Bir kuş kadar hafif ve özgürüm

Bir kuş kadar hafif ve özgürüm

TUĞBA KAPLAN

4 Mayıs 2014, Pazar

Yeni Şafak ve Haber7’deki yazılarına son verilen Prof. Dr. Osman Özsoy’un geçen hafta da Haliç Üniversitesi’ndeki derslerine son verildi. Vicdanıyla hareket ettiğini söyleyen Özsoy, “Yarın utanacak bir iş yapmadığım için huzurluyum. Bu vicdani rahatlık, geleceğe dair birçok plandan daha evla.” diyor.

Prof. Dr. Osman Özsoy,  17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddiası operasyonuyla hem Yeni Şafak Gazetesi’ndeki hem de Haber7.com sitesindeki yazılarına son verildi. Geçen hafta ise 2002 yılından beri emek verdiği öğrenci yetiştirdiği Haliç Üniversitesi’ndeki derslerine son verildi. Okula alınmayınca sokakta ders yaptı. Siyasi otoriteye boyun eğmediği, iktidara  angaje olmadığı için bu tarz baskılara ve yıldırmalara maruz kalan Özsoy  işten atılmasının arka planını, vicdanını değil de cüzdanını tercih eden aydınları anlattı.

Yeni Şafak ve Haber7 yazılarınıza son verilme sebebi neydi?

Gazetenin genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül’ü ziyaret etmiştim. Henüz 17 Aralık olmamıştı. Yazılarla bir problem olduğunda rahatlıkla söyleyebileceğini de ifade ettim.  Karagül “Bir sorun yok Osman Bey, olursa da dağ gibi arkanda dururuz.” dedi. Aradan üç dört gün geçti ve insan kaynaklarından arayıp yazılarıma son verildiği söylendi. Twitter’ da okuyucularıma duyurdum bu gelişmeyi ve “ Gazete yönetimini aşan bir üst iradenin buna neden olduğunu tahmin etmek güç değil. Gazete yönetimi ve arkadaşlara kırgın değilim.” dedim. Düşünün o zaman ne ALO Fatih’lerden ne de tapelerden haberimiz vardı. Ama ben bunun siyasi bir irade kararı olduğunu anladım. Görmediğimiz bir iletişim hattı yaşanıyor medya dünyasında. Arka planda neler olup bittiğinden haberimiz olmuyor. Kamuoyunun ruhu duymuyor. Bir gün sonra da Haber 7’nin genel yayın yönetmeni İbrahim Erdoğan aradı. Sürecin zorluğundan ve hassaslığından dem vurarak yazılara seçimlere kadar ara verelim istedi. Ben de ara vermek istemediğimi ya tamamen bitirmemiz gerektiğini yoksa da devam edeceğimi söyledim. Bir yazı daha yazdıktan sonra Haber7’den arkadaşları zor durumda bırakmamak için ayrıldım. Düşünün internet gazeteciliğinin ilk telifli köşe yazarıyken, siyasi baskı sonucu atıldım.

Peki, yazdığınız zaman diliminde girmeyen yazılarınız oldu mu?

“Hizmet Hareketi 28 Şubat’ta bile bu kadar baskı altında kalmamıştı” yazdım. Henüz 17 Aralık olayı olmamıştı. Bu ifadeyi kesinlikle giremeyeceklerini söylediler. Yazıyı değiştirip gönderdim yine girmediler. Yazının genel konsepti aykırıymış. Girmeyen bir diğer yazım ise “Fethullah Gülen tutuklanır mı?” başlıklı yazımdı. 30 yıllık yazı hayatımda yayınlanmayan iki yazım gazeteye girmedi. Bunu yazarken de 17 Aralık olmamıştı.

Hizmet Hareketi’ne yönelik dile getirilen baskıların sebebi 17 Aralık mı?

17 Aralık olmasaydı bile Başbakan Erdoğan, Hizmet Hareketi’ne yönelik operasyon hazırlığı yapıyordu, motivasyonu tamdı. Hocaefendi’nin ısrarla Türkiye’ye davet edilmesi kaynaklara çok eskiye dayanan nedenini çok da anlayamadığımız bir husumete dayanıyor. Erdoğan’ın Hizmet Hareketi’ne karşı anlamakta zorlandığım bir düşmanlığı var. Ve bu yeni değil. 17 Aralık buna yüzde beş dahi etki etmiş değil. Başbakan 17 Aralık darbedir diyor. Evet, darbe ama yolsuzluğa darbedir.

Prof. Dr. Osman Özsoy, Haliç Üniversitesi’nde fakülte binasına alınmadığı için dersini sokakta yaptı.

Haliç Üniversitesi’ndeki dersleriniz de iptal edildi. Bu yaşadıklarınızı nasıl yorumluyorsunuz?

Ocak ayının sonunda maaşımın dörtte birinin yatırıldığını gördüm. Haliç Üniversitesi’nin en eski hocalarından biriyim. 2002’den beri oradayım. İlk kez bu muameleye maruz kaldım. 3 ay boyunca hep böyle eksik yatırıldı. Sonra hukuki işlem başlattım.  Ve geçtiğimiz hafta da sözleşmemin feshedildiği bildirildi. Ben hocayken bir sözleşmem vardı zaten. Rektör vekili olunca yeni bir sözleşme daha yapıldı. 17 Aralı’tan sonra önce maaşım düşürüldü sonra işime son verildi. Ama feshedilen eski sözleşme, rektör vekilliği sözleşmem duruyor hâlâ. Onu feshederlerse ağır bir tazminat ödemek zorundalar. Hukuk hilesiyle eski sözleşmeyi feshediyor.

Eğitimciye her yer derslik, her an eğitim

Derslerinize son verilme gerekçesi nedir?

Öğrenciler ve veliler şikâyetçiymiş. Derste anlattıklarımdan rahatsızlarmış. Öğrenci rahatsız olacak, veli rahatsız olacak diye bir üniversite hocası dersin içeriğiyle ilgili söylemesi gereken bilimsel şeyleri imtina etmez. Üniversitelerdeki kürsü dokunulmazlığı parlamentodaki kürsü dokunulmazlığından daha az kutsal değildir.

Derste ne anlatıyordunuz?

Siyasal iletişim kampanyaları dersini adı. Seçim kampanyalarını ele alıyoruz. Bununla ilgili kitaplarım bile var ve bugüne kadar kimse de rahatsız olmadı. Üniversitede verdiğim bir diğer ders ise beklenti yönetimiydi. Böyle bir ders Türkiye’de ilkti ve bildiğim kadarıyla dünyada başka bir üniversitede yok.  Bu ülkenin en büyük yükü Başbakan’ın beklentilerini karşılamak. Onun beklentilerini karşılamayanları ise tasfiye etmek.  Bu da AK Parti’nin değil, Başbakan’ın kişisel ajandası. Ama sebep bence bu değil.

Ne peki?

Tek bir seçenek var ama onun da gerçek olabileceğini düşünmek istemiyorum. Üniversite mütevelli heyet başkanı Şişli’den AK Parti aday adayıydı. Rektör de iki dönem AK Parti vekilliği yapmış bir isim. Ama buna dayanarak “Bu kararı süreçten yararlanarak ve rol kapmaya çalışarak, Başbakan’a yaranmak için yapmışlardır” demek istemiyorum. İnsanlar şahsi beklentileri için, başkasına karşı hakkaniyet duygusunu kaybetmemeli.

Dersi sokakta işlediniz. Haber verdiniz mi ‘Gelin dışarda ders yapacağım’ diye?

Haber vermedim. Sözleşmemin feshedildiğini ve ders veremeyeceğimi öğrenince Twitter’dan  ‘Gerekirse dersi dışarda yaparım’ yazdım.  Ve öğrenciler geldi, gelmeyebilirlerdi de.  Yoklama listem normal ders saatimden daha kalabalıktı. Öğrencilerime de teşekkür ediyorum beni bu mücadelemde yalnız bırakmadıkları için. Bu öğrenciler göreceksiniz Türkiye’yi dönüştürecekler. Dayatmacı ruha başkaldırı ülkenin geleceği için dayatmacılık olsun diye değil yanlışa karşı dik duran bir gençlik geliyor. O gün, üniversiteye gittiğimde içeri alınmayınca avukatımı aradım geldi ve tutanak tuttu. Sözleşmem devam ediyor ve benim işimi yapmam lazım. Ben hocayım, bize her yer derslik her an eğitim. Eğitimin imkânı, yeri, zamanı, konforu, çadırı, çimeni fark etmez.

Bu ülkenin aydınları vicdanını, değil cüzdanını düşünüyor

Bunların ötesinde sosyal aidiyetinizden kaynaklı olabilir mi yaşadıklarınız?

Kamuoyunda sosyal aidiyetiyle bilinen biriyim. Gazetenin genel yayın yönetmeni de imtiyaz sahipleri de biliyordu ve 17 Aralık’a kadar da bir problem teşkil etmiyordu. Kaldı ki, Başbakan’ın damadı Berat ve abisi Serhat Albayrak benim kolejden öğrencim. Ben başbakana kız verilecek kadar tertemiz bir öğrenci teslim ettim. Beraat Albayrak kız verilecek kadar temiz bir çocuktu ama bugün adının karıştığı iddialar hayli kirli.  Eğer bundan sonraki süreçte adı geçen iddialar kanıtlanırsa, başbakana hakkımı helal etmem.  Bunun dışında benim Twitter mesajlarımdan ve televizyon programlarında söylediğim şeylerden rahatsız oldukları haberi dekan bana iletti. ‘Keşke çıkmasa’ gibi şeyler söylendiğini anlatınca ben de ‘Böyle bir rahatsızlıkları varsa direkt arasınlar bana söylesinler.’ dedim. İkincisi bir profesöre, bir üniversite hocasına neyi nasıl söyleyeceğini kimse öğretemez, haddi de, hakkı da değildir. Bunu yaparsanız insanlıktan, demokrasiden ve özgürlükten söz edilemez.

Üniversitelerde derslerin içeriğine müdahale söz konusu mu?

Bu hiçbir yerde olmaz. Mesela son dönemlerde Marmara Üniversitesi’nde panel konuşmacıları hükümetin çok da haz etmediği konuşmacılardan oluşuyor diye iptal edilmiş. Daha önce konferanslar da iptal edilmişti. Bu ancak Kuzey Kore’de olur diye düşünürken, bizim bilim ve ilim yuvalarımızda yapılıyor.

Bu durumda akademik özgürlükten bahsedilebilir mi?

Namümkün. Akademik özgürlük durduğu an bilimsel üretim durur. Bilimin her alanını vurur bu. Fikir işçiliği de yapamazsınız. O sebeple mevcut siyasi otoriteye boyun eğmiyorum ve en azından kendi akademik özgürlük alanımı korumaya çalışıyorum.

İktidara angaje bir entelektüel olmayayım derken, işinizden oldunuz ama…

Namazda Fatiha’dan sonra istediğiniz kısa sureyi okuyabilecekken Kur’an-ı Kerim’den uzun bir sureyi de okuyabilirsiniz. Ama Allah her rekâtta Fatiha okumanızı istiyor. Öncelikli olarak okumazsanız namaz olmuyor. Fatiha Suresi 7. ayet.  Bir ayetinde “Ancak Senden medet umarız Sana ibadet ederiz” diyor. Ama insanlar patron bizi atarsa aç kalacağız zannediyor. Hâlbuki Allah bizim rızkımızı çalıştığımız kurum vasıtasıyla bize veriyor. Çalıştığımız kurum bize rızkımızı vermiyor. Yani insanlar inandıklarını zannediyorlar ama Allah’a teslim olmuş değiller. Müslümanlıkta teslimiyetle teslim olmak aynı şey gibi görülebilir ama teslimiyet ayrı şey. Buradaki insanların korkaklığının temel sebebi bu. Allah’ı yok sayarak tutturulmuş bir yaşam biçimi.

Yani aydınlar, akademisyenler vicdanıyla cüzdanı arasında mı kalıyor?

Hayır, arada kalmıyor, direkt cüzdanını düşünüyor.  Tabii geçim derdi olanlara yönelik bir şey demek istemiyorum ama eğer ahirette Allah’a hesap vereceğimizi düşünüyorsak ve buna kesin olarak iman etmiş olsak, geçim derdimiz de olmaz.  Aydın namusu diye bir şey var. Ülkenin aydınları yaşanan hukuksuzluklara zamanında dik duramazlarsa bu ülke payidar olmaz, berbat olur, yerle yeksan olur. Bir ülkenin aydını, gazetecisi korkuyorsa halkı da korkar. Korktukları için de kiralanmaları, satın alınmaları daha kolay olur.

Gazeteci ve aydınların kiralık olduğunu mu iddia ediyorsunuz?

Türkiye’de ilk defa kiralık gazeteciler konusunu akademik makale haline getirdim. Çok uzak değil, 2005 Ocak’ta Irak işgalinden sonra ABD Başkanı Bush resmen açıklama yaptı. ‘ Artık gazeteci satın almaya gerek yok, amacımıza ulaştık.’ diye.  Meğer Irak işgali öncesinde gazeteciler aracılığıyla hazırlanmış zemin. Günümüzde çok sayıda gazetecinin ben bu durumda olduğu kanaatindeyim. Bugün Türkiye’de kiralık gazeteciler devri. Yarın gün olup, devran döndüğünde ilk arkasını dönecek olan da aklını, fikrini, kalemini satan, kiralayan aydınlar ve gazeteciler olacak. Biz bu tür alışkanlıklarımızdan vazgeçtiğimiz ölçüde yarının Türkiye’si daha parlak olacak.

Peki, vazgeçebilecek miyiz?

İyi insanları cesur tavrı, kötü ama organize işleyenlerin tavrını bastırdığı zaman parlak Türkiye inşa edilir. Kötülükler hiçbir zaman bitmeyecek ama iyi insanların organize olması ülkenin kaderini değiştirecek. Ama yalaka bir çevre ve korkutulmuş bir toplum son bulmadıkça diktatörler beslenmeye ve var olmaya devam eder. Yalaka çevre ondan nasiplenir. Nasiplendiği sürece otoriter lider yalaka çevreyi kullanabildiği kadar kullanır. Kullanamaz hale geldiği anda tehdit eder. Mesela Başbakan’ın uzun yıllar yanında siyaset yapan bir insana kasetinden dolayı gitti demesi de bir satıştır.

Başbakan Hocaefendi’ye hakaret ederken,  10 milletvekili çıksaydı, o konuşma devam etmezdi

Sizin yaşadıklarınızdan, sadece devlet kurumlarına baskı yapılmadığı anlaşılıyor…

Elbette. Sadece kamu kurumlarına değil nazlarının geçtiği özel sektör kurumlarına da camiaya yakın isimleri tasfiye etmeleri konusunda direktifler gittiğini duydum. Mesela Kanal a özel bir kanal. Ama Ankara haber temsilcisi Bedrettin Uğur’un işine son verilmesi gibi. Naz ve diş geçirme olayları iktidarla ekonomik bir bağı olanlar adına daha kolay oluyor. Hizmet Hareketi’ne diş geçirememelerinin temel sebebi kamu kaynaklarına yanaşmak suretiyle iş yapılmamış olması.

Ama Başbakan Hizmet Hareketi için ‘Ne istediler de vermedik’ diyor…

Başbakan’ın şu söylemine şiddetle karşı durdum. O dönemde  ‘Sayın başbakan,  hizmetin adını kullanarak eğer şahsi,  kişisel beklentileri için birileri bir şey istediyse bunları açıklayın, biz de bilelim. Eğer kendisi için değil de okul-yurt için, ülke ve millet için bir şey istediyse zaten kimin malını kime veriyorsunuz?’ diye yazdım. Devletin imkânlarını millete tahsis etmek lütuf değildir. Şimdi Türkçe Olimpiyatları’na salon verilmiyor, programlar iptal ediliyor. Devletin salonları milletindir. Aslolan devlet değil millettir.  Türkçe Olimpiyatları’nı yaptırmayıp, Türk okullarını kapatacak kadar gözünü karartması anlaşılır gibi değil. Bunlar ülke adına yapılan olumlu faaliyetler. Hizmet Hareketi’nin kaderinde Müslüman bir düşman varmış ama bu düşmanlık ilginçtir başbakana nasip oldu.

Bundan sonra neler yapacaksınız? Geleceğe dair planınız nedir?

Bu süreçte sadece köşelerimi ya da üniversitedeki işimi kaybetmedim. 10’a yakın işimi kaybettim. Ama bir kuş kadar hafif ve özgürüm. Yani benim neşemden hiçbir şey kaybolmadı. Olayları gülerek ve tebessüm ederek karşılıyorum. Twitter’da lalelerle bir fotoğrafımı paylaşınca okuyucu ‘Başbakan seni hapse atacak sen hâlâ lalelerle vakit geçiriyorsun’ diye yorum yapmış. Zalimlerin karşısında asla pes etmeyeceğimi, diktatörlerin yalaka bir çevre ve korkutulmuş toplumdan beslendiğini yazdım cevaben. Başbakan grup toplantısında haftalar önce Hocaefendi’ye hakaret ederken,  10 milletvekili, 10 tane yiğit çıkıp da sustursaydı ‘Sayın başbakan’ diye, Başbakan o konuşmaya devam edemezdi.  Ama ben hâlâ AK Parti içinde şahsiyetli milletvekillerinin olduğuna ve ülkenin kaderini değiştireceğine inanıyorum. Eğer bu süreç içlerine sinmiyorsa tavırlarını ortaya koysunlar çünkü gelecekte çok utanacaklar. Şu anda gayri kanuni kanunların çıkmasında el kaldıran tüm vekillerin gelecekte siyasi hayatı yok. Kendilerini kullandırmasınlar çünkü insanlar kullandığı insanlara saygı duymazlar. Ben yarın utanacağım bir iş yapmadığım için gayet mutlu ve huzurluyum. Bu vicdani rahatlık, geleceğe dair birçok plandan daha evla.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>