Türk siyaseti İran’ı iyi tanımıyor

Türk siyaseti İran’ı iyi tanımıyor

TUĞBA KAPLAN

6 Nisan 2014, Pazar

Gazeteci Doğan Ertuğrul, yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Star Gazetesi nefret dili kullandığı için geçtiğimiz haftalarda görevinden istifa etti. Uzmanlık alanı İran olan Ertuğrul, yolsuzluk iddialarını “Demek ki, dört bakanın ipleri, İran’ın elindeymiş.” diye yorumluyor.

Star Gazetesi’ndeki yazı işleri müdürlüğü görevinizden neden istifa ettiniz?

7 yıl Star Gazetesi’nde çalıştım. Kamuoyunu bilgilendirme konusunda önemli rol oynadı. Cesur çıkışları olmuştu. Ama her kemalin bir zevali vardır derler. Star Gazetesi’nin pozisyonu da Gezi süreciyle beraber farklılaştı. Yayın toplantılarında çok tartıştık. Öncelikle devletin yanında durmak yerine halkın safında durulması, toplumun farklı kesimlerinin kriminalize edilmemesi gerektiğini vurguladım. Başbakan’ın balkon konuşması tarzıyla topluma yaklaştığını, Star’ın pozisyonunun da böyle olması gerektiğini defaatle söyledim. Bu ayrışmanın işaretiydi.

Gezi’yle başlayan uyuşmazlık, seçim sürecinde tetiklenmiş olmalı…

Türkiye’de seçim yine bir cinnet haline dönüştü. Hâlâ bir cinneti yaşıyoruz. Toplumun belirli oranda kamplaşması hep olurdu ama ilk kez bu kadar tehlikeli boyutlara ulaştı. Yakın zamana kadar büyük destek verdiği, yan yana durduğu bir toplumsal hareketle, Gülen Hareketi’yle çatışmaya başladı. Bu çatışmayı miting meydanlarına taşıdı. 11 yıldır iktidar partisi olan AK Parti’nin toplumsal bir grubu düşman ilan etmesi bir nefret suçudur. Bu, “Çocuklarınızı okullarına göndermeyin, paraleller Marmaray’a binmesin”e kadar vardı. Bunu söyleyen bir başbakan. Bu süreci de dengeli yürütmeye çalıştık ama kelimenin tam anlamıyla iş zıvanadan çıktı.

Nefret dilinin değişebileceğini düşündüğünüz için mi bu zamana kadar ayrılmadınız?

Evet. Ayrılırken de bunları dile getirdim. Yıllarca çalıştığım Star için artık doğru adam olmadığımı, gazetemde çalışmamın benim açımdan vicdan azabına dönüştüğünü söyleyip istifamı verdim. Şüphesiz diğer medya kurumlarında benim gibi düşünen, Türkiye’nin içinde bulunduğu cinnet halini kabullenemeyen bir sürü aklıselim sahibi gazeteci var. Ancak geçim derdi olanlar da var. İstifa etmek başka bir şey.

Artık Tayyip Erdoğan Türkiye’si var

Baskı, sosyal medyaya da yansıdı. Twitter ve YouTube şimdilik açıldı ama internet tamamen kesilir mi korkusu da hâkim…

İktidar partisi belirli bir güç temerküzüne yoğunlaştıktan sonra yasaklar tarzı haline geldi. AK Parti iktidarının, kişisel iktidara dönüştüğü çok açık. Bir Tayyip Erdoğan Türkiye’si var. Bu bizi daha liberal, özgürlükçü, demokratik bir Türkiye’ye götürmüyor. Her şeyin liderin etrafında şekillendiği, başbakanın iki dudağının arasında olduğu bir ülke modeli kabul edilemez. Daha özgürlükçü, demokratik bir Türkiye’ye aykırı hareket etti. Yeni anayasa ve referandum süreciyle Türkiye’nin önüne koyduğu hedeflerden kendisi vazgeçti. O yüzden ‘Şimdi beni bir zamanlar destekleyenler şimdi neden desteklemiyor?’ deme hakkına sahip değil.

Bu seçimin “algı ve kara propaganda zaferi” olduğu yorumlarına katılıyor musunuz?

İktidar partisinin ciddi bir algı ve toplum mühendisliği yaptığına şüphe yok elbette. Medyanın önemli bir kısmını kontrol ediyor. Ancak gerçekçi olmalıyız. Seçim sonuçları sadece algı yönetimiyle açıklanmaz. İktidar partisi ekonomik refah vaat etti. Ne olduğunu bilmese bile toplumun önemli bir kısmı barış sürecinin zarar görmesini istemiyor. Bununla beraber asıl konu, yüzde 40’lık 45’lik oyla bundan sonra ülkenin nasıl yönetileceği. Seçim sonuçları aşağı yukarı belli olduktan sonra yanına aldığı insanlarla beraber balkona çıktı. Yaptığı gösteride kendisine destek vermeyenleri de, bu ülkenin başbakanı olarak kuşatsaydı, daha başka bir Türkiye umudu olabilirdi.

Nefret dili Başbakan’a kazandırıyor mu?

Bu başbakan’ın seçim stratejisi. Bildiği dil bu. Şu ana kadar da bu dilin  işlediğini görüyoruz. Ama bunun bizi götüreceği yer yönetilemeyen demokrasidir. Türkiye’nin yarısı beni destekliyor diğerleri desteklemese de olur, hatta ülkeyi terk etsinler diliyle toplum yönetilemez.

Maksat sırf cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için gerginliği devam ettirmek mi?

Net olarak böyle. Tayyip Erdoğan yerel seçimlerde yaptığı gibi, gerginlik ve kutuplaştırma stratejisini ustalıkla yönetiyor. Ama bunun sonucunda yönetilemez bir Türkiye ile karşı karşıya kalma gerçeğini görmüyor. Türkiye’yi neredeyse bir iç savaş şartlarına sokmak iktidar partisi açısından sandıkta kazanç sağlayabilir. Ama daha sonra toplumu, ülkeyi yönetmeyi zorlu hale getirilebilir.

İran’ın yönettiği  kara para trafiğinde Türkiye suçlu oldu

Dış basın, AK Parti’nin seçim başarısını ‘Baskı daha da artacak’ diye yorumladı. Sizce bundan sonra nasıl günler bekliyor ülkeyi?

Hizmet Hareketi’ni rezervleri olan, kontrol edilemez bir sosyal güç odağı olarak gördü. Seçim öncesinde ortaya çıkan bu ayrışma, Cemaat’i toptan bir terör örgütü olarak görüp operasyon yapılacağının sinyalini vermesi beni hiç şaşırtmadı. Umarım olmaz ama Cemaat’e ait okullara, kurumlara mali zabıta ya da polis kanalıyla bir operasyon olacağını söylemiştim aylar evvel. Çünkü bu bir güç gösterisi. Başbakan Erdoğan, bilek güreşi dışında bir siyaset bilmiyor. Erdoğan’ı bu zamana kadar başarılı yapan şey, bu bilek güreşlerini kazanması.

Uzun yıllar İran’da yaşadınız ve bir İran uzmanısınız. Son zamanlarda Türkiye’de yaşananlar üzerinde İran’ın parmağı olduğu iddialarını nasıl yorumluyorsunuz?

Aslında iktidar partisinin siyaset söylemini iyi analiz etmek lazım. Özellikle Cemaat’le ilgili tartışmalar başladığında, ısrarla bir İsrail meselesi gündeme koymaya çalıştı. Özellikle İslâmcı ya da Milli Görüş tabanında bu söylemin bir karşılığı olduğunu biliyordu. Cemaat’le İsrail’i yan yana getirme stratejisini hem iktidar hem de medyası yürüttü. Bu aslında bir tür kamuflaj. Başka bir şeyi bastırmak için bir kutuplaştırma yaptı.

Yani İran’la olan işbirliğini İsrail-Cemaat kamuflajıyla kapatmaya mı çalıştı?

İran’ı iyi tanımak lazım. Maalesef Türk siyaseti İran’ı iyi tanımıyor. 25 yaşında Türkiye’ye gelmiş şu an 29 yaşında olan İranlı ‘işadamı’ Türk vatandaşlığına geçmiş. Şimdiye kadar en az 4 bakanla yıllardır bir rüşvet ilişkisi içerisinde.

Peki, İran makamlarının bundan haberdar olmama ihtimali var mı?

Türkiye’de 4 bakana rüşvet veren bir İranlı işadamından İran devletinin, makamlarının, istihbaratının haberdar olmama ihtimali yok. Durum böyle olunca Erdoğan’ın miting meydanlarında bahsettiği ulusal güvenliği tehlikeye atan tapeler değil, başka bir şey var. Bir hükümetin en az dört bakanı, kara para akladığı ileri sürülen (ileri sürülüyor ama ben inanıyorum böyle olduğuna) bir İranlı işadamı tarafından rüşvete bağlanmış durumda. Bu en azından dört bakanın iplerinin İran’ın elinde olduğu anlamına gelir. İran’ı iyi tanırım ve iyi tanıdığımızı medyadaki çoğu isim bilir.

İranlılar bu olayı nasıl yorumluyor?

Ben o günlerde İranlılarla konuştum. Reza Zarrab’ın İranlı olup olmadığını bilmediklerini, Türk vatandaşı olduğunu, Azeri olabileceğini söylediler. Daha sonra doğru tabii ki ortaya çıktı. İleri bir aşamada ortağı olduğu söylenen Babek Zencani, İran’da tutuklandı. Şu an yeni İran yönetimi nükleer anlaşmaya vardığı Batı ve Amerika ile ilişkilerini zedelememek adına tereyağından kıl çeker gibi eski dönemi tasfiye etmeye çalışıyor. Ahmedinejad dönemindeki ambargoları delmek için yapıldığı öne sürülen kara para aklamalarının yeni yönetimle hiç ilgisi yokmuş gibi yargı önüne çıkarıyor. İran’ın yönettiği bir kara para trafiğinde Türkiye suçlu durumda kalıyor. İran ‘Temizlik yapıyoruz’ diyerek işin içinden çıkıyor. Sadece Türkiye ile değil, Dubai, Malezya ve Tacikistan’la da İran aynı şeyi yaptı. İşadamları aracılığıyla ambargoyu delmek için ciddi bir kara para trafiği kuruldu. Oradaki kilit isimlerden biriydi Reza Zerrab. İddialar ve soruşturmalar da bu yönde. İran makamlarının bilgisi dışında yapıldığını öne sürmek için saf olmak gerekir. Bölgede operasyon yeteneği son derece gelişmiş olan İran’ın Türkiye’de iktidar ve hükümet üzerinde bir işadamı aracılığıyla operasyon yürütmediğini söylemek fazla iyi niyetlilik olur.

İran yeni yönetim ve siyaset stratejisiyle bölgede oyun kurucu mu olmaya çalışıyor?

İran siyaseti varyasyonlu hareket eden, manevralarını sürekli çeşitlendiren bir siyaset güdüyor. Kendileri açısından çok başarılı, bölge açısından çok riskli bir siyaset. Bunun karşısında Türk siyasetinin ve Dışişleri’nin yeterince başarılı olmadığını görmek üzüntü verici. İran şu an çok çatışmadan, dengeli, ılımlı bir siyaset güderek, hem kendi içinde temizlik yapıyor hem de bölgeye yeni bir politika ve imaj sunuyor. Bunu yaparken de eski yönetimin bütün günahlarını çıkarıp, bağırsaklarını temizliyor. Bunu yapan yeni iktidar dünyadan alkış alırken, kirin kara paranın etkisini başka ülkeler görüyor. Muhtemelen Tacikistan’da, Malezya’da da bizdekine benzer şeyler yaşanacak. İran, Türkiye’nin ve diğer bölge ülkelerinin çok iyi takip edip anlaması gereken bir ülke. Türk Dışişleri’nin, Türk siyasetinin Ortadoğu konusunda İran karşısında elinin zayıf olduğunu görmek çok üzüntü verici. Bir İranlı diplomat, Davutoğlu’nu ima ederek, “Türk meslektaşlarımız Suriye konusunda bize ‘Suriye’yi avucumuzun içi gibi biliyoruz.’ diyorlar. O avuç kimin avucu bilmiyorum ama Suriye olmadığı kesin.” demişti. Maalesef haklılar.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>