Kur’an’dan uzak estetik düşünülemez

Kur’an’dan uzak estetik düşünülemez

TUĞBA KAPLAN – İSTANBUL

16 Ağustos 2013, Cuma

Estetik, Yunanca bir kelime. Bizdeki manası Allah’ın güzel isimlerinden, Esma-i Hüsna’dan zuhur eden bediiyata yani güzellik ve mükemmelliğe dayanıyor. Bu estetik, Yüce Beyan’ın bütün ayetlerinde öyle zahir olmuş ki yazılması, okunması ve dinlenmesiyle hem göze, hem gönüle hem de kulağa hitap ediyor. Yönetmen Abdülkadir Özsoy da “İstanbul’da Kur’an Estetiği” belgeseliyle Kur’an’dan uzak bir estetiğin düşünülemeyeceğini anlatıyor.

Kur’an-ı Kerim öğretir bize, kâinat kitabını okumayı ve yine Kur’an öğretir bize Âlemlerin Rabb’ini tanımayı… Kur’an’ın nüzûlü ile zerrelerden yıldızlara, her şeyin hikmetlice ve güzelce yaratıldığını öğreniriz. Rabb’imizin, “En güzel şekilde yarattım” dediği insan da, işte bu en güzelin arayışı içindedir. İnsanın sanatı, O’nun sanatının bir yansıması. Maksadı, O’nunla yarışmak değil, O’na yaklaşmak. “Allah güzeldir, güzel olanı ve işini güzel yapanı sever.” İşte tam da burada, Hz. Peygamber, ‘estetik’ olmaya dikkatimizi çeker. Bu ince anlayışla, “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır” düsturuyla hareket edenler, zengin bir Kur’an estetiği medeniyeti ortaya koymuşlar. Bu Kuran estetiğinin zuhurunda İstanbulun önemli bir yeri var. Estetik açıdan son derece zengin olan mushaf-ı şerifler Süleymaniye Kütüphanesi, Türk İslam Eserleri Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi başta olmak üzere İstanbul’daki birçok müze ve kütüphanede mevcut.

Yönetmen Abdülkadir Özsoy,  İslam medeniyetinin kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in bütün bu özelliklerini İİBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı ve  TV yapımcısı Adem Özkaya’nın desteğinin yanı sıra birçok uzmanın katkısıyla “İstanbul’da Kur’an Estetiği” belgeselinde anlatmaya karar verdiğini söylüyor.  “Tarihi zenginliklerimizi kendi elimizle tahrip ettik, küçümsedik. Hatta yok etmeye bile çalıştık.” diyen Özsoy,  Osmanlı döneminde saray olarak kullanılan bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin kapısındaki fetih ayetinin tarihimizin bir döneminde mermerlerle kapatıldığını da örnek veriyor. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda kitabenin ön tarafını açmak zorunda kalsalar da hâlâ kapıdaki bazı yazılar kapalı vaziyette bekliyor. Bunun yanı sıra birçok caminin de kendisi yıkılmış, hatları silinmiş durumda.

Estetiğin bizdeki karşılığı bediiyyat

Estetik, Yunanca kökenli bir kelime. Şu an vurgusu ve kullanışından dolayı bir görev icra ediyor.  Bunun Kur’anî karşılığı bediiyyat. Bedî, güzel ve mükemmellik manasını taşıyor. Estetiğin tamamı Allah’ın güzel isimlerinden, Esma-i Hüsna’dan zuhur etmiş, yani Kur’anî. “Kur’an’dan uzak estetik düşünülemez.” diyen Abdulkadir Özsoy, Kur’an’daki estetiği, Cenab-ı Hakk’ın Yüce Kelamı’nı göze, gönüle ve ruha daha yakın kılma maksadından yola çıkarak anlatıyor. Bu maksadın İslam sanatkârının el emeği göz nuru ve yüksek sanat zevkiyle ortaya koyduğu Kur’an eksenli çalışmalar olarak tanımlıyor. Ayrıca bunları üç bölümde değerlendiriyor. İslam toplumları tarafından asırlar içinde hazırlanan Kur’an-ı Kerim mushafları, cüzler ve ayetler, Kur’an mahfazaları, rahleleri, ayetli duvar levhaları, Kur’an takip işaretleri, yazı takımları ile başta kâğıt olmak üzere ceylan derisi, sedef, ebru, inci, zümrüt, fildişi, ipek, bitki yaprakları ve ahşap malzemelere ilmek ilmek ayetlerin dokunduğu eserlerin Kur’an estetiğinin ilk noktası olduğunu belirtiyor.

İkinci olarak hat ve diğer İslam sanatlarının adeta teşhir yeri olan cami, medrese, saray, şadırvan, çeşme, sebil, kütüphane, darüşşifa, türbe, mezar taşı, savaş ve bazı ev aletleri gibi hayatın farklı alanlarında, usulüne göre yazılıp süslenmiş Kur’an ayetlerini değerlendirmeye alıyor. Son olarak da Kur’an’ı okuyuş estetiği üzerinde duruyor. Nebiler Serveri’nin bizzat sesi güzel olan ashabından sık sık Kur’an okumalarını istediğini ve onları dinlemekten çok hoşlandığını hatırlatıyor. Bununla Kur’an okuyanın güzel ve terbiye edilmiş bir okuyuşla kulak estetiğine, giyim-kuşamı ve duruşu ile de göz estetiğine dikkat çektiğini belirtiyor. Buradan Kur’an’da estetiğin sadece yazı, tezhip ve ciltle değil, cami, medrese, saraylar ve okunuşuyla ve birçok boyutuyla estetik kapsamında düşünülmesi gerektiği ortaya çıkıyor.

İstanbul, Kur’an estetiğinin başkenti

Abdülkadir Özsoy, Kur’an estetiği denince akla ilk olarak İstanbul’un gelmesinin sebebini şöyle anlatıyor: “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da hem okundu, hem yazıldı.” Dört halife döneminden başlamak üzere bütün dönemlere ait binlerce Kur’an-ı Kerim’in İstanbul’da olması, İslam medeniyetinin kaligrafik olması (yazı medeniyeti), Batı medeniyetinin figüratif olması  yönüyle önemli. Özsoy’a göre, İstanbul’a Kur’an estetiğinin başkenti denilebilir. Çünkü İstanbul, Peygamber Efendimiz’in (sas) gözdesi olmuş, fetihle müjdelenmiştir. Sultanlar, Kur’an sanatının hamileri yıllarca burada merkezlenmiş. Hattatlar burada yetişmiş, müzehhibler, mücellidler, ve eserleri bu şehirde yer alıyor. Okunuşla ilgili estetiği de İstanbul’da görebileceğimizi düşünüyor Özsoy. En güzel okuyuş tavırları bu şehirde talim ediliyor. Bu yönüyle Kur’an estetiği ile İstanbul ayrılmaz bir bütün denilebilir.

Hattatın ruhaniyetinde eksiklik varsa, hattın estetiği yerine gelmez

Kur’an’da estetik denince hat sanatının akıllara gelmesi, ‘Acaba diğer sanatlara aynı önem verilmiyor mu?’ diye düşündürüyor. Abdülkadir Özsoy, her ne kadar hat zirvede olsa da, ona bağlı tezhib, cild, ebru, sedef, hâkk gibi sanatların Kur’an ve estetikten bağımsız olmayacağını söylüyor. Ayrıca kalem, kâğıt, ruh terbiyesi ve mürekkebin hazırlanmasının da önemine dikkat çekiyor. Bunu güzel bir örnekle açıklıyor. Mesela mürekkebin malzemeleri hacca giden deve katarlarına yükleniyor, böylece hem tutkal ve isin karışımı sağlanmış oluyor hem de mürekkep mukaddes bir yolculuktan sonra mushaf yazımında kullanılıyor. Hem hattatın hem malzemelerin maneviyatına dikkat ediliyor. Kalemin yongaları atılmıyor, karalama kâğıtları bile hürmeten saklanıyor. Bazı mushaflar en dayanıklı yazı malzemesi altın olduğu için, altınla yazılmış. Özsoy, bu noktada hattat Hüseyin Kutlu’nun çok önemli bir vurgusunu zikrediyor: “Hattat bütün teknikleri yerine getirse bile eğer ruhaniyetinde eksiklik varsa; hattın estetiği yerine gelmiş olmaz. Estetikten bahsedilmez.” Özsoy, Kur’an’ın hatla birlikte hayatın yaşandığı her an ve mekanda vazifesini yaptığına inanıyor. Mesela camilerin kapı tokmağında ‘Yâ Fettah’ yazması gibi. Özsoy’a göre, hattatın hattı, müzehhibin tezhibi, mücellidin cildi, nakkaşın nakşı, hafızın güzel okuyuşu, mimarın eseri kelam-ı kadim ile güzelleşerek insanlığa güzellikler saçıyor. Maksat, ezeli ve ebedi kelam olunca, hiçbir detaya ‘küçük’ demeden, onu en büyük dünya işinden bile büyük görerek, göz kamaştıran estetik eserler ortaya konulmuş ve bugün de aynı yolun önümüzde olduğu gerçeği hatırlatılıyor. İslam sanatının amacı seyredenlerin gözlerini kamaştırmak değil, Allah’ın eşsiz sanatına hayretle baktırıp, insanı O’na yakınlaştırmak. Öyleyse, Yüce Beyan’ın içinde gittikçe yükselen bu  fiziki estetiğini hayatımıza yansıtmak gayeler arasında olmalı.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>