Nesep Fitnesini Mesnetsiz Kıldı

Doğu’da yaşayanlar başta olmak üzere ülkemizde pek çok aile için ‘erkek’ evlat, büyük önem taşıyor. Çünkü ailenin soyunu erkek çocuğun devam ettireceğine inanılıyor. Bu sebeple miras, eğitim-öğretim ve daha birçok hak konusunda kız ve erkek evlatlar arasında ayrım yapılıyor.

TUĞBA KAPLAN – YENİ BAHAR DERGİSİ / Sayı: 66 | 21 Haziran 2012

Nasıl olsa kız çocuğu günün birinde ‘başkası’ oluyor(?) Soy, nüfuz, nesep de bu ‘başkası’ tarafından yürütülemiyor haliyle. Bu bakış açısının her ne kadar geçmişte kaldığı düşünülse de günümüzde hâlâ kız ve erkek çocuklarından olan torunları arasında ayrım yapanlar var. Oysa unuttuğumuz bir şey var; biz, soyu kızı Hz. Fatıma’nın neslinden devam eden bir Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyiz.

Günümüzde örneklerine zaman zaman rastladığımız nesep sevdasının nereden çıktığını anlamak için, geçmişe yolculuk etmekte fayda var. Kelime olarak akrabalık, baba tarafından olan soy bağlantısı anlamına gelen nesep, fıkhî olarak çocuğu anne-babasına ve ailesine bağlayan kan ve soy bağını ifade ediyor. Kur’an’da çeşitli ayetlerle ele alınan bu konu, en açık haliyle Kevser Sûresi’nde yer alıyor. Mekke’de nazil olan üç ayet ve on kelimeden oluşan sûreyle ilgili birçok âlimin yazdığı farklı tefsirler mevcut. ‘Çokça hayır’ manasına gelen el-Kevser, camid (kesin, net) bir isim olma özelliğine sahip. Bu kural gereği camid isimler müsemmasından başkasına delalet edemiyor. Buradan hareketle Kevser’in Hz. Muhammed’e (aleyhissalatü vesselam) tahsis edilen birçok nimete verilen isim anlamını taşıdığı söylenebilir. İlahî Beyan’ın en kısa sûresi olmasına rağmen Kevser, müfessirler tarafından en derin manalara sahip sûrelerden biri olarak değerlendiriliyor. Kevser, âlimlerin çoğuna göre cennette bir ırmak veya bir havuz anlamına geliyor. Cennette Peygamberimiz’in ümmetinin su içeceği havuz manasını da taşıyor. Bu havuzla ilgili “Suyu baldan tatlı, sütten daha ziyade beyaz, kardan daha soğuk. Kaymaktan daha yumuşak, ondan bir kere içen bir daha susuzluk hissetmez, onu ancak bir zevk ve mutluluk için içmeye devam eder, o güzel su mahallinin kenarları zebercedden, bardakları gümüşten olup semâdaki yıldızlar kadar çoktur.” yorumu yapılıyor. Hz. Enes’ten (ra) gelen ve avam arasında yaygın olan ‘Kevser havuzu’ yorumunun ise, Kevser isminin bizzat karşılığı değil, yorumuyla alâkalı olduğu düşünülüyor. İlahiyat Profesörü Suat Yıldırım’ın ‘Kur’an-ı Hâkim ve Açıklamalı Meali’nde ise Kevser; risalet, Kur’an, şefaat makamı ve ilim gibi hususları kapsıyor.

Muhatabını motive eden bir muhtevaya sahip olan Kevser Sûresi’nin, Allah Resûlü’nün ümidini tahrik ederken, kuvve-i manevîyesini de yükselttiği belirtiliyor. Peygamberimiz’e, vahiy ve nübüvvetinin sadece ağır bir sorumluluk değil, aynı zamanda büyük bir hayır olduğu hatırlatılıyor. Dr. Vehbe ez-Zuhayli’nin telif ettiği ‘et-Tefsiru’l-Münir’ adlı tefsir, sûreye ve nesep sevdasına açıklık getirirken, günümüze de kaynaklık ediyor. Efendimiz’in oğlu Kasım’ın Mekke’de, diğer oğlu İbrahim’in de Medine’de vefatı üzerine As İbn-i Vail, “Muhammed’in nesli artık kesildi. Kendisi ‘ebter’ kaldı.” der. Müşrikler bu sözlerle Resûlullah’ın erkek evlat sahibi olmamasını bir kusur sayarak insanları O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olmaktan men etmeye çalışır. Sahabe İbn Abbas (ra), müşriklerin batıl düşüncelerini mesnetsiz kılmak için Kevser Sûresi’nin nazil olduğu naklediyor.

Kısa olmasına rağmen pek çok hakikati barındıran bu sûre, Peygamberimiz’in ilahî korumaya mazhar ve birçok nimete nail olduğunu beyan ediyor. O’na tabi olanların kurtuluş ve selamete ereceklerini, muhalefette bulunanların da Allahu Teâlâ’nın kahrına uğrayacaklarını belirtiyor. Öyle ki Kevser Sûresi’nin içeriği, müşriklerin fitne yayan tavrı karşısında Efendiler Efendisi’nin böylesine derin bir üzüntü duymasına Cenâb-ı Hakk’ın razı olmadığını ortaya koyuyor. Nitekim kâfirlerin Peygamberimiz’e söyledikleri bu üzücü söz ve yakıştırmaları karşısında, Yaradan’ın güçlü bir üslûpla Efendimiz’i müjdeleyen ve teskin eden Kevser Sûresi’ni indirmesi bu rivayeti doğruluyor.

Nesebî değil, ebedî kardeşlik örneği

Nesep fitnesini yayan kâfirlerin amacının Efendimiz’in risaletini engellemek olduğu aşikâr. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) soyunun tükendiği fitnesine rağmen, her nesilden yüz milyonlarca insanın, başta Haremeyn-i Şerîfeyn’deki mescitler olmak üzere, dünyadaki milyonlarca mescidin Müslümanlar tarafından doldurulması, bu sûrenin ifade ettiği İlahî bereketin canlı bir örneğini teşkil ediyor. Kaldı ki o dönemde, insanların kendi kardeşine dahi güvenmediği bir ortamda sahabe efendilerimiz, sergiledikleri kardeşlik destanıyla asırlar öncesinden günümüzün en temel sosyal problemlerine adeta ışık tutuyor. Nitekim Allah Resûlü’nün, Medine’ye geldiğinde ilk iş olarak Ensar ve Muhacirîn’i birbiriyle kardeş yapması bunun en güzel örneği. Hatta O’nun sahabelerin ruhlarına üflediği kardeşlik şiarı, kardeşlik duygusunun nesebî olmaktan çıkıp ebedîleştiğini ortaya koyuyor.

Soyunu kızı Hz. Fatıma ve onun çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile devam ettiren Efendiler Efendisi, aile ilişkilerinde de nesebî tutumlardan uzak durmaya özen gösteriyor. Sadece kendi erkek torunlarına değil, bütün ümmetine karşı çok müşfikti. O’nun bu sevgi ve alâkasının, risâlet vazifesinin bir gereği olduğu açıkça görülüyor. Nitekim Ebû Katâde (ra), Habîb-i Ekrem’in aziz torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e karşı gösterdiği sevgi ve muhabbeti, kızı Zeyneb’in kerîmesi Ümame’den hiçbir zaman esirgemediğini rivayet ediyor. Hatta Hz. Ümame’ye çok şefkatli davranması, onu sırtına alması, kucağında taşıması, yanaklarından öpüp sevmesi nesebî hallerden uzak olduğunun en bariz göstergelerinden. Resûlullah’ın (aleyhissalâtü vesselam) bu torununu omzunda taşırken cemaate namaz kıldırmaya devam ettiği de naklediliyor. Fethullah Gülen Hocaefendi de kız çocuklarının hakir görüldüğü bir zamanda ve onların horlandığı bir toplum içerisinde, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun, kız torununu omzunda taşıması ve hususiyle mescidde namaz kıldırırken onu sırtına almasının çok derin manalar içerdiğini düşünüyor.

Velhasıl, bugünün nesep takıntılı ruhları karşısında, Şefkat Peygamberi’nin düsturunu izlemek, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) üslup ve tavrını örnek almamız gerekiyor. Bu vesileyle derin manalar içeren Kevser Sûresi’ni sıkça zikretmekte fayda var. [email protected]

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>