetler ise hâlâ adalet ve hakikati bekliyor. Çoğu zaman aşımı engeline takılan ya da kapatılan davalardan birkaçının hukuk mücadelesi sürse de umutlar tükeniyor. Yakın zamanda çıkan kararlar sonucu davaların da tek tek kapatılacağı düşüncesi yaygınlaşıyor.

Bugün bir taraftan ülkenin karanlık geçmişiyle yüzleşmesine yardımcı olacak faili meçhul davaları tek tek kapatılıyor. Öte yandan bu kapatılan davaların yerine yenileri ekleniyor. Üstelik ülkeyi yönettiği 13 yılda hiç faili meçhul cinayet işlenmediğini iddia eden bir iktidar döneminde.

Cizre’de 1993-1995 arasında işlenen ve kamuoyunda ‘Cizre JİTEM’ ve  ‘Albay Cemal Temizöz’ davası olarak bilinen 21 faili meçhul cinayete ilişkin davada savcı  8 sanık hakkında beraat istedi. Mahkeme tutuklu sanık Uzman Çavuş Burhanettin Kıyak’ı adli kontrol şartıyla tahliye etti. 5 Kasım’da karar duruşması bekleniyor. Sanıkların beraatlerine kesin gözüyle bakılıyor. Dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı em. Tuğgeneral Mete Sayar ve emrindeki askerlerin yargılandığı, 6 köylünün gözaltında öldürülmesine ilişkin Görümlü davası da beraatle sonuçlandı.

Dikkat çeken bir başka dava ise 90’larda işlenen 18 faili meçhul cinayetle ilgiliydi. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, eski MİT’çi Korkut Eken, eski Özel Harekât Dairesi Başkanı İbrahim Şahin, dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş ve “Yeşil” kod adlı JİTEM’ci Mahmut Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davaya devam edildi. Ağar, Ankara’da görülen davaya, SEGBİS yöntemi ile İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden bağlandı. İddiaların utanç verici şeyler olduğunu söyledi ve “Yasa dışı emrim yok. Ben görevimi yerine getirdim.” dedi. Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş ise “Patron Mehmet Ağar’dı. Herhangi bir emniyet müdüründen çok daha etkili ve yetkiliydi. Herkesin bilgisi vardı, herkes bir şeyleri takdir etti. En azından ses çıkarmadı.” dedi. Ve duruşma ileri bir tarihe ertelendi.  Bu davanın da beraat kararıyla sonuçlanması bekleniyor.

Son yılların faİli meçhulleri

Faili meçhul cinayetlerle ilgili davaların bazıları bu şekilde kapatılıyor. Devam edenlerin ise tek tek kapatılacağı endişesi hâkim. İktidar ise 13 yıldır bu cinayetlerin faillerini bulmak yerine, başka gruplarla ilişkilendirerek üstünü örtmeyi tercih ediyor.

2002 yılından bu yana AKP iktidarı döneminde işlenen ve çoğunda sadece tetikçilerin yakalandığı gerçek faillere ulaşılamayan 456 faili meçhulden sadece birkaçını burada sayalım isterseniz:

Necip Hablemitoğlu: Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybetti. Suikastın failleri hâlen bulunamadı.

Rahip Santoro: Santa Maria Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006’da uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. O tarihte 16 yaşında olan katil zanlısı Oğuzhan Akdin 18 yıl hapis cezası aldı. Davada sadece tetikçinin cezalandırıldığını düşünen hukukçular olayın derin devletle bağlantılı olduğu görüşünde.

Hrant Dink: 19 Ocak 2007’de Agos Gazetesi’nin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen tetikçilerin öne sürülüp asıl faillerinin hâlâ bulunamadığı cinayet de ‘paralel’e bağlanarak kapatılacaklar sırasında bekliyor.

Zirve Yayınevi suikastı: 18 Nisan 2007 tarihinde Malatya’daki Zirve Yayınevi’nin çalışanları öldürüldü. Suçüstü yakalanan 5 gencin ve diğer şüphelilerin yargılandığı davanın seyri de 17 Aralık operasyonlarından sonra değişti. Gelinen noktada beş genç dâhil bütün sanıklar serbest kalırken davada yargılanan tutuklu sanık kalmadı.

Muhsin Yazıcıoğlu ölümü: 25 Mart 2009 tarihinde seçim gezileri dolayısıyla Kahramanmaraş’a giderken helikopteri düşen Yazıcıoğlu’nun davası henüz sonuçlanmadı. Mahkemede henüz somut ilerleme sağlanamadı. Ailesi ve partilileri davanın sümenaltı edileceği endişesini her duruşmada dile getiriyor.

Ceylan Önkol: Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyünde, hayvan otlatırken askerî mühimmatın patlamasıyla 12 yaşındayken öldürüldü. Olayın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen sorumlular hâlâ bulunamadı.

Uludere/Roboski: 29 Aralık 2011’de Şırnak’ın Uludere ilçesinde 34 sivil TSK uçaklarının bombalamasıyla hayatını kaybetti. Katliamla ilgili dava dosyası kapatılırken olayın üzerindeki sis perdesi hâlâ aydınlanmış değil. Cumhuriyet Gazetesi’nin yayınladığı son haberler askerlerin ‘grubun kaçakçı olduğu’ konusunda ısrar etmesine rağmen bombalamanın gerçekleştiğini gösteriyor.

Gezi Parkı olayları: 30 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Parkı olaylarında gaz bombası ve güvenlik güçlerinin ateş etmesi sonucu 8 genç hayatını kaybetti.

Kobani eylemleri: 6-7 Ekim 2014’te Kobani eylemlerinde 46 kişi hayatını kaybetti, failleri ise hâlâ bulunamadı. Kurban eti dağıtırken hunraca katledilen çocuk yaştaki Yasin Börü davası bile çelişkiler yüzünden ilerlemiyor.

Bingöl Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin-Komiser Hüseyin Hatipoğlu:  9 Ekim 2014’te Bingöl il emniyet müdür yardımcısı ve bir başkomiser şehir merkezinde incelemelerde bulunurken sokak ortasında silahlı saldırıya uğradı. Yapılan operasyonda 4 kişi öldürüldü ancak daha sonra bu kişilerin saldırıyla alakaları olmadığı ortaya çıktı. HDP’nin olayla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulma talebi ise reddedildi.

Astsubay Necdet Aydoğdu: 29 Ekim 2014 tarihinde Diyarbakır’da çarşıda hamile eşiyle alışveriş yaparken maskeli iki kişinin silahlı saldırısı sonucunda şehit edilen astsubay Necdet Aydoğdu’nun da katilleri bulunamadı.

Hacı İrfan Atsız: Çevresinde sevilen ve dindar kimliği ile tanınan 60 yaşındaki Yüksekovalı Hacı İrfan Atsız, 12 Kasım 2014’te maskeli kişilerce evinin önünde ensesine kurşun sıkılarak öldürüldü.

ASELSAN mühendisleri: ASELSAN’da görev yapan 3 mühendisin şüpheli ölümleri henüz aydınlatılamamışken 28 yaşındaki Erdem Uğur da 16 Ocak 2015 tarihinde evinde, yatağında ölü bulundu.

Suruç katliamı: 20 Temmuz 2015’te Ezilenlerin Sosyalist Partisi gençlik kolu,  Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi 300 kişinin Amara Kültür Merkezi‘nde IŞİD’in  Kobani kuşatması sonrası, Kobani’nin yeniden inşa çalışmaları için basın açıklaması yaptığı sırada canlı bombanın kendini patlaması sonucu 32 kişi hayatını kaybetti.

Ceylanpınar’da polise infaz:  Suruç katliamından iki gün sonra, 22 Temmuz 2015’te, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde IŞİD’le ilişkili oldukları iddiasıyla 2 polis evlerinde uykudayken öldürüldü. Terör örgütü PKK’nın üstlendiği saldırıyla ilgili de failler yakalanamadı.

‘Davalar sıfırlanıyor’

Diyarbakır Barosu Başkanı ve faili meçhul cinayetler davası avukatlarından biri Tahir Elçi. Geçtiğimiz hafta katıldığı televizyon programında sarf ettiği sözleri yüzünden gözaltına alınıp salıverilmişti. Faili meçhul cinayetler, gözaltı kayıpları ya da infazların üzerinin örtülemeyeceğini düşünüyor. “Bu cinayetler ‘derin devlet’  tarafından işlenmiştir.” sözleriyle güvenlik bürokrasisi ve jandarma istihbarat içinde örgütlü JİTEM’i işaret ediyor. Devletin askerî birimi içindeki bazı görevlilerin, resmî makamların bilgisi, koruması altında aslında resmî bir politika çerçevesinde yüzlerce insan hakları suçu işlediğini hatırlatıyor.

Tahir Elçi’ye göre Temizöz, JİTEM, Musa Anter ve Lice gibi sınırlı sayıda dava yıllar sonra sessiz sedasız, tüm şüphelileri kapsamadan ve yeterli delilleri olmadan açıldı. 17-25 Aralık soruşturmasından sonra yargıdaki tasfiye ile birlikte bütün soruşturmalar seçilerek âdeta bir düğmeye basılmış gibi tek tek kapatıldı ve kapatılıyor. Elçi, 1994’te iki savaş uçağının Şırnak’ta Kuşkonar ile Koçağılı köylerini bombalaması sonucu 33 kişinin ölmesi ve Mete Sayar ile ilgili davayı örnek gösteriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal tespit edip sorumluların cezalandırılmasını istemesine rağmen, bu davaların 17-25 Aralık’tan sonra kapatıldığına dikkat çekiyor: “Hükümetin yargı ve bürokraside paralel yapı-cemaat olarak ilan ettiği kesime karşı, daha önce kendisine darbe yapanlarla uzlaşıp Ergenekon ve Balyoz gibi davalar ile diğer faili meçhul davalarını peş peşe kapattığına tanık oluyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de an itibarıyla geçmişle yüzleşmenin, geçmişte işlenen faili meçhul gibi ağır suçların soruşturulmasının üzerine çizgi çekilmiştir.” Ve ekliyor: “Kısacası faili meçhul davaları sıfırlanıyor.”

HDP İstanbul Milletvekili Pervin Buldan, faili meçhul cinayet davalarının hem tanığı hem de takipçisi. 90’larda bir gece zorla arabaya bindirilip götürülen ve kızı doğduğu gün faili meçhul cinayete kurban giden eşi Savaş Buldan’ın acısı hâlâ taze. AKP hükümetinin, 13 yıllık iktidarı döneminde faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ve kayıplar konusunda çok tutarlı ve duyarlı bir tutum sergilemediğini düşünüyor. Bu sorunların hukuki anlamda çözülebileceğine inanıyor. Ama siyasi boyutunun önemli olduğunu ve ancak Meclis’te çözülebileceğini söylüyor.

Buldan, 2007 seçimlerinden hemen sonra HDP’li vekillerin faili meçhullerin araştırılmasına dair onlarca soru önergesi ve kanun teklifi verdiğini hatırlatıyor. AKP hükümetinin bu konuda bir çaba içerisinde olmadığını ve verdikleri kanun tekliflerinin gündeme alınmadığını, araştırma önergelerinin AKP’li vekillerin oylarıyla reddedildiğini vurguluyor: “Bırakın geçmiş dönemde yaşanan faili meçhul cinayetleri açığa çıkarmayı, tam tersine bunlar örtülüyor. Üstüne bir de AKP döneminde işlenen faili meçhul cinayetler var. Bunlar devletin, hükümetin bilgisi dâhilinde işlenen cinayetler. Bir hükümet ya da bir iktidar bu konuların çözümüyle ilgili duyarlılık göstermiş olsaydı, yeni cinayetler işlenmezdi.”

Bu ülkenin karanlık tarihi olan faili meçhul cinayetler konusunda, gelen her hükümetin sorumluluğu olduğuna inanıyor, Buldan. Gelen hükümetlerin, “Bizim dönemimizde işlenmedi” diye bu olaylardan arınamayacağının altını çiziyor. 90’larda binlerce insanın hayatına sebep olan JİTEM’in bugünlere kadar uzanan bağlantısı olduğunu söylüyor: “O dönem faili meçhul cinayetleri işleyenler bu dönem yargılanıyor ama ne yazık ki beraat ediyorlar.”

Buldan, faili meçhullerin aydınlatılmasının bitirilen çözüm süreci için de önemli olduğuna dikkat çekiyor. “Biz faili meçhulleri Kürt sorununun bir parçası olarak görüyorduk. Bir sorunun çözümünden bahsediyorsak bu sorunun bir diğer parçası ertelenip ötelenemez. Faili meçhuller aydınlığa kavuşturulmadığı, kayıplar bulunmadığı ve yargısız infazlar açığa çıkarılmadığı sürece Türkiye’de gerçek bir barıştan söz edemeyiz.” diyor. Buldan, ne siyaseten ne de sivil toplum bazında faili meçhullere yönelik bir girişim olmamasına yönelik eleştirileri ise şöyle cevaplıyor: “Davaları yakından takip ediyoruz. Her faili meçhul davasına mutlaka milletvekili arkadaşlarımızı görevlendiriyoruz. Hukuk komisyonumuz bunlarla ilgili çalışmalarını yapıyor, yapmaya devam edecek. Kanun tekliflerimizle, araştırma önergelerimizle yine faili meçhul cinayetleri gündemimize alacağız. Yeni bir faili meçhul araştırma komisyonu kurulması teklifimizi bu dönemde de vereceğiz. Biz bu konunun tanığı olduğumuz için takipçisi olmak durumundayız.”

İHD Genel Sekreteri Avukat Hasan Anlar:
2002’den bu yana 456 faili meçhul cineyet işlendi

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) her yıl hazırladığı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri raporuna göre 2002 yılından bu yana 456 faili meçhul cinayet işlenmiş. İHD Genel Sekreteri Avukat Hasan Anlar 90’lı yıllarla kıyaslandığında faili meçhullerin azaldığını ancak varlığını sürdürdüğünü belirtiyor. Faili meçhul cinayetlerde, gözaltında kayıplarda ve yargısız infazlarda devlet cezasızlık politikası izliyor. Cezasızlık adli makamlarca uygulanıyor. Ancak bu konuda cezasızlığa son verecek politik irade siyasi iktidarlar tarafından da gösterilmiyor. Cezasızlık bir politika olarak uygulandığı ve bir gelenek, bir kültür olarak yerleştiği için kamu görevlileri rahatlıkla ihlalleri tekrarlıyor. Cezasızlığın uygulanmasında en sık başvurulan yöntemler ise; soruşturmanın zaman aşımına uğraması, davanın beraatla sonuçlanması ya da dava nakilleri yoluyla takibin zorlaştırılması. Daha önce işlenen cinayetlerin bu sebeplerle aydınlatılamaması bu yöntemlerin etkili olduğunu gösteriyor.

Önce nakil, sonra beraat

Davaların başka şehirlere nakledilmesi, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ve İHD Genel Sekreteri Avukat Hasan Anlar’ın üzerinde durdukları bir konu. Görümlü davasının Şırnak’tan Ankara’ya, Cemal Temizöz davasının Diyarbakır’dan Eskişehir’e, Bahtiyar Aydın davasının Diyarbakır’dan İzmir’e, Musa Anter davasının Diyarbakır’dan Ankara’ya güvenlik gerekçesiyle nakledilmesi tartışılıyor. Mağdurların hiçbirinin artık duruşmalara katılamadığı, sanıkların konforunun gözetildiği, yargılamaların âdeta bu kişilerin ayağına götürüldüğü söyleniyor.

Mevcut şehirlerindeyken dava açılma aşamasına gelen dosyaların başka yerlere gönderilmesi, her şeyin başa sarılması anlamına geliyor. Nakledilen davalar diğerleri gibi beraatle sonuçlanıyor. İşte o davalardan bazıları:

– 1993’te Muş’un Altınova ilçesinde aynı aileden 9 kişinin evlerinde yakılarak öldürülmesi ile ilgili çok sayıda jandarma görevlisinin yargılandığı dava Muş’tan Kırıkkale’ye nakledildi.
– 1993’te Mardin’de 13 sivil öldürüldü. Tuğgeneral Musa Çitil hakkında ‘birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürme’ suçundan 8 Eylül 2012’de Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 13 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle dava açıldı. Dava daha sonra Çorum’a nakledildi. Burada yapılan yargılamada Çitil’in beraatine karar verildi.
– Görümlü davası Şırnak’tan Ankara’ya nakledildi. Sonuç, faillerin beraati yönünde oldu.
– 1993’te Diyarbakır Lice ilçesinde dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın da aralarında olduğu 16 kişinin öldürülmesi ve Lice’nin yakılmasıyla ilgili dava önce özel yetkili mahkemenin olmadığı Eskişehir’e, ardından İzmir’e nakledildi. İzmir ise askerî kişilerin yargılanmasının izne tabi olduğunu belirterek dosyayı Adalet Bakanlığı’na gönderdi.
– 1993’te Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 11 köylünün gözaltında kaybedilmesi ile ilgili aralarında emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk’ün de bulunduğu sanıkların yargılanmasına ilişkin dava Ankara’ya nakledildi.
– Van Çaldıran’da çok sayıda PKK mensubunun sağ yakalandıktan sonra infaz edilmesiyle ilgili dava Van’dan Ankara’ya nakledildi.
– Hakkâri’de Nezir Tekçi isimli köylünün öldürülmesi ile ilgili dava Eskişehir’e nakledildi.
– Kürt aydın-yazar Musa Anter’in öldürülmesiyle ilgili dava Ankara’ya nakledildi.
– Şırnak’ın Cizre ilçesinde, 1993-1995 yılları arasında işlenen 20 faili meçhul cinayetle ilgili açılan dava Eskişehir’e nakledildi.
– Mardin’de 1992-1996 arasındaki 22 faili meçhul cinayet, gözaltında kaybetme ve köy yakmalara ilişkin dava daha başlamadan güvenlik gerekçesiyle Ankara’ya nakledildi.

Ankara Strateji Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özcan:
Faili meçhullerdeki sis perdesi kalkmalı*   

“Faili meçhuller Türkiye’nin kirli bir gerçeği. Türkiye faili meçhullerle mücadelede maalesef başarılı bir sınav veremedi. Geçmiş dönemdeki cinayetler ne yazık ki aydınlatılamamıştır. Faili meçhullerin üzerindeki sis perdesi kaldırılmamıştır. Dava açılabilse bile ya maddi gerçekliğe ulaşılamamış ya da davaların üzerine gidilmemiştir. Oysa şahitlerin hâlâ hayatta olduğu bir süreç yaşanıyor. İddiaları ciddi bir soruşturma konusu yaparak bu davaların adil bir şekilde sürdürülmesi ve maddi gerçekliğe ulaşılması gerekir. Cinayetleri kim işlemiş, katillere kim destek vermiş, cinayetlerin üzerini kim örtmeye çalışmış adil bir yargılama sonucunda ortaya çıkarılmalıdır. Unutmamalı ki yargılama medyada değil, mahkeme önünde yapılır. Adil bir yargılama sonucunda maddi gerçeğin ortaya çıkmasıyla kirli bir algı operasyonu olarak faili meçhuller tarihin kirli sayfalarına gömülür. Türkiye’nin acıları bu kadar ucuz bir siyasetin malzemesi yapılmamalı.”

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>