Bizimkiler’in Ali’sinden aşiret çocuğu olmazdı

Bizimkiler'in Ali'sinden aşiret çocuğu olmazdı
TUĞBA KAPLAN – İSTANBUL

13 Temmuz 2013, Cumartesi

90’lı yıllara damgasını vuran efsane dizi Bizimkiler’in Ali’si Atılay Uluışık’ı bilmeyen yoktur. Asi tavırları ve bir o kadar ailesine bağlılığı, saçına limon sürüşü hatta gülüşüyle hâlâ akıllarda. Oyunculuğa uzun süre ara veren Uluışık, yıllar sonra Doksanlar dizisiyle yeniden ekranlarda.

 Bir temmuz günü üç saatlik yolculuğun ardından Doksanlar dizisinin Darıca’daki setindeyiz. 90’lı yılların sevilen dizisibizimkiler’in ali’si Atılay Uluışık ile görüşmek üzere bekliyoruz. Aradan yıllar geçmemiş, hiç yaşlanmamış gibi aynı gülümseme ve enerjisiyle geliyor. Sanırsınız Benjamin Button. Keyifli bir röportajın ardından Uluışık ve dizinin yapım koordinatörü Caner Karaüç seti gezdirdi. Çakıl taşlı yollardan gelirken setin bu kadar sahici olabileceğini hiç düşünmemiştik. Tam bir yıl sürmüş setin doğal bir mahalle haline getirilmesi. Evlerin dışından içine kadar, ekranda görülen her şey gerçek. Doksanlar’ı hatırlatacak bütün figürler özenle seçilmiş. En ufak bir süs dahi dönemi hatırlatmaya yetiyor. 90’lı yılların gerçek bir figürü olarak hatırlanan Atılay Uluışık ile Doksanlar…

‘Bizimkiler’ dizisiyle tanıdık sizi. Küçük yaşta ünlü olmak bir çocuk için ağır değil mi?

Bizimkiler benim ilk işim değildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oynuyordum. Çocuk yaşta Fransız İhtilali ve Yunan Tragedyası’nı anlatan büyük oyunlarda, çocuk oyuncu olarak oynadım. TRT’nin skeçleri, radyo tiyatroları, seslendirme programlarıyla başladım. Altı yaşında bir bayram skeci için ilk kez sahneye çıktım. İçimdeki şevk ve istek, yükü hafifletiyordu. Sonra Bizimkiler’e 10 yaşında bir erkek oyuncu gerekti. O dönem Yeşilçam ve Şehir Tiyatrosu’nda benden başka isim yoktu. 13 bölüm diye anlaşılan dizi 15 sene sürdü.

Neredeyse Bizimkiler ile büyüdünüz. Hayatınızı ekrana göre şekillendirmek zorunda kaldığınız oldu mu?

Ailemin tiyatro ya da dizideyken bana ve yapımcılara söylediği ilk kural okulu ihmal etmememdi. Bu yapımcının okul saatlerine çekim koymaması, benim de derslerden kırık bir not almamam gerektiği anlamına geliyordu. Yoksa bu sevda sonlanacaktı. Çünkü asıl işim öğrencilik, dizi ve setler ise hobi, oyun bahçesi, mutlu olduğum bir yerdi. Bu sebeple normal bir öğrenci gibi hayatıma devam edebildim. Bir zorluğu olmadı.

Atılay Uluışık, öğretmen Kemal rolüyle Doksanlar’da…

Ali’nin bu kadar sevilme ve hatırlanma sebebi ne?

Ali’nin okul çağını, ergenliğe geçişini, lise yıllarını, üniversite sınav stresini gördü izleyici. O dönem çoğu insanın kendi oğlu, kızıyla özdeşleştirdi belki de. Göz önünde büyüdüğüm için unutulmuyorum.

Hâlâ Bizimkilerin Ali’si olarak hatırlanmaktan memnun musunuz?

Avantajı var tabii ki, o sevgiyi hep hissediyorsunuz. Yurtdışında yaşadığım bir dönem oldu. Döndükten sonra dizi biteli  9-10 sene olmasına rağmen sokakta fotoğraf çektirmek isteyenler vardı. İnsanlara ‘Dizi bittikten sonra hiçbir şey yapmadım. Piyasada birçok ünlü isim var, niye ben?’ diye merak edip soruyorum.

Cevap ne oluyor?

‘Sen bizim oğlumuz gibiydin’ diyen de var ‘Çocukluk kahramanım’ diyen de… Hâlâ bu sevgiyi görmek çok güzel. Doksanlar dizisinin henüz iki bölümü yayınlandı, sokakta ya da sosyal medyada sadece yüzde 20’lik bir kesim ‘Aaa sizi Doksanlar’da gördüm’ diyor. Geri kalanı hâlâ Bizimkiler’in Ali’si olarak hatırlıyor.

90 kuşağının saçına limon sürerek şekil verme sebebisiniz. Ali’den bulaşan başka özellikler var mı?

Sanırım asi olması kadar aileye bağlılığı da bulaşıcıydı. Gerçi ergenliğe girmek üzere olan o yaştaki birçok delikanlı gibiydi Ali. Aileye başkaldırma, asi duruş, birey olduğunu gösterme çabası. Birçok insandan duyduğum da buydu. Ali okuldan gelir, ayakkabı, çanta, ceket bir tarafa atılır, ‘karnım aç’ derdi.

Jübile ve onur geceleriyle sanatçılara yapılan yardım onur kırıcı

Bizimkiler ekibinden görüştüğünüz isimler var mı?

Olmaz mı? Mesela Doksanlar’ın dedesi Arif Erkin Bizimkiler’in 15 yıl boyunca müziğini yaptı ve birkaç bölümde oynadı. Yıllar sonra yine aynı projedeyiz, aynı seti paylaşıyorum, inanılmaz bir duygu. Set dışındaysa annem rolündeki Ayşe Köklü, ablamı oynayan Bensu Orhunöz, o dönemki yapımcımız, Yazlıkçılar’da abimi oynayan Hakan Aksu ile hâlâ görüşüyorum.

Dizinin en genç ismiydiniz. Kimi vefat etti, kimi de 3. sayfa haberlerine konu oldu. Cemil rolündeki Uğurtan Sayıner mesela…

Kişisel olarak sevdiğim biri ama birkaç yıl önce magazine yansıyan o hallerini görünce çok üzüldüm, yakıştıramadım. Geçmişteki işleri bırakın, 15 yıl Bizimkiler’de rol alıp da yaşı 65’i geçmiş bir oyuncunun bu duruma düşmemesi lazım. Türkiye koşullarını öngöremeyip birikim yapmadığı için Uğurtan abiye kızdığım kadar böylesi bir sosyal açığı oluşturan sisteme de kızıyorum. Onur ve jübile geceleriyle sanatçılara destek olmaya çalışılıyor. Onore edilmek güzel ama orada toplanan paranın hayatını devam ettirmesi için sanatçıya verilmesi de bir o kadar onur kırıcı.

90’lı yıllar ve şimdi oyuncu olmak arasında fark var mı?

Tek kanallı dönemlerde oyunculuk bir meslekti. Öğretmen, avukat, doktor olmak gibi. Magazin yoktu, maddiyat bu kadar ön planda değildi. Sokağa çıktığınızda daha rahat yürüyebilirdiniz. Magazinle, ünlüler izleyicinin karşısına daha çok çıktı. Magazin, oyuncuya ulaşılmazlık misyonu yüklüyor, sanatçı adına pembe bir dünya çiziyor. İnsanların da buna göre oyuncuya olan ilgisi artıyor. Bunların yanı sıra teknik olanaklar bu kadar gelişmemişti ve zor şartlarda çekim yapılırdı.

Oyunculuk  hobimdi, mesleğim oldu

Oyunculuk sizin için hâlâ hobi mi?

36 yaşına geldim. Artık oyunculuk mesleğim oldu ve ilerlemek istediğim bir alan.

Bizimkiler’den sonra yurtdışına gitme sebebiniz ticaret miydi farklı bir arayış mı?

Matematik mühendisliği okudum, işletme mastırı yaptım. Hayatıma hiçbir zaman tek yol çizmedim. Okul bittikten sonra askerlik vazifemi yaptım, atmosfer değişikliği olsun diye Ukrayna’ya dayımın yanına gittim. Komünist dönemin değişmiş ama hâlâ disiplin içinde yaşayan, özgürlüğünden taviz vermeyen, bizden çok daha farklı yaşantısı olan bir ülke gördüm. Oyuncu olarak gözlemlemek de istedim. Çok sevdim ve altı sene kaldım. Yani ilk etapta iş kurma gibi bir niyetim yoktu.

Oyunculuğa devam edememe gibi endişeniz oldu mu?

O dönemde hep mahalle dizileri vardı. Perihan Abla, Mahallenin Muhtarları, Süper Baba bunların hepsi insana insanı anlatıyordu. 2000’lerde kırılma yaşandı. Aşiret ve güneydoğu-doğu dizileri yaygınlaştı. Aile dizisi izlemek istenmedi. O dönem için bir yapımcının benimle çalışması büyük riskti. 15 sene boyunca evin iyi çocuğu, herkesin oğlu Ali’yi seyirci belinde silah taşıyan aşiret reisinin oğlu olarak görmek istemezdi.

Siz ister miydiniz?

Hiçbir zaman bu tarz dizilerin içinde olmak istemedim. Bunun yanı sıra ne kadar iyi, farklı işler yaparsak yapalım başarı izleyicinin kabullenmesiyle orantılı. Çok iyi oynayabilirim ama izleyici için bir şey ifade etmiyorsa önemi yok.

Ama bir söyleşinizde polisiye dizide rol almak istediğinizi söylüyorsunuz…

Doğrudur, söyledim. O dönem Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası isimli polisiye romanı çıkmıştı. Ana karakterlere bakınca başkomiser Nevzat, komiser Zeynep ve Ali vardı. Üçü bir cinayeti aydınlatmaya çalışıyordu. Ayrıca inanılmaz bir İstanbul tarihini de anlatıyordu. Bir televizyon programına katılmıştım. Orada sorulunca Bizimkiler’deki ismim Ali, nişanlım Zeynep olunca bir çağrışım yaptım ve polisiyede rol almak istediğimi söyledim.

Doksanlar’la geri dönüşünüz nasıl oldu?

Bir gün Birol Güven ile görüşmeye çağrıldım. O güne kadar Birol abiyle bir kez hastanede, bir kez de cenazede karşılaşmıştık. Senarist Metin Açıkgöz’le anneannem aynı gün vefat etti. Yaptığı işlerle zaten tanımayan yoktu. Görüşmeye giderken projeden habersizdim. Bizimkiler’den konuşuldu ve ‘Doksanlar diye bir işe başlayacağız’ dedi. Benimle bir fotoğraf çektirdi ve bilgisayarının başına döndü. Başka hiçbir şey demedi. Sonra ‘Doksanlar’a damgasını vuran efsane dizi Bizimkiler’in Ali’si Atılay Uluışık, artık Doksanlar’da. Borsaya bildirilir.’ diye tweet atmış. Kadroya dahil olduğumu Twitter’dan öğrendim.

Kızım ‘baba’ demeye başlayınca babalığı öğrendim

Doksanlar’da rolünüz itibarıyla biraz geri planda gibisiniz. İlerleyen bölümlerde değişiklik olacak mı?

Bu bir mahalle öyküsü. Mahallenin bir bakkalı, manavı, eskicisi ve kırtasiyecisi var. Öğretmeni de benim. Ama senaryo bilinmeyen bir sebepten ötürü küs, yan yana apartmanda oturan iki kardeş üzerine kurulu. Biz yan karakterleriz. Zaman zaman ön plana farklı isimler çıkacaktır. Bir bölümde de öğretmen Kemal’in hikâyesi anlatılır, o ön planda olur. Mesela şimdi yaz tatili bölümleri olduğu için öğretmen Kemal rolü zayıf kalabilir. Sonraki bölümlerde o odak noktası olur.

Biz ailenin çocuğu ya da genç Ali’yi biliyoruz. Şimdi ise öğretmen Kemal’i tanıyoruz. Peki, baba olan Atılay Uluışık nasıl biri?

Bir kızım var, üç yaşında Alya. Baba olmak kelimelere sığdırılamayacak bir duygu. Kızım ilk doğduğunda ben köşe yastığı olarak görüyordum. Koy bir köşede dursun, diyordum. Bir duygusu yoktu, ne zaman ki bir yaşına gelip yürümeye, tepki vermeye, baba demeye başladı. O zaman anladım baba olduğumu. Annelik içgüdüsel, babalık sonradan öğreniliyor.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>