Kapı komşum kim acaba?

 

Geçmişten bugüne zamana, mekâna ve yaşam tarzına göre farklılık gösteren birçok değerimiz var. Bunlardan biri de ‘komşuluk’. Kimilerine dost, akraba hatta aileden daha yakın olan komşuluk kurumu, şimdilerde yerini kavga, gürültü ve birbirini görmezden gelme yüzünden büyük yara almış durumda. Peki sizin komşunuzla aranız nasıl?

TUĞBA KAPLAN – YENİ BAHAR DERGİSİ | 03 Mayıs 2012

“Almanya’da Bremen Sulh Mahkemesi, yüksek sesle müzik dinleyen, evin içinde davul çalan ve apartmanın huzurunu bozan kiracıya tazminat ödeme cezası verdi.”  Yaklaşık iki ay önce bir internet sitesinde yayınlanan bu haber çok dikkat çekiciydi. Habere göre apartmanda komşularının huzurunu kaçıran bir kiracıdan önce diğer kiracılar sonra da ev sahipleri davacı olunca, mahkeme davalının diğer kiracıların da ev kiralarını ödemesine karar vermiş. Doğrusu bu karara şaşırmamak mümkün değil. Öyle ki gelenek-görenek ve komşuluk ilişkilerinin daha az dikkate alındığı bir ülkede bile komşunun huzuru ve hakkı bu denli önem arz ediyordu. Bizim ülkemizde durum nasıl? İster mahalle ister apartman sakini olsun komşuluk hakkı ve hukukuna gerçekten riayet ediyor muyuz? Bırakın dinimizin emrettiği gibi bir komşuluk anlayışını, yoksa yan dairemizde bir ailenin daha yaşadığından bihaber miyiz? Komşuluk ilişkilerine yön veren ahlâkî tutum ve davranışlarda ne kadar hassasız?

      Komşulukla ilgil bugüne kadar onlarca atasözü ve deyim okuduk. Her şeyden öte dinimizin komşuların birbirleriyle yakınlaşma ve dayanışmalarına verdiği önemi biliyoruz. Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Akdoğan, dinimizdeki öğretiler ve Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) uygulamalarının manidar olduğuna dikkat çekiyor. Akdoğan, Kur’an-ı Kerim’de yakın ve uzak komşu tanımlaması yapılarak onlara iyilikte bulunulmasının tavsiye edildiğini hatırlatıyor. Zira komşuluk hakkının ehemmiyetiyle ilgili Nisa Sûresi bize ışık tutuyor: “Yalnız Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi şerik yapmayın. Anneye, babaya, akrabalara, yetimlere, fakirlere, yakın komşulara, uzak komşulara, yol arkadaşına, garip ve yolculara, ellerinizin altındaki (köle, cariye, hizmetçi, işçi) lere de güzel muamele edin. Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.”

Komşular, en yakın sosyal çevre

Efendimiz’in gerek söz gerek davranışlarıyla komşuluk ilişkilerine ne denli önem verdiği aşikâr. Muaviye b. Hayde’nin rivayeti Peygamber Efendimiz’in bu konudaki ince hassayetini gözler önüne seriyor: “Hz. Peygamber’e ‘Ey Allah’ın Resûlü! Komşumun benim üzerimdeki hakları nelerdir?’ diye sordum. Şöyle buyurdular: ‘Hastalandığı zaman onu ziyaret edeceksin. Öldüğünde cenazesinde bulunacak, onu mezarına varıncaya dek teşyi edeceksin. Senden borç istediği zaman verecek, ihtiyacı olduğunda ihtiyacını karşılayacaksın. Kendisine bir iyilik dokunduğunda onu kutlayacak; başına bir felaket geldiğinde de baş sağlığı dileyip teselli edeceksin. Ayrıca onun evinin havasını bozmamak ve rüzgarına engel olmamak için evini onunkinden yüksek yapmayacaksın. Bir de eğer ona bir şeyler vermeyeceksen yemeğinin kokusunu kendisine duyurmayacaksın.'” Bu hadis ışığında komşuluk ilişkilerimi yeniden gözden geçirip iyileştirmek için çabalamamız gerekiyor sanırız. Zira O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ortaya koyduğu komşuluk örneğine fedakârlığın çıkar ve bencilliğe yenik düştüğü günümüz dünyasında daha çok ihtiyaç duyuyoruz.

‘Günümüzde Komşu Olmak’ kitabının yazarı Ahmet Yüter, komşu olmanın başlı başına bir fazilet ve erdemlilik olduğuna işaret ediyor. Yüter’e göre, komşu sıfatı taşıyan kişi, olgunluk, adamlık, insanlık ve ayrıcalığın her yönünü bünyesinde taşıyan insandır. Dolayısıyla komşunun komşuyu sevip saymakla kalmayıp, hak ve hukukuna riayet edip himaye altına alması şart.

Komşuluğu vicdan hukuku belirler

Komşularla olan iyi ilişkiler, insan ve toplum hayatı için aslında vazgeçilmez bir kazanım. Çünkü birçoğumuz aile fertlerinden sonra en çok komşularıyla karşılaşıyor. Sosyal dayanışma ve yardımlaşma açısından insana aileden sonra en yakın sosyal çevreyi, onlar oluşturuyor. Şehir hayatında bile komşular birbirleriyle çok sık görüşemese de zorunlu ilişkileri oluyor. Doç. Dr. Ali Akdoğan’a göre komşuluğa dayalı ilişki hayatın kaçınılmaz bir boyutu. Bu sebeple insanlar komşularıyla bir şekilde etkileşim ve ilişkide bulunmak durumunda kalıyor. Nitekim kültürümüzde yer alan; “Ev alma, komşu al”, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “Komşuda pişer, bize de düşer” ifadeleri her dönem ve koşulda önemini koruyor.

Günümüzde artık mahallelere tek tek sıralanan evlerden çok, site şeklinde apartman tarzı yerleşim yaygınlaşıyor. Neredeyse köy büyüklüğünde nüfusa sahip olan sitelerde yaşamak zor olduğu kadar buradaki komşuluk ilişkileri de bir hayli güç oluyor. Dolayısıyla büyük yerleşim yerlerinde toplumsal kurallara riayet edilmesi daha bir önem kazanıyor. Ahmet Yüter, böylesine büyük ikametgâh alanlarında yaşayanların birbirinin hak-hukukuna daha duyarlı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Artan nüfusla birlikte sosyal ilişkiler de gelişip çeşitleniyor. Farklılaşan ilişkiler yeni kanun ve düzenlemeleri de beraberinde getiriyor. Mesela Türk Medenî Kanunu’nda komşuluk hakları ile ilgili birçok madde yer alıyor. Bunların başında “Zarar ve rahatsızlık vermekten kaçınma” (madde 661) geliyor. Buna bağlı olarak apartman hayatını düzenlemek için Kat Mülkiyet Kanunu’nun çıkarıldığını hatırlatan Yüter’e göre bireysel sorumluluğun dışında kesin hükümler olmadan insanları bir çizgiye getirmek oldukça zor. Çünkü, hak ve mükellefiyetler açıkça belli değilse yönetim ve adaleti sağlamak imkansız hale gelebiliyor. Ama bazen kurallar belirlendiği halde bunları uygulamaya dökmek güç olabiliyor. Hukukî kurallar ne kadar bağlayıcı olursa olsun çoğu zaman dikkate alınmadığını görüyoruz. Burada bireysel vicdan devreye giriyor. Yani kanundan önce bireysel vicdan hukukunun işletilmesi lazım. Herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi şart. Yüter, kendisine rahatsızlık, eziyet ve sıkıntı verilmesini istemeyen bir insanın, komşusuna da yanlış davranışlar içinde olmaması gerektiğini vurguluyor.

        Anlıyoruz ki komşuluğun hukukî, dinî, ahlâkî ve etik bütün yönlerini bir kenara bırakacak olursak, her şeyden önce insanî ve vicdanî boyutu ön plana çıkıyor. İyi bir Müslüman, adil bir vatandaş, ahlâklı bir insan olarak uzak-yakın fark etmeksizin birlikte yaşadığımız, ortak alanları paylaştığımız insanlarla ilişkilerimize azami hassassiyet göstermemiz gerekiyor. Çok bilinen bir tabirle, kendinimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamak düsturumuz olmalı.

Binaların mimarîsi komşuluk ilişkilerini etkiliyor

Büyük şehirlerdeki apartman hayatının komşuluk müessesini zayıflattığı bir gerçek. Zira binaların mimarîsi, komşuluk ilişkilerini etkileyen en önemli unsur. Şehir hayatını modernize eden karşılıklı daireler, ince yapılaşmayı öncüleyen duvarlar, kapılar, pencereler ister istemez komşuluğa zarar veriyor. Hatalı yapılaşma, sadece komşuluğu etkilemekle kalmayıp ailelerin mahremiyetini de zedeleyebiliyor. İnce duvarlar yüzünden yan dairede bırakın yüksek sesle tartışmayı normal sesle konuşmanız bile duyulabiliyor. Karşılıklı dairelerde oturan insanlar, evdeki rahat giyim kuşamıyla kapıyı açamıyor. Bu sebeple şehir hayatını modernize ederken ve siteler inşa edilirken, özel hayat ve mahremiyetin de dikkate alınması gerekiyor. Bu anlamda binaların projesini çizen müteahhit ya da mimarların daha hassas olmaları lazım.

 [email protected]

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>