Korku, hayatı azaba çevirir

Korku, hayatı azaba çevirir

TUĞBA KAPLAN

3 Ekim 2014, Cuma

“Yüreğimin üzerine biri bir taş koymuş sanki. Nefes alamıyor, hareket edemiyor gibiyim. Korkuyorum. Sınava girmekten, evlenmekten, yaşlanmaktan, hicret etmekten, hizmet etmekten ve dahası ölmekten” diyorsanız, şu temsilî hikâyelerin olduğu haberi okuyunuz…

Bir zaman

–Allah rahmet etsin– mühim bir zat, kayığa binmekten korkuyordu. Onunla beraber bir akşam vakti İstanbul’dan Galata Köprüsü’ne geldik. Kayığa binmek lâzım geldi. Araba yok. Sultan Eyyüb’e gitmeye mecburuz. Israr ettim. Dedi:

– Korkuyorum, belki batacağız! Ona dedim:

– Bu Haliç’te tahminen kaç kayık var? Dedi:

– Belki bin var. Dedim:

– Senede kaç kayık batar? Dedi:

– Bir–iki tane, bazı sene de hiç batmaz. Dedim:

– Sene kaç gündür? Dedi:

– Üç yüz altmış [beş] gündür. Dedim:

– Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üç yüz altmış beş bin ihtimalden bir tek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan, insan değil, hayvan da olamaz! Hem ona dedim:

– Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun? Dedi:

– Ben ihtiyarım, belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır.

Dedim:

– Ecel gizli olduğundan, her bir günde ölmek ihtimali var.

Öyleyse, üç bin altı yüz elli günde her gün vefatın muhtemel.

İşte kayık gibi üç yüz binden bir ihtimal değil, belki üç binden bir ihtimal ile bugün ölümün muhtemeldir, titre ve ağla, vasiyet et dedim.

Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim. Kayık içinde ona dedim:

– Cenab-ı Hakk, korku damarını hayatı korumak için vermiş, hayatı tahrip için değil! Ve hayatı, ağır, müşkül, elemli ve azap yapmak için vermemiştir. Korku iki, üç, dört ihtimalden, [haydi diyelim], beş–altı ihtimalden bir olsa, ihtiyat manâsında bir korku, meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile korkmak, evhamdır, hayatı azaba çevirir.”

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Hücumat-ı Sitte yani Kur’ân-ı Hakîm’in talebelerini ve hizmetçilerini ikaz etmek ve aldanmamak için yazdığı ‘Altı Büyük Engel’den biri olan korkuyu bu örnekle anlatıyor.

Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Önce kendimize sonra yakın çevremize baktığımızda tıpkı bu örnekteki zat gibi korkularımızdan geriye yapılamayan işler, aşılamayan engeller, çözümü olduğu halde çözülemeyen problemler ve azaba dönüşmüş bir hayat kalıyor.

‘Dessas zalimler korku damarından istifade eder’

Elbette insanda en mühim ve esaslı bir his, korku hissi. Sözlükte “Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü, kötülük gelme ihtimali, tehlike” şeklinde tanımlanıyor. “Korku, gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp atışı, solunum hızlanması vb. belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygu.” şeklinde de belirtileri tarif ediliyor. Bediüzzaman, dessas zalimlerin, insanın korku damarından istifade ettiğini anlatıyor. “Onunla, korkakları gemlendiriyorlar. Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propagandacıları, avam halkın ve bilhassa âlimlerin bu damarından çok istifade ediyorlar. Korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar. Meselâ, nasıl ki çatıdaki evhamlı bir adamı tehlikeye atmak için bir dessas adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen bir şeyi gösterip, vehmini tahrik ederek, onu kova kova tâ çatının kenarına getirir, baş aşağı düşürür, boynu kırılır. Aynen onun gibi; çok ehemmiyetsiz evham ile çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hattâ bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer.” Biz buradan şunu anlamalıyız. Korku, bize bahşedilen hayatı hakkıyla yaşama adına, insanı uyanık, ayakta tutması gereken bir his. Ancak önemsiz endişeler yüzünden çok daha önemli şeyler feda ediliyor, insan kendi ruhunu tahrip ederken hayatını da azaba dönüştürüyor.

Bir ömür, korkuyla geçer mi?

Korkularının mihraklaştığı nokta ölüm olsa da, hakikatte hayatın her anı korkuyla dolu. Kaybetme, üzülme, yalnız kalma, başarısız olma, aile geçindirememe, para yetiştirememe gibi sayısız çemberle kuşatılmış hayatlar.  Korkularıyla mücadele edenlerin yanı sıra ona yenik düşenler de mevcut. Başaracağından emin olamadığı için eğitimini yarıda bırakanlar, mutsuz olurum korkusuyla evlilik fikrinden uzaklaşanlar, yaptığı ilk işte başarısız olduğu için mesleğini bırakanlar, bir kez başarısız olduğu için hayatı boyunca sınava giremeyenler. Ölüm korkusuyla evinden çıkmayan, arabaya binmeyen hatta ölümü hatırlattığı için yaşlı görmeye dayanamayanlar…

Aman, Sakın ha!

Örneğin, Ayşe Öztürk, korkuları yüzünden neredeyse yaşamak istemeyen bir ev hanımı. 49 yaşında. Dört çocuk annesi. Anlattığına göre çok sıkıntı çekmiş ve hep korkuyla geçmiş hayatı. ‘Aman!’lar, ‘Sakın ha!’lar hayatının bir parçası olmuş adeta. Önce dış faktörler ve zorlu akraba ilişkileri yüzünden hep eşini kaybetmekten korkmuş. Çünkü hep darbe yemiş en yakınlarından bile. Gel zaman git zaman, çocukları büyümüş. Her biri eğitimini tamamlayıp iş hayatına atılınca bu kez ‘Ya çocuklarıma bir şey olursa. Birileri zarar verirse. Sevmeyenimiz çok. Ne yaparız?’ korkusu sarmış. Sadece korku kendisini sarsa iyi. Anlattığına göre onun hayatı böyle korku dolu yaşama hali çocuklarını da rahatsız etmeye başlamış. Aslına bakarsanız Ayşe Hanım’ı da hayli rahatsız ediyor bu endişeli ve evhamlı halleri. “Kimseye güvenemiyorum bu korkularım yüzünden. Aileme zarar verecekler korkusu yüzünden kimseyle arkadaşlık bile edemiyorum. Atamıyorum geçmişin izlerini aklımdan, kalbimden.” diyor.

Ya hayırlı değilse!..

Bir diğer örnek Mehmet Sarı, 30’lu yaşlarında bir öğretmen. Güzel bir ailesi, evliliği ve işi var. “30’uma kadar kendi ülkemdeydim, biraz da gidip farklı bir ülkede yaşayıp, oranın insanlarını tanıyayım. İşimi orada yapıp, o toprakların insanlarına hizmet edeyim.” diyor. Büyük bir heyecanla hayalini kurduğu bu hicret isteği bir anda korkuya dönüşüyor. Korku derken, sözlerine bakılırsa parasız kalma, iş bulamama, geçinememe gibi korkular olmadığı anlaşılıyor. Daha çok “Ya bu gidiş hayırlı değilse. İstediğim şeyleri yapamaz ve başarısız olursam. Beklentileri karşılayamaz ve hayal kırıklığına sebep olursam.” diye düşünüyor. Korkuları yüzünden hâlâ somut adım atabilmiş değil.

‘Şu kısa fani hayata küçük bir zarar gelir korkusuyla…’

“Peki, korkularımızdan uzaklaşmak için ne yapmalı? Gerçekten onlarla yaşamayı mı öğrenmeli? Korkularla baş etmek mümkün mü?” gibi sorularla bu sıkıntılara hâlâ çözüm arayanlar var. İslâm dininin böyle durumlar karşısında tavsiye ettiği şey korku ve ümit (havf ve reca) arasında olma halidir. Çünkü fazla korkudan ümitsizlik, korkusuz ümitten de gaflet doğar. “Onlar, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler.” (Secde 16) “Onlar ahiretten çekinir ve Rabb’inin rahmetini umarlar.” (Zümer, 9) ayetleri de tam olarak havf ve reca dengesinin önemini anlatıyor. Bunun yanı sıra ümitli ve inanan bir insanın nazarında korkunun tezahürü farklı olmalı. İnsan o korkuyu yaşarken aslında bir imtihanda olduğunu düşünmeli. İmtihanda başarısız olması ise ebediyen kaybetmesine sebep olacaktır. Fakat bu düşünce onu; ümitsizliğe değil, aksine bir ömür boyu uyanık olmaya sevk etmeli. Bu düşünce kendisine bir sınır çizerek, korkuları yüzünden başkasının hukuk çizgisini ihlâl etmemeli.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ise binler ihtimalden bir ihtimal ile, şu kısa fâni hayata küçük bir zarar gelir korkusuyla, ebedî hayata yüzde yüz binler zarar verecek bir yola, insanın kendi iradesiyle asla sevk olmaması gerektiğini anlatıyor. İnsanın kendine amaç edindiği bir yoldan, bir hedeften, bir niyetten korku veya korkutulma suretiyle vazgeçme isteği uyandığında “Biz, Kur’ân’ın cemaatiyiz! (Hiç şüphe yok ki, Zikr’i [Kur’ân’ı] Biz indirdik; yine hiç şüphesiz Biz’iz onun koruyucuları. Hicr Sûresi/15: 9) sırrıyla, Kur’ân’ın kalesindeyiz. (Allah bize yeter. O, ne güzel vekildir! Âl-i İmran Sûresi/3: 173) etrafımızda çevrilmiş en sağlam bir surdur.” denilmesi gerektiğini söylüyor.

‘Korkunuzun sizi esir alması yerine siz onu kontrol etmeyi deneyin’

Özlem Mestçioğlu (Psikiyatr): Korku uyandıran durum veya nesneden kaçmama kararı almak korkuyla mücadelede ilk ve en önemli adımdır. İlk defa cesaretle korkuyu oluşturan fikirlerinizi test etmeye ve bu fikirlerle yüzleşmeye karar verdiniz. Bu ilk deneyim sırasında “Bunu yapabilirim”, “Başta zor olsa bile üstesinden gelebilirim” gibi destekleyici düşüncelerin önemi büyüktür, bir yandan da zihninize doluşabilecek olumsuz düşüncelerle de mücadele etmeniz gerekecek. Bu mücadele, bu düşünceleri durdurmak veya uzaklaştırmak değil de, aksine onları sürekli akılda tutup yarattıkları sıkıntının azaldığını görmek şeklinde olmalıdır. Sıkıntıdaki azalmayı hissedene kadar tekrar tekrar bu düşünceleri aklınıza getirmeye çalışın. Zaman zaman ilk mücadeleleri yaparken, korku yaşamayan bir yakınınızdan yardım almanız yararlı olabilir.

Korkularla mücadele etmeye karar verdikten sonra ikinci adım; mücadeleye en az korku uyandıran durumdan başlamaktır. En az korku uyandıran durumda sıkıntınızı ve korkunuzu yendikten sonra giderek daha korkutucu olan durumlarla mücadele etmeye başlayabilirsiniz. Korkularınızın üzerine aşamalı biçimde gidebilirseniz ve her aşamada sıkıntınızın azalıp, kendi üzerinizdeki kontrolünüzün arttığını görürseniz, cesaretiniz ve kendinize olan güveniniz artacaktır. Başlangıçta yapmanın çok korkutucu ve bu nedenle de çok zor olduğunu düşündüğünüz bir eylemi kolaylıkla yapmış olacaksınız.  Özetle korkunuzun sizi esir alması yerine siz onu kontrol etmeyi denerseniz, onunla baş etmekle kalmayıp kendinizi daha yeterli, daha becerikli ve daha güvende hissedeceksiniz. Dayanamayacak kadar şiddetli bir korku hali varsa, kendinize ve çevrenize zarar vermeye başlıyorsanız bir uzmandan yardım alın.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>