Prof. Dr. Niyazi Öktem: Yaşananlar Cemaat için hayırlı oldu

Prof. Dr. Niyazi Öktem: Yaşananlar Cemaat için hayırlı oldu

NİYAZİ ÖKTEM
TUĞBA KAPLAN

18 Ocak 2015, Pazar

Hukuk felsefesi, dinler tarihi, diyalog denince akla gelen bir isim Prof. Dr. Niyazi Öktem. Fransa’daki Charlie Hebdo saldırılarını konuşmak üzere evinde buluştuğumuz Öktem ile Selefiliği, İslam’ın aldığı yaranın nasıl tedavi edileceğini, hukukun geldiği noktayı konuştuk.

Paris’teki olaylar sonrasında Müslümanları nasıl bir süreç bekliyor?

Kısa vadede Müslümanların ağırlıkta olduğu Ortadoğu’da pek olumlu şeyler olmayacak. Oradaki petrolün getirdiği nimetlere dayalı sıkıntılar var. Türkiye burada çok iyi bir rol oynayabilirdi, o şansını kaçırdı. Erdoğan’ın Ortadoğu’da bir lider konumuna gelmesi İslam açısından sevindirici bir olaydı. Fakat o süreci devam ettiremedi. Gereksiz yere birtakım sürtüşmelerin içine girdi. O sürtüşmelere girerken, nerede duracağını bilemedi. Dolayısıyla ülkenin imajı oralarda da zedelendi. Türkiye böyle bir konumda, Müslümanların çoğunlukta olduğu laik bir Türkiye, Batı değerleriyle İslami değerlerin sentezini yapabilecek bir devlet olma görevini üstlenebilirdi. O vizyon vardı.

Vizyon değişikliği ne zaman başladı?

İslam’ın medeniyet ve kültür bayrağı taşıma işlevi vardı geçmişte, belki onlara tekrar dönüş açısından çok iyi bir örnek olabilirdi. Fakat güçlenme sürecinden sonra, daha çok geriye dönüş ivme kazandı. Erdoğan’ın Mısır’a Tunus’a gidip, ‘Laiklik erdemdir’ demesi hoştu. O zaman mevcut hükümete tereddütle bakanların hoşuna gitmişti. Batı açısından Türkiye bir köprüydü.

O köprüyü Türkiye mi yıktı?

Tabii. Eğer Erdoğan o köprüyü yıkmasaydı, o yolda devam etseydi Türkiye şu an Batı’da çok büyük hüsnü kabul görürdü. Charlie Hebdo saldırısından sonra Başbakan Davutoğlu, Fransa’ya gitti. Yapılan muameleyi gördük. Herkes kol kolayken bizimki bir kenara atıldı. Eğer ilk zamanlardaki süreç devam etseydi baştacı edilirdi. İslam âleminde özgürlükçü, demokrasiye inanan, laik, Batılılaşmak isteyen, AB üyesi olmak isteyen bir Müslüman ülke vardı. Batı bugüne kadar her zaman için  Türkiye’nin ağzına baktı. Eğer İslam imajını aslına uygun hale getirmek istiyorsak, İslam’ın günümüze uygun yorumları uygulanmalı. Ben buna NAHDA hareketi diyorum, İslam Rönesansı’nı, Mehmet Akif’in dediği gibi, ‘İslam’ı asrın idrakiyle  anlayalım, uygulayalım’ mantığını benimseyen bir Türkiye olmalıyız. Bunu benimseyen Mehmet Akif, Şemsettin Günaltay, Said Nursi, Fethullah Gülen gibi isimler var. İslam’ın güler yüzünü ortaya çıkaran bir Türkiye olabilir. Bunu yapabilecek âlimler hiçbir yerde olmadığı kadar, bu ülkede yetişmiş, Türkiye böyleyken birdenbire suiistimallerin, yolsuzlukların ayyuka çıktığı bir ülke haline geldi. Onları kapatmak için de Selefi bir tutuma doğru gidiş var.

Cinayetleri işleyenler,  Fransa’da doğmuş, Fransız okullarında eğitim görmüş ama Selefiliği benimsemişler. Bunları düşününce insan ‘yanlış giden ne?’ diye sormadan edemiyor.

IŞİD, El Kaide, El-Nusra gibi örgütlerdeki kitlelerin psikolojik tahlili mutlaka yapılmalı. Bence oradaki insanların çoğu psikolojik açıdan sıkıntılı. Arayış içindeler ve bir türlü değerlerini bulamıyorlar. Batı’nın gücü karşısında içe dönme psikolojisi ortaya çıkıyor. İçe kapandıklarında tek sarıldıkları bayrak ise Selefilik oluyor. Siz Selefi değil, halefi olmak, akılcı davranmak, fıkıh açısından ehli rey olmak istiyorsanız asrın yenilikleriyle uyum içine girmelisiniz.

Bugün  terörle anılan Selefilik İslam tarihi açısından büyük  talihsizlik…

Kesinlikle. Çünkü Emevilerle başlayan o süreç çok olumsuz imajların doğmasına sebep olmuş. İslam’da terör istisnaidir. İlk gördüğümüz teröristler Haricilerdir. Çok fanatik insanlar. Sıffîn Savaşı’ndan sonra, ‘Vay sen ne diye anlaşma cihetine gittin?’ diye Hz. Ali’ye saldırmışlar. Bence burada da bir cehalet ve psişik durum var. Onun karşısında öze ineyim anlayışı ve Selefilik doğuyor. O da işte mağlubiyetin psişik içe kapanması. Yeni güçler oluşmuş. Siyasal iktidar değişmiş. Bunlar mağlup oluyor sonra ‘istemezükçü’ hale geliyorlar.

Dünyada terör denince akia ilk neden İslam geliyor, diğer dinler için de aynı şey geçerli mi?

Onlar belli bir süreçten geçti. Haçlı Seferleri’ndeki bir vahşetti. Hıristiyanlık ve terör denilince akla Haçlı Seferleri, engizisyon mahkemeleri gelir. Fakat aydınlanma çağıyla, sanat, kültür, felsefe edebiyatın gelişmesinden sonra Hıristiyanlık kendini rektifiye etmiştir. Hz. İsa’ya dönüş olmuştur. Amerika’yı şiddet yoluyla fetheden Hıristiyanlık, misyonerliğini okullarla yapmış. Dünyanın her yerinde Cizvit papazlarının okulları var. Kültürle, Hz. İsa’ya akılcılığa dönerek düzelmiştir. Şiddet olmadı mı, oldu. Çok yakında Bosna’da, Filipinler’de, Endonezya’da… Ama bunlar din olayı mı hegemonya meselesi mi ona bakmak lazım. Yani dine dayalı bir terör olayını aşmış durumda. İstisnaidir, istisna olanlar da cehaletten.

Peki, Hz. Muhammed’e dönüş olmadığı için mi İslam hâlâ terörle anılıyor?

Hz. Muhammed’in hayatına baktığımızda, özellikle Mekke’nin fethedildiği iki olay vardır. Kâbe’nin anahtarı bir müşriktedir. Anahtarı ister. Müşrik iade eder. Ayet iner. ‘İşi ehline ver’ diye. Anahtar iade edilir ve o müşrik Müslüman olur. Olmayabilirdi. Mekke’nin fethinden sonra hiçbir müşrik öldürülmemiştir. Hz. Muhammed’in vefatıyla birlikte siyasi çalkantılar başlıyor. Bu bir siyasettir. Hz. Muhammed’e dönüş olmadığı için bu terör devam ediyor. Ama dönüşten kastım bugün Selefiler’in arzu ettiği Asr-ı Saadet’teki aşırılıklar değil.

IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi örgütler cihat argümanıyla bu saldırıları yapıyor. Desteklemeyen  Müslümanlara ise kâfir nazarıyla bakılıyor. Bu sebeple İslam’ın imajı ağır yara alıyor. Tedavisi nasıl olur?

Yapılması gereken, İslam tarihini iyi değerlendirmek ve İslam’daki farklı yorumları çok iyi bir şekilde göz önüne sermek. Tasavvufi, akılcı yorumlar, hiçbir şekilde şiddeti içermez. İslam’da şiddet var mı yok mu o ayrı konu. Tarihsel, sosyal şartlara bağlı olarak şiddetin olduğu söylenebilir. Lafzi yorumlara takılanlar, İslam’ın gayesi olan adaleti, ahlâkî (gai yorum) görmüyor. Çözüm, Allah iradesinin güzelliğine uygun bir yaşam sürdürmekten geçiyor. Bunun iki yolu var. Biri tasavvuf, ikincisi akılcı İslam yorumlarıdır. Bunlar hep ikinci plana itilmiş. Tasavvuf, vahdet-i vücut diyor. Vahdet-i vücutta Allah ile evren iç içe, buradaki sudur felsefesidir. İbn-i Arabi’de, Hallâc-ı Mansur’da olduğu gibi. Böyle bir anlayış içine girebilsek ötekileştirme ortadan kalkacak zaten.

Bütün sıkıntı muamelatta mı?

İslam âlemi muamelatta hep lafzi yoruma takılmıştır. ‘El kesilecek’ diyorlar. Bununla ilgili Hz Ömer’in güzel bir örneği var. Huzuruna bir hırsız gelir. Hırsızın elinin kesilmesi için irade beklenir. Hz. Ömer, ‘Kıtlık zamanı hırsızın elini kesmeyin.’ der. Hz. Ömer lafzi yorum yapmıyor, gai yorum yapıyor. O günkü sosyal koşullar içinde, hırsızın elini keserse adil davranmamış olacağını biliyor ama Selefiler bunu reddediyor. Tevbe Sûresi’nin 4-5. ayetindeki ‘Önüne gelen bütün müşrikleri öldüreceksin’ beyanını uygulamaya koyuyorlar. Hayat boyu müşrik mi öldürecekler?

Yani, amaca giden her yol mubahtır…

Machiavelli ve  Kuzey Afrika’daki filozof Aziz Aurelius Augustinius da amaca giden her yol mubahtır diyenlerden. Hatta Augustinius, ‘Amaç kutsal ise bu yollar çok daha mubahtır.’ diyor. Yani, Hz. İsa’nın ‘Bir yanağına tokat atana diğer yanağını uzat’ felsefesini reddeder. ‘Dünya devletinde gaddarlık, irtikâp, rüşvet varsa, biz de yaparız, gayemiz meşru.’ diyor.

Aynı durumu Türkiye’de de görüyoruz sanki…

Evet. Mesela bir hoca çıkıp, ‘Hayır ve hasenat işlerine gidiyorsa bu para günah değildir.’ diyor. Mübarek Allah mısın sen? Nereden biliyorsun? Mantıkları bu. İslam’ı özünde olduğu gibi bireye yönelik hale getirebilirsek, bireyin kendini geliştirebileceği, Allah ile bütünleşebileceği bir mantık ve anlayışın egemen olduğu bir zihniyete getirebilirsek bütün bunlar ortadan kalkar.

Cemaat olmasaydı, THY Afrika’ya sefer yapabilir miydi?

Müslüman terörist olmaz, terörist Müslüman olmaz sözünün altı nasıl doldurulabilir?

Dinler arası diyalogla doldurulabilir. Bu sözü kendimize söylememiz yetmiyor. İslam eşittir terör algısını diyalog değiştirir. Bu mesele çok önemli. İslam dini de Hıristiyanlık da tebliğ dinidir. Yahudilik değildir. Her Müslüman ve Hıristiyan dinini tebliğ etmekle görevli. Tebliğ için muhatap, muhatap için de diyalog lazım. Diyalog 15-20 senedir var İslamî kesimde. Diyaloğun gittiği yerlerde o kadar hoş bir İslam imajı var ki, kimse bunu görmek istemiyor.

Bu diyaloğun öncülerinden olan Hizmet Hareketi diyalog yaptığı için dövülüyor, hatta kâfir ilan ediliyor…

Ne yazık ki öyle. Hem karşı çıkıyorlar hem de medeniyetler arası ittifaka gidiyorlar. Bu işi ilk defa Abant ve Kültürler Arası Diyalog Platformu başlattı. Ben de oralarda bulundum ama benim diyalog çalışmalarım bu platformlardan önce başladı. Afrika’da, Orta Asya’da olsun diyalog hareketini Cemaat’in okulları sürdürüyor. Orada o okullar olmasaydı, bu diyalog faaliyetleri yapılmasaydı acaba THY Afrika’ya uçak seferi yapabilir miydi? Türkiye oralara bu kadar yatırım yapabilir miydi? Orta Asya’da da aynı şekilde.  Gülen Hareketi’ne yakın insanlar bu ülkelere giderek oradaki insanlarla tanışıyor, okul açıyor, iş yapıyor. Orada Türk imajı oluşturuyor. İslam’ın özünü oluşturan güler yüzünü gösteriyorlar o ülkelere.

Türk okullarının kapatılması için ülkelere para teklif edildi, büyükelçilere talimat verildi…

Ülkelerin bakanları bile çocuklarını bu okullara gönderiyor. Bu okulları kapatmak anlaşılır gibi değil. Türkiye’nin İslam’ın olumlu imajı bu okullar sayesinde gerçekleşmiş, şimdi gelip kapatmaya çalışıyorlar. Hem bu okulları kapatıyorsun, hem eski fütuhatçı dönemin mantığına giriyorsun, Selefi akımları örtülü veya açıktan destekliyorsun. Akıl alır iş değil. İlk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Müslümanlar Müslümanlara karşı savaş açmış durumda. Gerçi anlı secdeye değer herkes insan mıdır, bu sorgulanmalı.

Sağcı ve solcu demokratlar birbiriyle diyalog kuracak

İslamcı kesim dışında Müslümanlar arasında ‘Aslında laiklik o kadar kötü bir şey değilmiş.’ düşüncesi yaygınlaşır mı?

‘Laikliğin erdem olduğunu şimdi anladık’ diyenler var ama laikliği benimseyen farklı kesimler de olacak. Müslümanlar içinde ‘Laiklik iyi bir şeymiş’ düşüncesiyle laikliği benimseyenlerle bir diyalog kurma anlayışına geçildi. Keskin laikler de Türkiye’deki Müslümanların aynı olmadığını gördü. Bir grup var, onlar gerçekten çağdaş, akılcı. Batı değerlerinin ne olduğunu biliyor. İslamî değerlerle Batı değerleri arasında sentez yapılması gerektiğinin farkındalar. Böylece gerçek demokrat güçler sağdan ve soldan birbiriyle diyalog kuracak. Bu sebeple yaşananları hayırlı görüyorum. İslamî kesimden gelen insanların bir bölümü, modernite, Türkiye Cumhuriyeti değerlerinin önemini kavradı. Öteki taraftan Cumhuriyet değerlerinden gelenler de ‘Yahu gerçekten böyle aydınlık Müslümanlar, pırıl pırıl gençler varmış. Tabuları yok. İslam ile Batı kültürünü sentezlemek isteyen bir grup var.’ dedi. Cemaat’i kastediyorum. Bunun anlaşılması adına hayırlı oldu. Farklı türden bir aydın kesimi çıkıyor Türkiye’de. Diyalektik bir süreç. 5-6 yıl sıkıntılı olacak gibi görünse de bir süre sonra düzelecek.

Bu değişimi pekiştirecek bir örnek var mı?

Askerî vesayetin kaldırılmasını istediğim, başörtüsüyle uğraşılmasının yanlış olduğunu düşündüğüm için, Ergenekon, Balyoz davalarındaki duruşumdan dolayı Galatasaray Lisesi camiasında aforoz edilmiş durumdaydım. Ama şimdilerde onların içinden bazıları beni aramaya, haklı olduğumu söylemeye başladı. Böyle bir diyalog oluştu. Mesela benim Ergenekon duruşmalarına giden bir arkadaşım var. Son bir-iki aydır beni arıyor. ‘Helal olsun bu Ekrem Dumanlı’ya ne kadar yürekli adammış. Helal olsun bu cemaate. Sana da helal olsun kampanyayı imzalamışsın, onurlu adam’ diye arıyor. Böyle diyaloglara yol açtı. Ama benim endişe ettiğim, Müslümanlar içinde cemaate olumsuz bakanları kazanmak mümkün mü?

İnsanların İslamcı bir hükümetin icraatları yüzünden dinden uzaklaştığı fikrine katılıyor musunuz?

İskender Pala bir gazeteye verdiği röportajda, ‘20 yaşında olsam, belki İslam düşmanı olurdum.’ diyor. Cevap bu. Müslüman’ın İslam’a yaptığı kötülük bu. Yeni nesil şu an ‘İslam buysa ben istemiyorum’ şeklinde bakıyor.

Öyle ya da böyle bir demokrasi tecrübesi olan Türkiye’nin giderek otoriter bir yönetime kaymasının İslam dünyasında karşılığı ne olur?

Diğer İslam ülkelerinin otorite düşüncesini perçinler. Bizimkiler sarayla, atlıyla, uçakla ortaya çıkarak, İslam âlemini bir arada toplayacaklarını düşünüyor. Sanıyorlar ki diğer İslam ülkeleri böylesine güçlü Türkiye’nin peşinden gelir ve Osmanlı yeniden canlanır. Halife olma özentileri, bin odalı saraylar olacak şey değil. Başka şeyler var ortada. Koskoca Suudi Arabistan Türkiye’nin hegemonyası altına girer mi? Bu kendini tatmin etmekten başka bir şey değil. İslamî devletler üzerinde bir güç kurma durumu olmayacak. Irak, Suriye, Lübnan bunlar zaten çevrelerinde demokrasi istemiyordu. Türkiye otoriter yönetime kayarak onların isteğini gerçekleştirmiş oldu.

Bu denklemde İran nerede duruyor?

İran, tarih boyunca çok güçlü bir devlet oldu. Şu anda öyle ve bugün bütün bu olayların gerisinde İran var. Bütün düğüm İran’da çözülüyor. İran ambargosu, birtakım uluslararası hukuka aykırı işlere yol açtı. İran parası, altını, dengeleri değiştirdi. Arada da Türkiye olunca iş çığırından çıktı.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>