Bir Caminin İşgalden Kurtuluş Hikayesi

 

Son yıllarda vakıf mallarının işgalcilerden kurtarılarak ihya edilmesi sıkça rastlanan bir hadise. Hasodabaşı Behruz Ağa Camii’nin imam hatibi Ahmet Acar’ın 1980’de başlayan 15 yıllık mücadelesi bunun en güzel örneklerinden.

TUĞBA KAPLAN – 07 Eylül 2012

Yolunuz bir gün Kocamustafapaşa’ya düşerse, Odabaşı semtinde bulunan Hasodabaşı Behruz Ağa Camii’ne uğramadan geçmeyin. 1562 tarihli bu cami bir Mimar Sinan eseri ve avlusunda camiyi yaptıran Kanuni Sultan Süleyman’ın Hasodabaşısı Behruz Ağa’nın kabri bulunuyor. Mimar Sinan eseri olması gibi, içinde camiyi yaptıran zatın türbesinin de bulunması elbette ki gayet normal. Ama türbenin ortaya çıkışı ve caminin işgalcilerden kurtuluş hikâyesi oldukça ilginç. Caminin bugünkü halini almış olmasının en büyük vesilelerinden biri de 33 yıldır burada imamlık yapan Ahmet Acar. Ülkenin en zorlu günlerinde, 1980’de camiye imam olarak atandığında gördüğü bir rüya ile hem kendisinin hem de caminin kaderinin değiştiğini anlatıyor. İlk geldiğinde avludaki sekiz dükkân ile üç evin camiyi çevrelediğini söyleyen Acar, “Evlerden birinin altında Behruz Ağa’nın türbesi olduğunu bilmiyordum.” diyor. Gördüğü rüyadan da hareketle çalışmalara başlayan Acar’ın hem hukuki hem de toplumsal mücadelesi tam 15 yıl sürüyor.

Cami avlusuna ayrı tapu mu olur?

Devletin 1900’lü yıllarda sahiplenemediği malları o günün uyanıklarının gasp ettiğini söyleyen imam Ahmet Acar, “Bilhassa vakıf yerleri adeta talan ediliyordu.” diyor. Hükümet de bu işgalleri meşrulaştırmak için, işgalcilere vergi karşılığında tapuları veriyormuş. ‘Burası benim babamdan kalma’ diyen herkesin kendine tapu edindiği bir dönem kısacası. Acar, caminin, üç kapısından ikisini kapatarak avlusuna ev yapan işgalcilerin oturduğu, çalıştığı, ahır olarak kullandığı bir yer olduğunu anlatıyor. “Bu cami vakıf malı, nasıl içinde ayrı tapu olur?” diye sorgulayınca, bir dönem belediyenin bile caminin içine tanzim satış mağazası açtığını öğreniyor.

O günkü yönetimin bakış açısının çok net ve katı olduğunu anlatan Acar, “Ama bana Allah yardım etti ve o mabedin aslına dönmesi için beni vesile kıldı.” diye konuşuyor. Çok geçmeden Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne ve Tapu Kadastro’ya gidip, ev ve işyerlerinin istimlakini başlatarak ilk adımı atıyor. Parsellerin yıkım izni üç yıl sonra çıkıyor. Bu kez işgalciler kendisi hakkında ‘Define arıyor’ diye dava açıyorlar. O da yetmiyor, eşinin gözleri önünde sabah namazı çıkışında birkaç kez darp ediliyor. Sonra can güvenliği tehlikede olduğu için Yeni cami yanındaki Hidayet Camii’ne ikinci imam olarak atanıyor.

“Dönemin Emniyet Müdürü Sadettin Tantan olayı duyup beni desteklemeseydi bu iş yarım kalırdı.” diyen Acar, izinler konusunda ve aldığı tehditlere karşı ondan destek aldığını anlatıyor. Daha sonra devreye dönemin vakıflar genel müdürü giriyor ve Behruz Ağa Camii’ne geri dönerek kaldığı yerden devam ediyor. Arkeologlar gelip bölgeyi kontrol edince, hukuki açıdan tespit yapılıp kazı başlıyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın Hasodabaşısı Behruz Ağa’nın kemikleri ve mezar taşı kitabesi 2,5 metre derinlikten çıkıyor. Ahmet Acar, bunun üzerine beraat ediyor. 1983’te gerçekleşen bu hadisenin ardından Behruz Ağa’nın kemikleri yıkanıp bir kere daha cenaze namazı kılınıyor. Cami imamı, kabrin ortaya çıkışıyla işlerin daha da kolaylaştığını anlatıyor: “En azından cemaatin güveni arttı. Evlerin yıkımı, istimlak bedellerinin ödenmesi cami derneği ve cemaatin maddi-manevi desteği neticesinde gerçekleşti. Sonunda avluyu ahır, ev ve dükkânlardan boşalttık.”

İşgalcilerin çıkarılmasıyla caminin yeniden inşa edilme süreci başlar. Restorasyon için Mimar Sinan’ın proje kayıtlarına ihtiyaç olduğunu söyleyen Acar, “Arşivlere, kütüphanelere gittim. Sonunda Sultanahmet’teki Tapu Kadastro dairesinin üst katındaki tozlu raflarda kayıtları buldum, tercüme ettirdim.” diyor. O yıllarda Mimar Sinan Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fehmi Kızıl, aslına uygun olarak caminin yeniden inşa edilmesine yardımcı oluyor. Minarenin eskidiği için yıkıldığını söyleyen Ahmet Acar, eserin orijinaline zarar vermeden restore etmeye çalışıldığını da vurguluyor. Acar, bu caminin Mimar Sinan’a ait olduğunu da İbrahim Hakkı Konyalı’nın Mimar Sinan Eserleri kitabından, Sicill-i Osmanî’den ve Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikatü-l Cevami’sinden öğreniyor.

“1980’den 1995’e kadar mücadele ettim ve cami bugünkü haline geldi. 33 yıldır buradayım, hâlâ caminin arka çıkış kapısı kapalı ve evler var.” diyen Acar, o evler de yıkılırsa, Behruz Ağa Camii’nin tam anlamıyla bir mabed olacağını söylüyor ve kendisinden sonra gelenlere bu mücadelenin örnek olmasını ümit ediyor. Emekliye ayrılsa da takipte olacağını belirten Acar, mücadelesini duyup gelen belgeselciler tarafından sponsor bulunduğunda ‘bir mabedin işgalden kurtuluşunu’ konu alan belgesel çekileceğini de söylüyor.

[email protected]

Behruz Ağa Camii

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>