Nurlara zulmün tarihi

Nurlara zulmün tarihi

TUĞBA KAPLAN

17 Ağustos 2014, Pazar

Risale-i Nurlar’a bandrol yasağı ile başlayan zulüm, AKP’nin kamulaştırma bahanesiyle tekeline almasını sağlayan yasayı Meclis’ten geçirmesiyle devam ediyor.  Benzer girişimler olsa da tarih gösteriyor ki risaleler daha önce böyle zulüm görmemiş. Çok eleştirilen Tek Parti iktidarı bile Nurları tekeline alamamış.

“İşte ey ehl-i dünya! Neden benimle uğraşıyorsunuz, beni kendi halime bırakmıyorsunuz? Ben sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim ahiretime karışmayınız. Karışsanız da beyhudedir. Takdir-i Huda kuvve-i bazu ile dönmez/ Bir şem’a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez.”

80 yıllık ömründe İslam’a, Kur’an’a hizmet ve memleketin imanını selamette görmek için çalışan, sürgünden sürgüne gönderilen Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu sözlerle artık kendisi ve Nurlarla daha fazla uğraşılmamasını dile getirir. Ancak Üstad’ın hem yaşadığı dönemde hem de vefatının ardından, siyasi iktidar Risale-i Nurları muhtelif zamanlarda engellemeye, kontrol altına almaya çalışarak adeta zulmettiği görülüyor. Bunun en son örneği geçen haftalarda kabul edilen Risaleleri de kapsayan torba kanun tasarısı. Risale-i Nurlar’a bandrol yasağı ile başlayan zulüm, risaleleri tamamen devlet kontrolüne ve tekeline alan bu yasanın Meclis’ten geçmesiyle devam ediyor. Bandrol yasağından dolayı aylardır basılmayı bekleyen eserler, görünen o ki bu maddenin kabulüyle uzun bir süre daha basılamayacak. AKP iktidarıyla son 12 yıldır dinin daha özgür yaşandığı iddialarının dolaştığı şu günlerde, imana, İslam’a ve Kur’an’a hizmetten başka bir maksat gütmeyen Nurlar’a yapılan bu zulüm geçmişte Risalelerin başına gelenleri hatırlattı.

Belgeler ve gazete kupürleri Zaman Kitap Yayın Editörü Yusuf Çağlar’ın arşivinden

1926 Barla’ya geliş ve ilk Nur telifi, ilk zulüm

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur külliyatını tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı ağır şartlar altında telif etti. Sürgün edildiği küçük bir köyde dahi serbest hareket etme imkânından mahrumdu. Ama buna rağmen Nurlara ve İslam’a hizmete gönül vermiş talebelerinin de yardımıyla bu risaleler yazılmış. 1926 Şubat’ında tevkif edilerek geldiği Barla’da ilk yazılan risale Onuncu Söz, Haşir Risalesi olur. 1934 yılına kadar geçen zamanda, bütün imkânsızlık ve zorluklara rağmen, Nur eserlerinden Sözler ve Mektubat tamamlanmış, Lem’alar’ın da ekserisi yazılmış ve eserler 119 parça olmuştur. Üstad’ın Barla’dan Isparta’ya gelişiyle tevkifler devri başlar. 25 Nisan 1935 tarihinde Nur talebelerinin bir kısmı ev ve iş yerlerinden alınarak tutuklanır. İki gün sonra da Üstad tutuklanır. Gerekçe ‘gizli cemiyet kurma, rejim aleyhinde olma, rejimin temel nizamlarını yıkma,’ gibi uydurma ithamlar ve Nurları hükümetten izin almadan çıkarmasıdır. Bu tevkifler sadece Üstad’ın ve talebelerinin sürgünü, tutuklanması değildir. Aynı zamanda Nurların da zapturapt altına alınmasıdır. Ancak günlerce aç susuz bırakılmalarına, tuvalete bile çıkarmamalarına rağmen talebeleriyle kaldığı Eskişehir Hapishanesi’nde 28, 29 ve 30. Lem’alar’la 1. ve 2. Şuaları telif eder. Eskişehir’de açılan davada ön soruşturma iki ay sürdükten sonra, 117 sanıktan 105’i serbest bırakılır. Said Nursi ‘ye 11 ay ve geri kalanlara da 6 ay ceza verilir. Eskişehir mahkemesinde uzun müdafaalar yapan Üstad’ın bu müdafaaları Lem’alar adlı eserinin 27. Lem’a’sını oluşturur.

Denizli’den çıkan beraat kararı

Üstad, 1936 Mart ayı sonlarında Kastamonu’ya sevk edilir. Kastamonu’da bulunduğu yedi yılda Isparta ve civarındaki talebelerine yazdığı mektuplar, 27. Mektub’un Kastamonu Lahikası ismi altında müstakil bir eser haline getirilir. 15 parçadan oluşan Şualar’dan üçüncü, dördüncü, altıncı ve yedinci şua da telif edilir. Nur talebeleri eserleri elle yazıp çoğaltarak Isparta’daki köylere ve Kastamonu ve civarına yayar. Bu faaliyetler neticesinde bir kısım şeyh ve hocalar harekete geçirilir ve bunların şikâyetleri üzerine 1943’te Denizli’de ilk gözaltı olur. Akabinde Said Nursi ile beraber bütün talebeleri gözaltına alınır. Denizli Hapishanesi’nde Risale-i Nur’un bir kısım hakikatlarını içine alan Meyve Risalesi yazılır. Bu risale bütün mahkûmlar üzerinde derin tesirler bırakır ve hapishane medreseye döner. Mahkemede Nurlarla dini hissiyat kullanılarak devletin emniyetini ihlal edebilecek harekete halkı teşvik ettikleri şeklinde bir gerekçe gösterilir. Üstad’ın şiddetli itirazı üzerine mahkeme heyeti, aramalarda elde edilen bütün risaleleri Diyanet İşleri Başkanlığı’nda oluşturulan bir bilirkişi heyetine inceletir. Risalelerin din, iman, Allah, peygamber, Kur’an ve ahiret akidelerini anlatmak için temsillerle yazılmış ilmî görüşler olduğuna dair bir rapor gelir. Ve bu rapor beraat kararına vesile olur.

Seçimde mağlup oldu Nurları suçlu ilan etti

Nur talebeleri memleketlerine dönerken, Üstad Ankara’dan gelen haberle 1944 senesi Ağustos ayında Afyon Emirdağ’da mecburi ikamete tabi tutulur. Emirdağ’da kendisine ev yaptırıp, geçimi için de bir miktar maaş teklif edilir, kabul etmemesi bahane edilerek siyasiler baskıyı artırır. Zehirlenir. Zamanın Bedii, Emirdağ’da geçirdiği günleri için “Denizli hapsinde bir ayda çektiğim sıkıntıyı burada bir günde bana çektiriyorlar.” der. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllardır. Türkiye, BM şemsiyesi altına girmek için önüne konulan çok partili siyasi hayat şartını mecburen kabul eder. Halk Partisi, Demokrat Parti’nin kurulmasına göz yumar. Temmuz 1946 seçimlerinde Halk Partisi Afyon’da seçimin kaybedilmesinden Nurları, müellifi Bediüzzaman’ı ve talebelerini sorumlu tutar. Bunun üzerine validen polis memuruna kadar Afyon’daki bütün memurlar değiştirilir. Diğer şehirlerdeki Nur talebeleri de Afyon’a getirilerek 23 Ocak 1948’de resmen tutuklanırlar. Dava 6 ay sürer. Daha önce ileri sürülen iddialar yine nakarat halinde tekrarlanır. Üstad yine Denizli’deki etkili müdafaasıyla itiraz eder. Ama mahkeme üzerinde artık son günlerini yaşayan ve bir zulüm makinesine dönen Halk Partisi iktidarının etkisi açıkça görülür. Mahkeme herhangi bir karar almadan duruşma tarihlerini sürekli erteler. Üstad, mahkemenin kendisine kanunsuz olarak verdiği ceza müddetini hapiste tamamlar. 20 aylık hapisten sonra 20 Eylül 1949’da hapishaneden çıkar.

Demokratların zulmünün En Büyük İsbatı

Afyon hapsi sonrası, Üstad için Üçüncü Said döneminin başladığı yıllardır. 1950 Demokrat Parti iktidarı ile bir derece hürriyetin nimetinden istifade edileceği düşüncesi hâkimdir. Ancak çok değil iki yıl sonra 1952’de bu düşünceye gölge düşüren ‘Gençlik Rehberi’ davası başlar. İstanbul’da bulunan üniversiteli genç Nur talebeleri ‘Gençlik Rehberi’ni bastırdıkları için İstanbul Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde Cumhuriyet Savcılığı dava açar. 3 ayrı duruşmanın sonuncusunda Üstad yıllarca çektiği sıkıntılarını ve niyetini anlatır. Klasik iddialara cevap verir. Etkili müdafaanın ardından mahkeme beraate karar verir. Emirdağ’a geri dönen Üstad, şapka giymediği gerekçesiyle bir başçavuş ve üç jandarmayla karakola getirilip sorgulanır. Üstad bir dilekçe yazar, dilekçenin bir sureti Samsun Büyük Cihad gazetesinde, Müslümanlara yapılan zulümlerin Demokratların idaresinde de aynen devam ettiğinin “En Büyük İsbat”ı başlığıyla yayımlanır. Bunun üzerine yeni bir dava daha açılır. Savcılar artık “Nurlarda ve Nurcularda suç bulamıyoruz. Medar-ı mesuliyet bir hareket ve faaliyetleri görülmemiştir.” diye kanaat belirtir. DP hükümeti o dönem genel af ilan eder. Şahıslarla ilgili dosyalar iptal edilirken Nur eserlerini affa dâhil etmez ve el koyma kararı alır. İade etmemek için her türlü yol denense de, 30 Ocak 1954’te Ayon Ağır Ceza Mahkemesi, Nurların iadesine karar verir, bir şartla o da Nurların Diyanet Riyaseti tarafından incelenip rapor hazırlanması şartıyla. 23 Mayıs 1956’da olumlu sayılan bir rapor ile karar kesinleşir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Nurlara verilen serbestlik kararından sonra, Risalelerin matbaalarda basılmasını istiyordu. 1956’da dört ilde birden matbaa neşriyatı başladı. 1958’de Nazilli’de birkaç Müslüman’ın bir arada kitap okumalarını vesile eden mahut gazeteler, Müslümanlara ve Bediüzaman Said Nursi’ye karşı yaygara ve iftiralara başlar. Bu iftiralara gereken cevap verilir verilmesine ama Ankara, İstanbul ve Isparta’daki 10 Nur talebesi tutuklanır. Bunun üzerine Avukat Bekir Berk, Risale-i Nur ve Nurculuk davalarına müdafaa avukatı olarak girmeye başlar.

Belgeler ve gazete kupürleri Zaman Kitap Yayın Editörü Yusuf Çağlar’ın arşivinden

Tek Parti hükümeti de Nurları tekeline almak ister ama…

Bugün AKP hükümetinin yaptığı gibi, Risale-i Nurların telif ve neşir haklarına el konularak neşrinin engellenmesiyle ilgili çabalara, ilk defa 1963’te İsmet İnönü hükümeti tarafından teşebbüs edildiği kaynaklarda yer alıyor. İlk fiili teşebbüs, Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanı olduğu yıllarda İsmet İnönü hükümeti tarafından gerçekleştirilmiş. O günlerde Risale-i Nur’un telif haklarını almaya çalışan Avukat Kayhan Selek ve Erdoğan Bakkalbaşı gibi müşahhas isimlerin de zikredildiği hatıralarda Bediüzzaman’ı gören son şahitlerden merhum Mustafa Kırıkçı’nın da ismi geçiyor. Bediüzzaman’a ait eserlerin telif ve veraset haklarını devrettiğine dair bir belge, 1963 yılında, İsmet İnönü’nün başbakanlığı döneminde Üstad’ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul’a tehditle imzalatılır. Ünlükul, durumu Avukat Bekir Berk’e bildirir. Daha sonra “Bediüzzaman” isimli bir dergi çıkaran Mustafa Kırıkçı’ya karşı açılan davada, “Risale-i Nur Külliyatı adı altında toplanmış her türlü resim, makale ve kitapların yayımlanmasının tedbiren durdurulması” talep edilir. Söz konusu belgenin zorla imzalatıldığını Ünlükul’un kendi beyanlarıyla ortaya koyan Bekir Berk, eserlerin neşrinin durdurulması talebinin geri çekilmesini ve davanın ‘feragat mukavelesi’ ile sonuçlanmasını sağlar. Böylece Risâle-i Nur Külliyatı devletin hukukî tasallutundan kurtulur.

Tek Parti döneminin en koyu döneminde bile, 1943’te Denizli Mahkemesi’nde görülen davada, Bediüzzaman müdafaa yapabiliyor, karara itiraz edebiliyordu. Neticede hâkimler korkmadan Nurlara beraat verebiliyor, bilirkişi raporları yazılıyor ve Risaleler teslim ediliyordu. Bugün ise Risaleleri devlet tekeline almak isteyen iktidarın kararına itiraz edip, hüküm verecek bir hâkimden, savcıdan söz etmek mümkün değil. Hâsılı dikta rejimi olduğu için her fırsatta eleştirilen Tek Parti döneminde bile bugünkü kadar yargıya müdahale ve hukuksuzluğun olmadığı görülüyor.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>