Çalışırken sevap kazanmak ister misiniz?

Çalışırken sevap kazanmak ister misiniz?

 TUĞBA KAPLAN – İSTANBUL

12 Nisan 2013, Cuma

İnanan bir insanın çalışma hayatında karşılaştığı problemlerden biri de mesleki ve manevi hayatının birbiriyle olan ilişkisi. Ehl-i dünya biri mesleğinde dini emirlere çok da riayet etmeyebiliyor. Ya manevi  yaşantısında hassas olanlar, meslek hayatında da aynı davranışı sergiliyor mu? Yoksa mesleki ve manevi hayatları birbirinden bağımsız mı?

Bazı meslekler vardır, insanın bütün vaktini feda etmesi gereken. Maddi, manevi her anlamda insandan değerlerini alıp götüren. Hatta bazı meslekler için kalıplaşmış ifadeler vardır; “Müslüman’dan gazeteci olmaz. Çünkü Müslüman yalan söyleyemez, bir insanı, olayı ifşa edemez.” ya da “Avukata asla güven olmaz.” gibi. Ne de olsa, avukatların adı yalancı olmakla kötüye çıkmıştır bir kere. inançlı bir insanın çalışma hayatında yer alması söz konusu olunca, karşısına hemen bu tarz ifadeler çıkar. İyi de bu insanlar manevi ve mesleki hayatlarını beraberce yaşamazlar mı? Ya da meslek ve maneviyat birbirinden bağımsız mıdır? Bu durumda insanın kemale ermesi için nasıl ibadetlerini Allah’ı görüyor gibi ihsan ile yapması gerekiyorsa, meslek hayatında da yine Allah’ı görüyor gibi çalışması gerektiği ortaya çıkıyor. Biz de konuyu manevi ve mesleki hayatında hassasiyet gösteren, farklı meslek gruplarından isimlere ve ilahiyatçılara sorduk.

İşte ve ibadette ihsan ahlakî bir erdemdir

Doç. Dr. Ekrem Demirli (İstanbul Üni. Tasavvuf Anabilim Dalı):“Rıza sadece Allah’ı belirli bir ibadetle razı etmek demek değil, yapılan işle insanları memnun etmek, bu sayede Allah’ı razı etmek demektir. Her ne olursa olsun işi yapmak, tasavvufun ‘ihsan’ saydığı en büyük erdemdir. İki hadis, tarikatların meslek yoluyla insan eğitimine verdikleri önemi anlamak için yeterlidir. Birincisinde ihsan tanımlanırken ‘Allah’ı görür gibi ibadet etmek’ denilmiştir. Bu, tasavvufla özdeşleştirilen ihsanın tanımıdır. Tasavvuf da her işini Allah’ı görür gibi yapmak ve bu ilkeye göre yaşamak demektir. Başka bir hadiste ise kurbanı keserken bıçağın keskin olması ihsanın bir tezahürü sayılmıştır. Öyleyse ihsan, sadece ‘ibadet’ esnasında gerçekleşecek istisnaî veya özel bir durum değildir. İhsan, yani Allah’ı görür gibi davranmak, her işte ve meslekte olması gereken, dolayısıyla hayatın her boyutuna yayılan ahlâkî bir erdem ve idealdir. Çünkü ancak ve ancak yaptığı her işi ‘Allah’ı görür gibi’ yapan kimse kemâle ulaşabilir. Bilinçli olarak Allah Teâlâ’nın huzurunda olduğunu hisseden insan, daima O’nun kontrolünde bulunduğunu düşünür. manevi hayatı gibi, iş hayatını da O’nun emir ve yasakları, helâl ve haramları çerçevesinde düzenler.”

Meslekî ve manevî hayat ruhla beden gibi olmalı

Cevat Yıldırım (Doktor): “Manevi ve iş hayatımın birbiriyle bağlantılı olması için çalışıyorum. İş hayatımda yaptığım olumlu olumsuz her şey manevi hayatımla ilintili. Yani manevi hayatım düzgün olursa iş hayatım da o denli düzgün olur. Allah her halimize nigâhban. Nasıl ibadeti Allah’ı görüyor gibi yapmak gerekiyorsa, aynı şey meslek hayatı için de geçerli. Eğer insanın manevi hayatı kuvvetliyse zaten işlerini yaparken de o bilinçle yapar. Mesela bizim meslekte dikkat etmemiz gereken, hastayı bir bütün olarak görmek, her şeyiyle ilgilenmek. Ben de hastayı lüzumsuz tetkiklerle uğraştırmamaya, ne ihtiyacı varsa onu uygulamaya çalışıyorum. Anlamadığım nokta varsa işin uzmanına yönlendiriyorum. Eğer manevi hayatında hassasiyetleri olan biri olmasaydım tam tersi de olabilirdi. Bana göre maneviyat ve meslek hayatı iç içe olmalı. Canla ten, ruhla beden gibi. İnsan, yaptığı işten ancak o zaman lezzet alır.”

Denetim esnasında getirilen ikramları dahi almıyorum

Kübra Dündar (Gıda Mühendisi): “Manevi dünya ve iş hayatımın birbiriyle bağımlı olduğunu düşünüyorum. Aldığım maaşı hak edip etmediğime dikkat ediyorum. Devlet memuruyum ve 8 saat çalışıyorum. Dini hassasiyetleri olan biri olarak 8 saati dolu dolu, çalışmaya gayret ediyorum. Ben gıda denetçisiyim. Mesela denetime uygun olmayan firmalar, adil olmayan ya da rüşvet gibi tekliflere açık bir işim var. Gıda firmalarının ürünlerini kontrol ederken mümkün mertebe daha dikkatli olmaya çalışıyorum. İnançlarım gereği hassas davranıyorum. Hatta denetimde gıda üretildiği için insanlar ziyaret esnasında ikramlarda bulunmak istiyor. Onlara göre bu gayet normal ama ben onu da kabul etmiyorum. Manevi hayatıma gösterdiğim özenin birebir aynısı olmasa da mesleğime bakan yönüyle sadece bu noktalarda dikkatli olmaya çalışıyorum.”

Her derste ‘Acaba öğrencilere ne verebilirim’in sancısını çekiyorum

Bahar Çetin (Öğretmen): “Yaptığım işle manevi dünyam arasında sıkı bir ilişki olması gerektiğini düşünüyorum. Günlük hayatım, manevi dünyam ve işim arasındaki bağlantıyı her zaman dengeli tutmaya çalışıyorum. Öğrencilere öğretmeye çalıştıklarımla yaşantımın bağdaşması benim için önemli. Özellikle de manevi dünyamın. Örneğin, tavır ve hareketlerimle örnek  teşkil etmeye çalıştığım adab-ı muaşeret kuralları, dinimizin toplumsal hayatı düzene koymada belirleyici kural ve kaideleri… Bunlara uygun yaşarsam beni örnek alacak saf zihinlere olumlu yönde önderlik etmiş olurum diye düşünüyorum. Tesirli olmak için temsil insanı olmak şart bence. İnsan kendi özünü düzeltemezse başkasını hiç düzeltemez. Öncelikle öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğunun farkındalığını korumaya çalışıyorum. Her derste öğrencilere faydalı olma sancısını çekiyorum. Peygamber Efendimiz’in (sas), “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” hadisinde belirttiği üzere bu işin bir peygamber mesleği olduğunun bilincinde olmak gerekir diye düşünüyorum. Tüm öğrencilerimi Allah’ın bana birer emaneti olarak kabul ediyorum. Efendimiz (sas), “Kim bir ilim öğretirse ona bu ilimle amel edenlerin sevabı vardır. Bu, amel edenin ücretini eksiltmez.” buyuruyor. Maddiyat, para kavramı ise böyle düşününce çok gerilerde kalıyor. Elbette her an Allah tarafından izlendiğimizi, zerre kadar iyilik-kötülük yaparsak karşılığını göreceğimizi düşünen insanlar olarak bu meslekte de her saniyemizin Yüce Divan’da değerlendiriliyor olduğunu hissederek hareket etmemiz gerekiyor. Nasıl ki Efendimiz (sas), her işinde olduğu gibi eğitiminde de ihlas ve samimiyet abidesidir; örneğimiz O olunca biz de her işimizi rıza-i İlahi adına ihlasla Allah’ı görüyor gibi, O’nu göremesek de O’nun tarafından görülüyor olmanın bilinciyle samimane yapmaya çalışmalıyız.”

Allah’ın hoşuna gidecek işler yapmalı

Nuran Tamsan (Bankacı): “Dini hassasiyeti olan bir insan için birçok mesleğin handikapı var. Gazetecilik, avukatlık, bankacılık da bunlardan biri. Ben fıtrat olarak parayla hiçbir zaman içli dışlı olmayı sevmedim. Ama buna rağmen hâlâ bankacılık yapmaya çalışıyorum. Manevi hayat ve meslek hayatının birbiriyle iç içe geçmiş olması gerektiğine inanıyorum. Ama ne yazık ki çoğu zaman kendi işimde bunun bağımsız olduğunu görüyorum. Helal haram konusunun en hassas olduğu, hakka girme meselesinin yaşanabileceği bir işte çalışıyorum. Aslında diken üstünde olduğumu söyleyebilirim. Sorun sadece çalışma hayatında ibadetlerinizi yapabiliyor olmak değil. Manevi hayat ile meslek hayatının birbiriyle ilintili olması. Bunun kolay olduğunu söylemek zor. Ama ben en azından aldığım işi bitirmek için değil, hayırlı ve Allah’ın da hoşuna gidecek bir şekilde bitirmeye çalışıyorum.”

Sadece avukat değil, bir Müslüman olarak hareket ediyorum

Veysel Ateş (Avukat): “Avukatlık halk arasında adı kötüye çıkmış bir meslek. Kötü örnekler yüzünden yalancı olmakla eş tutulabiliyor. Mesleğimi ve manevi hayatımı birbirinden ayrı düşünemiyorum. Bu noktada yalandan uzak durmaya ve dürüst olmaya çalışıyorum. Her ne kadar mesleğin imajı insanların gözünde çok iyi olmasa, bir müminin nasıl olması gerekiyorsa, avukatlığımı da aynı duruşla yapmaya çalışıyorum. Sadece avukat olarak değil, Müslüman kimliğimi unutmadan hareket ediyorum. Mesela bazı davalar geliyor. Çok yüksek fiyatlar teklif ediliyor ama ben inancım gereği, mesleğimle bütünleşen hırs duygusundan o an uzaklaşıp nefsime uymamaya çalışıyorum. Meslektaşlarım arasında adalet dağıtmaya çalıştığını söyleyenler olsa da hak hukuka riayet etmeyenler de var elbette. Belki de adaletin hastalıklı olduğu ülkemizde dürüst, işini adaletle yapan emin avukatların sayısının artması gerekiyor.”

Manevî hayatımda yeteri kadar hassas olsam bu işime de akseder

Emre Apak (Mimar): “Yaptığım projelerde tam olarak maneviyat eksenli çalıştığımı söyleyemem. Ancak okul, AVM gibi yapıların tuvaletlerinin kıble yönüne doğru gelmemesine ve mahremiyet adına yatak odalarının çizimine dikkat ediyorum. Sanırım manevi hayatımda daha fazla hassas olsaydım, mesleğimi yaparken de daha hassas ve dikkatli olurdum. Belki de bu vesileyle hem manevi hem de meslek hayatımın aslında birbirinden bağımsız olmaması gerektiğini hatırlamış oldum.”

Terazinin hacca gidip geldikten sonra değil, her daim doğru olması şart

Ali Hamza Aksal (Esnaf): “25 yıllık manavım. İşe ilk başladığım zamanlar cehaletten teraziyle oynadığım olurdu. Yaptığım şeyin ahiretimi ne kadar da kararttığını hacca gidince anladım. Geldikten sonra işime devam ettim ama dürüst ve adil bir şekilde. Artık Allah’ın beni her an gördüğünü aklımdan çıkarmadan çalışıyorum. Tabii benim terazim hacca gidip geldikten sonra doğru tartmaya başladı. Keşke gitmeden önce de yapabilseydi. Her meslekten insan vicdan ve kalp terazisinin her daim doğru olması gerektiğini unutmamalı. Bunlar dürüst ve adil insanların maddi-manevi hayat prensibi olmalı.”

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>