Hüseyin Aygün: Güvercinlere taş atan vekil

Hüseyin Aygün, CHP, Dersim, Alevi, Cami-Cemevi, Tuzluçayır

TUĞBA KAPLAN – 15 Eylül 2013

Milletvekili olduğu günden beri dikkatleri üzerine çeken bir isim Hüseyin Aygün. Kaçırılmasıyla popülerliğinin daha da arttığı söylenen Aygün’ün son toplumsal olaylardaki tutum ve davranışları hafızlara kazılacak türden. Tanıyan isimlerin yorumlarıyla Hüseyin Aygün portresi…

Tunceli’nin iki milletvekili var. Biri Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim; Kamer Genç. Diğeri ise yeni yeni tanımaya başladığımız CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün. Tunceli merkeze bağlı Pulê Dewresu (Erdoğdu) köyünde 1970 yılında doğar. Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun olur. Emine Aygün ile evli olan Hüseyin Aygün’ün Taylan Özgür ve Deniz İdil adlı iki çocuğu olur.  Emek Partisi’ne (EMEP) dönüşen ve Marksist bir hareket olan Halkın Kurtuluşu çizgisiyle yakınlaşır.  Fakülteden mezun olduktan sonra Ankara’da durmaz, hemen memleketine döner. Serbest avukatlığa başlar. Daha çok ceza davalarına bakar. Tunceli Barosu’nun kurulmasına öncülük eder ve 2003-2005 yılları arasında baroya başkanlık eder. Avukat kimliği bir süre sonra insan hakları aktivistliğine evrilir. Gözaltında kayıplar, 1994 yılında köylerin yakılması, Dersimlilerin zorla göçü, işkence ve adil olmayan yargılamalar, Dersim 1938 Katliamı başta olmak üzere Dersim‘e dair pek çok hukuki girişimde bulunur. Bölgedeki çeşitli sivil toplum örgütleriyle yakın çalışmaları olur. 1938 felaketine olan ilgisi konuya dair üç kitap yazmasına vesile olur.  Biri Zazaca olmak üzere üç kitabı yayınlanır: “Eve Tarixê Ho Têri Amaene”, “Dersim 1938 ve Zorunlu İskân” ve “0.0.1938 Resmiyet ve Hakikat”.  Zazaca bir gazete çıkarılmasına da  destek olur.

Sol ve demokrat bir CHP için milletvekilliği

Sene 2011. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,  o yılki seçimlerde Tunceli’den ikinci milletvekilini çıkarabilmek için isim arayışına girer. Karşısına Hüseyin Aygün adının çıkmasının tesadüf olmadığı söylentileri yayılır. Bazıları akrabalık bağına işaret ederken, kimine göre de Aygün kentte sevildiği için, aday gösterilirse CHP’ye oy getireceği bellidir. Kılıçdaroğlu, Aygün’ü çağırıp partisinden aday olmasını önerir. Aygün, başlangıçta tereddüt eder. Ne de olsa CHP’li değildir.  CHP’de ne yapar, dünya görüşüne uygun bir parti değildir!  Kılıçdaroğlu, Dersim konusundaki çalışmalarını CHP çatısı altında sürdürebileceğini söyleyince milletvekilliği kapıları açılır.  Verdiği bir söyleşide  “Sol ve demokrat bir CHP oluşması için girmeliyim partiye.  Dersim bir alt başlık. Sol ve sosyalist değerleri savunan, demokrasi mücadelesinin evlatlarından biri olarak Meclis’te olmalıyım.” diye neden CHP’ye katıldığını anlatır. CHP’nin birinci sıra adayı Kamer Genç‘tir. Aygün de ikinci sırada,  BDP’nin adayı sanatçı Ferhat Tunç ile çekişir seçimlerde. Türkçenin yanı sıra Zazaca seçim afişleri de hazırlaması büyük bir değişimdir CHP için. Kim bilir bu adım belki de parti içinde ileride yaşanacakların habercisiydi.  Tunceli Valiliği afişleri kaldırtır kaldırtmasına ama artık Aygün amacına ulaşır. Aygün, BDP‘yi ve Ferhat Tunç’u geride bırakarak seçilir. Milletvekili seçili ve artık Ankara yolu görünür. Parlamento’ya gelir gelmez, Meclis albümüne Zazaca bildiğini yazdırmak için uğraşır. Şu anda Meclis albümünde bu bilgiye veriliyor.  Bütün metinlerde ve konuşmalarında Dersim milletvekili olarak takdim eder kendini.

Sözlerinin arkasında duramadı

Taze milletvekili Meclis’teki ilk günlerinde Zaman Gazetesi’ndeki (Habip Güler, Zaman, 10 Kasım 2011) Dersim ile ilgili bir demeciyle dikkatleri üzerine çeker. Dersim’de yapılanı “ isyan” olarak sunan resmi tezi eleştirir. “Dersim’de kanlı şekilde bir katliam sergilenmesinde sorumlu kimdir?” sorusuna “Bana göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir, önce öyle söyleyeyim. Tabiî ki sonra CHP’dir. Atatürk’ün de bu olaylardan haberi vardı.” karşılığını verir. Aygün, CHP’nin bugüne kadar Dersim olayları konusundaki politikalarıyla tamamen ters düşer.  Bu sözleri üzerine, CHP içinde Aygün’e karşı ciddi tavır alan, partiden ihracını isteyen milletvekilleri olur. Parti yönetimi de parti içinde Aygün’ün açıklamaları üzerine savunmasını isteyince, Aygün  ‘Sözlerim çarpıtıldı’ beyanında bulunur. Zaman Gazetesi  açıklamayı ve ses kadını yayınlar ama  Hüseyin Aygün sözlerinin  arkasında durmaz.

Milletvekili olduktan sonra  Zaman ‘a  verdiği ve daha sonra yalanladığı röportaj.


‘Dağda birkaç gün gezintiye çıktık’

12 Ağustos 2012. Başta sosyal medya olmak üzere, televizyon ve gazetelerin haber merkezlerinde bir telaş. ‘ Hüseyin Aygün kaçırıldı’ haberleri bir anda yayılır. Kim, niye, ne zaman, nerede sorularının cevabı kısa sürede cevabını bulur. Hüseyin Aygün yanında bulunan danışmanı Deniz Tunç ve Akşam Gazetesi muhabiri Kadir Merkit’le seçmen ziyareti için gittiği Ovacık ilçesinden Tunceli’ye dönmektedir.  Bindikleri otomobilin önü saat 18.30 sularında PKK’nın sık sık yol kestiği Tunceli–Ovacık Karayolu 35. km’de Karafırtına ve Veliçeşmesi mevkiinde uzun namlulu silahları bulunan 2 PKK’lı tarafından kesilir.  Silah tehdidi ile araçtan indirilirler. PKK’lılar ‘ Hüseyin Aygün’ü alacağız. Birkaç gün misafir edeceğiz. Siz gidin’ diyerek ayrılırlar.  Hüseyin Aygün 2 gün sonra serbest bırakılır ve basın toplantısı düzenler.  Geldikten birkaç gün sonra kaçırılmasıyla ilgili yaptığı bu basın toplantısında kullandığı dilin yumuşaklığı dikkat çeker ve eleştirilir. “Beni kaçıran arkadaşlar ülkenin genç evlatları.  Dağda birkaç gün gezintiye çıktık. Bırakırken sarıldılar, öptüler, ‘Bu kardeşlerini unutma abi’ dediler.”  diye beyanda bulunur. Bu, Aygün’e  “PKK ile danışıklı dövüş içinde” diyenleri doğrulayan bir açıklama olur.

Başbakan’a ağır küfürler

Ve Haziran 2013. Gezi olayları ülkenin dört bir yanına yayılmış eylemlerle protesto ediliyor.  Hüseyin Aygün bu kez Twitter’dan gönderdiği mesajlarla  sahnede. “Faşist Diktatörün polisinin plastik mermileri göstericiyi bu hale getirdi” cümlesiyle paylaştığı fotoğraf, birçok insanı kışkırtmaya yeter. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Twitter’dan açıklama yaparak “Milletvekili Hüseyin Aygün’ün kullandığı polisi suçlayan bu fotoğraf, Arap Baharı’ndan alınmış fotoğraftır. Çok şükür ülkemizle ilgili değil.” der.  Kısa sürede işin aslı ortaya çıkar.  Fotoğrafın 25 Mayıs’ta Suriye askerlerince vurulmuş bir çocuğa ait olduğu söylenir. Olaya büyük tepki gösteren takipçileri bile Aygün’ü provokatörlükle suçlar.  Aygün Gezi boyunca söylem ve davranışlarıyla hem dikkatleri çekmeyi hem de polemik oluşturmayı sürdürür. “Ankara Direnîşinden birkaç not: 1) Kızılay’da toplanan binlere gaz bombardımanı var, 2) Kitlenin cevabı …. Tayyip!’,++”  yazılı tweeti uzun süre tartışılır.

Cami-cemevi açılışına taşlı-sopalı baskın

Son olarak 8 Eylül Cumartesi günü  Ankara’nın Mamak ilçesinde cami ile cemevini aynı bahçede buluşturan Cami-Cem Evi Kültür Merkezi açılışındaki görüntüleriyle gündeme geldi Hüseyin Aygün. Yüzü maskeli  birtakım radikal gruplar, taş ve sopalarla, temel atma töreninin yapıldığı alana yürümek istedi. Polis, eylemcilere tazyikli su ve biber gazıyla müdahale ederken, eylemci grupların içerisinde CHP’li Hüseyin Aygün’ün olması da dikkat çekti. Bir diğer CHP milletvekili Sinan Aygün ise Cami-Cemevi Kültür Merkezi’nin açılış törenine katılanlar arasındaydı. Olaydan sonra konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, Sinan Aygün’ün açılışa partinin bilgisi dahilinde gittiğini belirtirken,  Hüseyin Aygün’ün ise partinin bilgisi dışında açılışta yer aldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Orada bir çatışma çıkmış, halkla polis arasında daha şiddetli çatışma olmasın diye oraya gitmiş.” demekle yetindi.

Yazar Cafer Solgun: Bizim bildiğimiz Aygün gitti,  tipik CHP’li Aygün geldi

Sayın Hüseyin Aygün’ü milletvekili olmadan önce tanıdım. Tunceli Barosu başkanlığını yaptı. Dersim ve çevresindeki insan hakları ihlali çalışmalarıyla tanıştım. Sonrasında Seyid Rıza‘nın torunlarının vekâletiyle ve na’şına ne yapıldığına dair hukuki girişimleriyle tanıdım. Dersimle ilgili hukuki çalışmaları olan hukukçu bir arkadaşımız idi. Sadece Dersimin meseleleri ilgili sınırlı değildi kimliği. Araştırmaları kitapları olan çeşitli belgeler de yayınlayan bir yazar kendisi. Ve buraya kadar bir sürpriz yok. Sayın Aygün Kılıçdaroğlu’nun ricasıyla ya da dayatmasıyla aralarında akrabalık bağı olduğunu biliyorum. Onun ısrarı ile milletvekili olduktan sonra bizzat Aygün’ün ağzından duydum. “ ‘CHP’li değilim’ dememe rağmen aday olmamı istedi ben de kıramadım.”  Bu CHP milletvekili olmadan önceki Hüseyin Aygün’dü. Burada bir CHP’li isim yok. Milletvekili olduktan sonra Dersim meselesini gündeme getiren bir çıkış yaptıktan sonra ve kamuoyuna da yansıdığı gibi CHP genel merkezi ve Kemal Kılıçdaroğlu tarafından uyarıldıktan sonra bizim bildiğimiz tanıdığımız Hüseyin Aygün bir CHP’li Hüseyin Aygün haline geldi. Değişik slogan ve söylemler atan. Ergenekon’un avukatlığını yapan partinin tutumlarına destek veren biri oldu. AK Parti hükümetini icraatlarını ben de eleştiriyorum ama Hüseyin Aygün ağzını açınca ‘Faşist diktatör Tayyip’ diyor. Ben Hüseyin Aygün’den faşist diktatör Kenan Evren‘le,  12 Eylül’ün 33. Yıldönümünde 12 Eylül davasının kapsamının genişletilmesiyle ilgili bir çaba görmedim. Tipik bir CHP’li haline geldiğini üzülerek görüyorum. Benim tanıdığım bildiğim Hüseyin Aygün bu değildi. Dersimli Hüseyin gitti CHP’li Hüseyin geldi. Dersim 38 gerçeğini Aygün benden çok daha iyi bilir. Bu gerçeğe dair bir çıkış yaptı ama ne bu çıkışın ne de sarf ettiği sözlerin arkasında durdu. Partisi tarafından kendisine bir ayar verildi. O da bu ayar çerçevesinde bir vekillik performansı sergilemek için elinden geleni yapıyor. Sayın Aygün buna mahkûm olmamalı. En azından ağzından çıkan cümlelerin Dersimlilerin arkasında durmalı bir mecburiyeti varsa o da bu olmalı.

Tunceli Üniversitesi  Sosyoloji Bölüm Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan: Türk Solu’nun geçmişten gelen çöküntüsünün sonucu

Ben de Alevi bir aileden geliyorum ve o toplumda yaşıyorum. Hüseyin Aygün’le bir dostluğum da vardır. Ama ne var ki sosyal medya ve medya üzerinden verdiği çeşitli mesajlarını, davranışlarını doğru bulmuyorum. Aslında bu Türk solun geleneksel rahatsızlığın ve geçmişten gelen çöküntünün sonucu. Bana da bazen mesajları geliyor.  Bazı gruplar içerden ve dışardan sınıfsal ve sosyolojik zeminler oluşturarak ülkeyi karıştırmak istiyor.  Çatışmayı esleyecek herhangi bir söz ya da davranıştan kaçınılmalı. Mesela ben cami- cem evi projesini bazı gerekçelerden ötürü doğru bulmuyorum. Ama buna cephe alarak, taşla sopayla saldırmaya tepki göstermeye gerek yok. Konu metot olarak doğru olmayabilir. Fakat amaç çeşitli grupların bir araya gelmesi. İşin olumlu tarafından bakmak gerekiyor.  Geleneksel sol 40 yıldır bir yere varamadığı için kavga ve çatışmalardan medet umuyor. Maalesef hemşerimiz de soldan gelen bu gelenekten payına düşeni almış ve öyle hareket ediyor. Oysa kışkırtıcı söylemlerden uzak durmalıyız. Artık kavga etmekten yorulmuş bir toplum var. Bugün çok şey değişmese de aslında çok şey değişmiştir. Şiddetle provokasyonla bir yere varılmaz.  Sadece taş sopayla değil sözle de şiddete kavgaya yer vermemeli. Biz kendi mesaj ve eğilimlerimizi sözün en güzelliye ifade etmeliyiz.  Metotlarımız birbirimizi incitici değil, uyarıcı geliştirici yanlışlardan arındırıcı mesajlar olmalı. Hüseyin Aygün’ün de bu metotlara riayet etmediğini düşünüyorum.

CHP milletvekili Sinan Aygün: Milletvekili eylemcilerle hükümet arasında köprü olmalı

Hüseyin Aygün’le milletvekili olduktan sonra mecliste bir grup toplantısında tanıştım. Hatta soy isim benzerliğinden dolayı uzun bir diyaloğumuz olmuştu. Ben Hüseyin  Aygün’ün son zamanlardaki tutum ve davranışlarından çok bir milletvekilinde asıl olması gereken duruşu anlatmayı tercih ediyorum.  Toplumsal olaylarda milletvekili toplumu, halkı itidale davet etmeli. İnsanları sakinleştirmeli. Eylemcilerle hükümet arasında köprü olabilmeyi becermeli. Eylemcilerin polise taş- sopayla saldırmadan yasal haklar çerçevesinde gösteri yapabileceği gibi, polisin de orantısız güç kullanmaması gerektiğini düşünüyorum. Tabi her milletvekilinin tarzı başka oluyor.  Bir de bugüne kadar ‘cemevleri ibadethane olsun’ talebi geldi. Yıllar sonra bu talep güzel bir projeyle hayata geçirildi. Bunun bu kadar tepkiyle karşılanmasını, yadırganmasını anlamıyorum. Kimse kimsenin ne namazına ne de semahına karışacak değil. Kimseyi asimile etme girişimi de değil. Bu bir birlik ve kardeşlik  projesi.

Dersim Defterleri kitabı yazarı Emirali Yağan: Sırrı Süreyya Önder gibi olmasını beklerdim

Sayın Hüseyin Aygün, son dönem memleketimden seçilmiş bir milletvekili. Onun içinde siyaset yaptığı CHP’ye ne ölçüde inandığı, kendi inandıklarıyla partisinin nesine, nereden, hangi saiklerle bağlandığını bilemem. İzleyebildiğim kadarıyla muhalif çıkışları, açıklamalarıyla dikkat çeken bir performans sergiliyor. Zaman zaman tasvip etmediğim bir dil kullanıyor. Gerilim üzerine siyaset fikirsizlerin, argümansızların işi. Kendisinden daha nitelikli söylemler, son dönem meclisin en renkli siması; özgün birikimine, zekâsına,  diline, adabına hayranlık duyduğum Mamak cezaevinden koğuş arkadaşım Sırrı Süreyya Önder’in gösterdiği sahicilikle, ağırlığınca yer tutmasını beklerdim. Öncesinde Aygün bir avukat, insan hakları savunucusu ve de Dersim 1938’e ilişkin tanıklıklar, resmi belgeler, tarihi sorgulamalar içeren kitaplarıyla az çok tanıdığım bir memleketlim. Milletvekilliğiyle, özellikle kaçırılması hadisesi ve salıverilmesinin sonrasında yaptığı açıklamalarla ülke çapında popüler bir isim haline geldi.  Şahsen ben Sayın Aygün’ün CHP kürsüsüyle tuttuğu politik cenaha yakın değilim. Onu, seçildiği bölge olarak Dersim’in özgün sorunlarının, tarihi mağduriyetlerinin, dili ve inancıyla temel aidiyetlerinin, ülkenin azları, azınlıkları, farklı inanç grupları, değişik sosyal kesimleriyle hak ve özgürlük taleplerinin takipçisi olabilecek bir milletvekili olarak mecliste bağımsız yer tutmasını isterdim. Bunu yaparken de eski kuşak Dersim kâmillerinin hakkaniyet ölçülerini hiçbir ikbal hesabına değişmemesini de dilerdim. Bütün bir dönemi Silivri avukatlığı üzerine geçirmiş CHP’nin muhalefet argümanları bazında sıkıştığı dar alanda onun da zaman zaman darallar geçirdiğini düşünmüyor değilim. “İnsan yaşadığı yere benzer; o yerin suyuna, havasına, toprağına” sirayet eden akıldışı söylemlerin, çığırtkanlıkların, kuru gürültülerin toplamına eklemlenebiliyor insan arzusu. Sayın Aygün’ü partisinden bağımsız düşünemem. Partisi CHP’ninse, adını taşıdığı cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en sorunlu, inandırıcılığını kaybetmiş partisi olduğunu ifade etmekten de beis duymam. Emsalleri tarihe karışmış, miadını doldurmuş mevcut yapısıyla tarihin önünde ayak sürüyen bir yerde duruyor…  İnandığım o ki eskinin molozlarından yeni bir yapı inşa edilmiyor. Dünden sorunlu olan bugüne ve yarına karşılık gelmiyor. Mevzubahis olan 50 yıllık bir muhalefet partisiyse, zamanın sorunlarına, ruhuna, yığınların hak ve özgürlük talepleri ve beklentilerine karşılık gelebilen yeni bir muhalefet partisinin oluşmasına da varlığıyla engel teşkil ediyor. Bir insan, bir siyasal grup ya da parti gerçekten tarihin önünde ayak sürüyen bir raddeye gelmişse kendisini kenara çekmenin erdemini ortaya koyabilmeli ki yenilerine yol açılabilsin. Kuşaklardır CHP kanalından yol tıkalı. Ondan ümit yok!


Aygün’ün Gezi olayları   sırasında Başbakan Recep Tayyip  Erdoğan ile ilgili tartışmaya sebep olan tweet’i.

Suriye’de  vurulduğu iddia edilen  bu çocuğun görüntüsünü  Gezi Olayları sırasında  gerçekleşmiş gibi yazdığı tweet…

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>