Mü’minin vesayetten kurtuluş reçetesi İstiğna

istigna

Dünyevîlik ve menfaat düşüncesi gibi bulaşıcı hastalıkların, toplumun bütün katmanlarına, hayatın her tarafına sirayet ettiği günümüzde bir peygamber ahlâkı olan ‘istiğna’ disiplinini hayatımıza tatbik etmek mümkün mü?

TUĞBA KAPLAN – 18 Ocak 2013

Bazen hayatımızdaki basit şeylere çok fazla rağbet ediyor, hak ettiğinin üstünde önem veriyoruz. Bize bir şey kazandırdığını zannettiğimiz o kadar çok küçük hesap var ki, bu halimiz bir arpa boyu yol almamıza engel olabiliyor. Bazen de gözümüzün gördüklerine tamah etmekle kalmıyor, her türlü beşerî, nefsî, bedenî hislerimize boyun eğiyoruz. Oysa müminin hayatına yön vermesi gereken bir istiğna düsturu var. Peki kiminin bildiği, kiminin de ilk kez duyduğu ‘istiğna düsturu’ nedir?  Dünyevîlik ve menfaat düşüncesi gibi bulaşıcı hastalıklar, toplumun bütün katmanlarına yayılmışken, günümüzde bir peygamber ahlâkı olan ‘istiğna’ disiplinini hayatımıza nasıl tatbik edebiliriz?

  İstiğna; insanın Allah’tan başka hiçbir kimseye el açmaması, yüzsuyu dökmemesi; aç ve susuz kaldığı zamanlarda dahi halka arz-ı ihtiyaçta bulunmaması ve hayatını hep gönül zenginliği, gönül tokluğuyla iffet dairesi içinde sürdürmesi anlamına geliyor. M. Fethullah Gülen Hocaefendi, ‘Örnekleri Kendinden Bir Hareket’ isimli kitabında “İstiğna, peygamberlik mesleğinin çok önemli bir düsturu ve Allah ahlâkı ile ahlâklanmanın da bir tezahürüdür.” tabirini kullanıyor. Ardından da Şuarâ sûresindeki “Ben yaptığım tebliğ vazifesi karşılığında sizden hiçbir şey istemiyorum, ücretim ve mükâfatım münhasıran âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.” ayeti kerimesini nazara veriyor.

“Kalbinde yok, kesesinde çok olmak”

19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Osman Güner, ‘istiğna’ kavramının yanlış anlaşıldığına dikkat çekiyor. İstiğna’nın dünya nimetlerinden hiç istifade etmeme, zenginlik karşısında iradî olarak fakirliği tercih etme olarak algılandığını belirtiyor. Güner’e göre istiğna, insanın günlük hayatta dünyevî şeyler karşısındaki tavrı anlamına geliyor. Bu anlamıyla, yalnızca müstesna ruhların erişebileceği bir ideal değil, hemen herkesin kendi manevi çapı ölçüsünde dünya imtihanında sergilemesi gereken bir amele dönüşüyor. Güner, Ashab-ı Kirâm’ın başkalarından bir şey istememeye itina gösterdiklerini hatırlatıyor: “Bu insanlar, Medine’de yaşadıkları zorlu hayat şartları içerisinde çok ciddi sıkıntıya maruz kaldıkları hâlde yine de kimseden bir şey istememiş, hep iffetleriyle yaşayıp, bu afîf tavırlarıyla kendilerinden sonraki nesiller için misal olmuşlar.”

Osman Güner buradan hareketle, istiğnanın aslında Müslüman’ın dünya nimetleri karşısındaki kalbî duruşu olduğunu yineliyor. Meselenin özü, bu anlamda, görüntü itibarıyle fakir yaşamak değil, kalbî ve hâlî anlamda dünya nimetlerine karşı bir tavır sergileyebilmekten geçiyor. Yani mutasavvıfların tabiriyle, “kalbinde yok, kesesinde çok” olmaktan…

Dünya dinlenme yeri, bir ‘gölgelik’tir

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in ashabını istiğna ve iffet insanları olmaları konusunda teşvik ettiğine dair birçok misal vardır. Bir keresinde İbni Mes’ud (ra), Efendimiz’in (sas) hanesine vardığında, Onu bir hasır üzerinde dinlenirken bulur. Yüzünde ve vücudunun açık yerlerinde hasırın izleri bulunmaktadır. İbni Mes’ud rikkat buyurarak, “Ya Resûlullah, size bir döşek hazırlayalım da, hasırın sertliğine karşı sizi korusun.” der. Ancak Allah Resûlü, dünyanın bir dinlenme yeri, bir ‘gölgelik’ olduğunu hatırlatmakla yetinir.

Dünyaya kıymet vermeme, onu geçici bir ikâmet yeri olarak görme ve dünyevî nimetleri tamamen birer emanet olarak algılama, istiğna prensiplerinden. Bugün hizmet davasına  adanmış kimselere de, “Allah’tan başka kimse karşısında bel kırmamayı, boyun bükmemeyi ve minnet beklememeyi” tavsiye ederek, ‘istiğna’ kavramının literatürdeki yerine işaret ediyor Fethullah Gülen Hocaefendi. Özellikle tebliğ vazifesiyle meşgul kimselerin, herhangi bir kimsenin emrine kendini bağlamamak düşüncesiyle tekliflere büsbütün sırtını çevirmesi gerektiğini yine istiğna prensibi içinde açıklıyor. “Bu disipline bağlı hareket edilmezse, insan, hiç farkına varmadan bir nev’i vesâyet altına girip, kendi el ve ayağına zincir vurmuş olur. Dine hizmet eden, kendini evrensel değerlere adamış bulunanlar kat’iyen vesâyet yaşamamalı; her zaman hür, serbest ve azat olmalıdır.”

Bu hususta Bediüzzaman Said Nursî’nin, “Mesleğim itibarıyla hediye kabul edemiyorum.” düsturu, unutulmaz bir misal. Üstad, sırf bu prensip gereği hayatı boyunca aldığı hediyelerin bile parasını vererek vefatında ardında ufak bir sepeti dolduracak kadar eşya bırakmıştı. İlmin izzetini korumaya ehemmiyet veren ve tebliğ vazifesinin sosyal boyutlarını ihmal etmeyen bir dava adamı ve âlim duruşu sergilemişti.

İstiğna’nın günlük hayata yansıması

Peygamberane bir yaklaşım olan istiğna, sadece büyük veli zatların değil, bütün insanların günlük hayatta uygulayabileceği bir prensip. Öncelikle her şeyden önce ‘kalbî bir duruş’ olarak öne çıkan istiğnayı kavramak ve uygulamak önemli. “Bu dünya fanidir.” diyerek mesafe koyup, dünyevî olana verilen kıymeti azaltıp, Müslümanlığa yakışan bir ‘vakar’a sahip olmak mümkün. Günlük hayatta sıklıkla karşımıza çıkan, ‘fırsatçılık’, ‘çıkarcılık’ gibi insana bir şey kazandırdığı zannedilen küçük hesaplardan kaçınmak da bu yaklaşımın içinde yer alıyor. Aynı şekilde, gözün gördüğü her şeye tamah etmemek, beşerî, nefsî, bedenî hislerin her türlüsüyle aramıza mesafe koyabilmek, komşunun, yakın-uzak akrabanın malını, mülkünü kıskanmamak, hatta TV’de, gazetelerde görülen ‘şaşaalı hayatların’ peşinde koşmamak, makam ve mansıba dönük arzularla kıvranmamak da, dünyevî olana verilen kıymetin azaltılması da istiğna ahlâkından.

[email protected]

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

1 Response

  1. a an the diyor ki:

    Hayata başlarken bir yarışla başlıyoruz, amaçsa her zaman daha fazla olana sahip olmak.. iyi bir fen lisesi, iyi bir üniversite, iyi bir iş, doktora yapmak… daha fazla maaş almak.. bir evi değil iki evi olmak.. araba yenilemek.. makaleleri en iyi dergilerde yayınlamak.. başarılarımızı herkezin görmesi, görmeyene göstermeye çalışmak.. twitter da daha fazla takipçimiz olması..takdir edilmek.. işaretle gösterilmek.. biz olmazsak hiçbirşy olmaz hissi.. fotoğrafta görünmeye çalışmak.. böylece frekansı karıştırıyoruz..

    Yolcuyuz gerçekte ama yolculuğu unutup, galiba mola yerlerinde çok geyiğe dalıyoruz.. inşallah otobüs kaçmaz

a an the için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>