İktidara yeni rant araçları lazım

edyaya baskıları yakından takip eden bir gazeteci CHP Milletvekili Barış Yarkadaş. Onunla demokrasinin fişini çeken ‘medyaya darbeyi’ konuştuk.

barışşş

Barış Yarkadaş, CHP İstanbul Milletvekili ve aynı zamanda gazeteci. İpek Medya Grubu’na el koyulacağını bir AKP’li vekilden duyup kamuoyuna bilgi verdi. Üç gün boyunca gazetecilerle demokrasi ve basın özgürlüğü nöbeti tuttu. Anayasal suç olan medyaya el koymanın iki sebebi olduğuna dikkat çekiyor: “Kanalları havuza dâhil ederek muhalif sesleri kısmak ve Koza Altın Madeni’ne çökmek.”

-Medyaya müdahaleleri nasıl yorumluyorsunuz?
Koza İpek ve Samanyolu gruplarına ait kanalların Tivibu, Digitürk ve değişik platformlardan çıkarılması iktidarın gözünü doyurmadı. Bu kez TÜRKSAT uydusundan da çıkarttırdı. Operasyonu bizzat Mustafa Varank yönetiyor. Ancak Varank’ın ve Saray’daki zatın oyunu bozuldu.

-Ne bozdu bu oyunu?
Cumhuriyet gazetesi, Varank’ın tamamen keyfiliğe dayalı kanal kapatma girişiminin videosunu yayımladı. Türkiye sansürün nasıl uygulandığını o videoyla açıkça gördü. Varank’ın keyfiliği, o videodaki gazetecilerin zulmü alkışlaması, hatta Hilal Kaplan’ın cemaati kastederek “Bunlara karşı merhametli gidiliyor.” demesi toplumda gerçekten büyük öfke uyandırdı. Kaçak Saray ne yapacağını şaşırdığı için bu kez sulh ceza hâkimlikleri denen aygıtı devreye soktu.

-Sulh cezalar mahkeme değil mi?
Değil. Mahkemeler heyetlerden oluşur. Sulh ceza hâkimliklerinin verdiği kararlar tek bir kişiye dayanıyor. Ve bu tek kişi, bizzat iktidar tarafından seçilip atanmış. Bu yargıçların kararını düzeltmek de mümkün değil. Çünkü itiraz ettiğiniz sıralı mahkeme de aynı şekilde seçilmiş yargıçlardan oluşuyor. Kimi kime şikâyet edeceğinizi şaşırıyorsunuz. Bu hâkimliğin İpek Medya yayın organlarına el koyulması kararı anayasal suçtur.

-Varank’la videodan sonra atışmanız oldu. Birbirinizi istifaya çağırdınız.
Ben bir medya kuruluşuna baskı yaptıysam, kumpas kurduysam, yayınına son vermek için elimdeki yetkiyi alçakça kullandıysam ve bu ortaya çıktıysa, değil vekillikten, gazetecilikten de istifa eder, bu ülkeyi terk ederim. Bu ülkede sansürcü sıfatıyla dolaşacak kadar onursuz olamam. Ama birisi elinde olmayan yetkiyi varmış gibi gösterip TV kanallarını susturmaya, gazeteleri kapattırmaya, internet sitelerini yok etmeye çalışıyor. İstifa etmesi gereken o kişidir.  Varank, basın tarihine kara bir leke, sansürcü olarak geçecektir.

-Mesele basını susturmaksa platformdan çıkarmak niye yetmedi?
Operasyonun iki sebebi var. Bu kanallara el koyup onları yandaş hâle getirmek ve tek bir muhalifin bile sesinin duyulmasını engellemek. Kaçak Saray’daki zatın amacı bu kanalları susturup kendi iktidarının yıkılışının görülmesini ve çıkacak seslerin duyulmasını önlemek. İkinci sebep ise Koza Altın Madeni’ne çökmek. Eminim şu an birçok AKP’li işadamı ellerini ovuşturarak “Acaba Koza İpek’in altın madeni bana ne zaman verilir?” diye bekliyordur. Gözü doymayan iktidar, devletin kurumlarını sata sata bitirme noktasına geldi. Artık yeni rant araçları lazım. Bunu da işadamlarının mallarına çökerek elde etmek istiyor.

-İpek Medya gazete ve televizyonları havuza nasıl dâhil edilecek?
Bu grupların başına bir reklamcı olan Ümit Önal getiriliyor. Bu kişi havuz medyasının reklam ağının içinde olan biri. Belli ki İpek Grubu’nun gazete, televizyon ve radyosunu da bu havuz medyasının reklam ağına sokup, kâr eden bu kuruluşlarla havuz medyasının diğer yayın organlarını sübvanse etmek istiyorlar. Erdoğan’a yeni Kanal 24’ler, Ülke TV’ler, Kanal 7’ler, A haberler, ATV’ler lazım.

-Havuzun suyu çekildiği için yeni çare aranıyor?
Havuza artık su yetmiyor. Gazeteleri satmıyor, okunmuyor. Televizyonları izlenmiyor. Havuz organlarının bir etkisi yok. Bu kanallara el koydurtarak, aslında 1 Kasım seçimleri sonrası için cephelerini tahkime çalışıyorlar.

-O hâlde AK Parti Milletvekili Aydın Ünal’ın “Sıra Sözcü, Zaman, Cumhuriyet ve Doğan Grubu’nda!” tehdidini ciddiye mi almalı?
Aydın Ünal korkularıyla yaşayan biri. İktidarı kaybetmekten o kadar korkuyor ki bunu gizlemek için medyayı tehdit ediyor. Ünal’a 1 Kasım sonrası kim hangi iktidarı vermiş ki gazete ve televizyonlara el koymayı düşünüyor? Hangi yetkiyle, hukukla savaş ilan ediyor? Kaçak Saray’ın gölgesinde  ülkeye tahakküm kurabileceğini düşünüyor. Ünal AKP’nin despotik, faşizan yüzüdür. AKP, Türkiye’ye deli gömleği giydirmeye çalışıyor.

-Onlar buna, ‘Yeni Türkiye’ diyor.
Yeni dedikleri Türkiye, sadece kendi seslerinin duyulduğu, kendi yaşam tarzlarının hâkim olduğu, kendi çürümüşlüklerine, yolsuzluklarına, hırsızlıklarına, arsızlıklarına kimsenin ses çıkaramadığı, demokrasinin katledilmesi karşısında herkesin suspus olduğu rejimin adı.

-Başbakan’a bakarsak, Beyaz Toroslar ortaya çıkmaya hazır…
Davutoğlu, insanları Beyaz Toros’la korkutmaya çalıştı. Ama AK TOMA’lar zaten şu an ortalıkta cirit atıyor. Bazen Dilek Doğan’ın evinin önünde, bazen Kanaltürk’ün önünde görülüyor. AKP artık halkı tehditle, şantajla yönetmeye çalışan bir yapı hâline geldi. Mehmet Ali Şahin’in “Oy vermezseniz, üçüncü kez seçim olur”, İsmet Yılmaz’ın “Koalisyon çıkarsa çocuğunuza iş bulamazsınız” sözleri hem âcizliklerinin hem de şantajcı yüzlerinin yansıması.

-Bu zihniyet karşısında nasıl bir duruş sergilemek gerekiyor?
Yapmamız gereken bagajlarımızı bir kenara bırakmaktır. Geçmişte “Sen bana bunu dedin, şu günahları işledin, ben masum kaldım” gibi tartışmaları bir kenara bırakıp, şimdilik kapalı tutalım. Bugünkü görevimiz hesaplaşmak değil; diktatorya ve otoriter rejim kurma heveslilerinden kurtulmaktır.

-Daha önce medyaya böyle bir baskın oldu mu?
1996 yılından beri profesyonel gazeteciyim. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanlığı da yaptım. 28 Şubat sürecinde bile böyle bir baskıya şahit olmadım. 28 Şubat’ta gazeteciler baskı altındaydı ama kendilerini bu denli güvensiz hissetmemişlerdi. Hâlâ bağımsız yargıç ve savcıların olduğu bir düzen vardı. Şimdi her sabah acaba bugün neresi basılacak, hangi gazeteci saldırıya uğrayacak diye korkuyoruz.

-Seçime gelecek olursak, bundan sonra Türkiye nelere gebe?
2 Kasım itibarıyla Tayyip Erdoğan’ın miadı dolacak, Türkiye’nin miladı başlayacak. Süreç 1 Kasım öncesi gibi devam ederse Bahçeli’nin bahsettiği 5. Parti çıkar. Çünkü Tayyip Erdoğan koalisyon tablosu durumunda yine hükümet kurdurmayabilir. Ancak Türkiye çaresiz ve Erdoğan’a mahkûm değil. Her zaman karanlık ortamda yolunu bulabilen 90 yıllık bir rejimin sahibi. Erdoğan elinin altında tuttuğu AKP’yi kullanarak hükümet krizi oluşturmaya çalışırsa ondan bıkan en az 60 milletvekili AKP’den ayrılır. Türkiye’yi hükümetsiz bırakmamak için  AKP’den kopan milletvekilleri, CHP ve MHP üçlü bir koalisyonla dengeli bir hükümet kurabilir, HDP de destek verebilir. Bu hükümet Türkiye’yi belli bir süre yönetir. Ama tercihimiz tabii ki tek başımıza iktidar olmak.

-Kurucu isimlerinin AK Parti yönetimini ele alması da konuşuluyor.
Özellikle 17-25 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluktan sonra Abdullah Gül, Bülent Arınç, Nimet Baş, Ali Babacan gibi isimlerin gelip bu bagajı yükleneceklerini sanmıyorum. Önümüzdeki dönemde Meral Akşener ve Ali Babacan isimleri Türk siyasetinde yeni dönemin en çok konuşulan isimleri olacak.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>