Türkiye keskin virajda

Türkiye keskin virajda

TUĞBA KAPLAN

31 Ağustos 2014, Pazar

Ali Ünal, yeni kitabı ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ta 17 Aralık sürecinin tüm detaylarını, 700 bin liralık saatiyle gündemden düşmeyen bakanı, evinde ayakkabı kutularında para çıkan banka müdürünü, meşhur sıfırlama konuşmasını ve süreçte yaşanan olayları tüm detayları, bilgi ve belgeleriyle anlatıyor.

Tarihin kalbinin attığı bir bölgenin 10 asırdır merkezinde bulunan Türkiye, her an her türlü sürprize gebe bir konum ve mahiyet arz ediyor. Dokusu itibarıyla Türkiye içtimaî depremler adına baştan sona fay hatlarıyla dolu. Özellikle son 7-8 yıldır her sabah bir sürprizle, belki ‘Türkiye rutini’ demek daha doğru olacak, bir hadiseyle uyanmak artık normal hale geldi. İşte, ‘17 Aralık’ veya ‘17 Aralık süreci’ dediğimiz vakıa da, bu sürpriz ya da Türkiye rutinlerinden bir hadise veya sürecin adı olarak hem tarihimize hem de siyasî edebiyatımıza geçmiş bulunuyor, tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi. Şu kadar ki, sözü geçen diğer süreçler birer askerî darbe süreciyken 17 Aralık, iktidarın vatandaşa yaptığı ‘siyasi’ bir darbe olarak tarihe geçiyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, belki de dünya tarihinin, en geniş çaplı yolsuzluk, kara para aklama, rüşvet, zimmete para geçirme vb. soruşturmasının ve onu izleyen sürecin başlangıç günü. Yazar Ali Ünal Ufuk Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ta bu süreçle başlayan ve neredeyse sekiz aydır hâlâ dinmek bilmeyen yoğun ülke gündemine ışık tutuyor.

İlk olarak 17 Aralık gerçekten bir yargı soruşturması süreci midir, o gün ve sonrasını takip eden günlerde neler yaşandığı detaylarıyla ele alınıyor. Soruşturmayı önemli hale getiren bir o kadar da önemsizleştirmek için aylardır büyük çaba sarf eden eski başbakan, yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da 17 Aralık’tan haberi olup olmadığı konusuna mercek tutuyor. “Konu önümüze gelseydi gereğini yapardık.” şeklinde konuşarak, haberi yokmuş gibi beyanda bulunan Erdoğan’ın soruşturmadan haberi yokmuş izlenimi veren bu ifadelerinin tam tersi olduğuna dair o tarihten önceki havuz medyası manşetleri kaynak olarak gösteriliyor. Yeni Şafak ve Akşam’ın soruşturmaya konu olan haberlerini 17 Aralık’tan önce yayımladığı görülüyor. Akşam Gazetesi’nin, 7 Ocak 2013’te, yani 17 Aralık’tan 11 ay 10 gün önce manşetten verdiği “320 kilo altın böyle uçtu” başlıklı haberde, “Narkotik operasyonda külçe altın şoku. Ebru Gündeş’in kocası Reza Zarrab, 320 kilo altını Atatürk Havalimanı’ndan bavullarla Dubai’ye uçurdu. Yetkililer şaşkın şaşkın seyretti.” ifadelerini kullandığına yer veriyor. Üstelik Yeni Şafak’ın haberine göre, söz konusu faaliyetlerin sadece savcılığın bilgisi dâhilinde gerçekleşmediği, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Maliye Bakanlığı ve MASAK’ın hatta MİT’in de olup bitenden haberdar olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bunların yanı sıra savcılık fezlekesinde daha sonra bu suçların işlendiğine dair teknik takipten elde edilen bütün delillerin ayrıntılarıyla anlatıldığı bilgisi kitapta yer alıyor. Reza’nın önüne yatan bakandan, aylardır 700 bin liralık saatiyle gündemden düşmeyen bir diğer bakandan, ayetlerle dalga geçen bakara makaracıdan tutun da evinde ayakkabı kutularında para çıkan banka müdürüne, meşhur sıfırlama konuşmasına kadar bütün süreci en ufak detay, bilgi ve belgeyi atlamadan anlatıyor Ali Ünal.

 

‘Paralel’ safsatasıyla yapılan cadı avı

17 Aralık’tan sonraki süreyi ülke olarak hep beraber yaşayıp gördük. Fakat arşivlere geçmesi bakımından kitap önemli bir kaynak görevi üstleniyor. Peki, 17 Aralık’tan sonra ne oldu? Operasyonu başlatan polisler biner biner tasfiye edilip ya kızağa çekildi, ya görevden alındı ya da ailesi ve çoluğu çocuğuyla beraber adeta sürgün muamelesi gördü. Soruşturmayı yürüten savcıların durumu da pek farklı değildi doğrusu. Bir saatte görevden alınan savcılar soruşturmadan uzaklaştırılırken, 17 Aralık dosyası kapatılsın diye sahibinin sesi savcılar dosyaya bakmaya başladı. Tüm ülke bu yaşananlar 30 Mart yerel seçimlerinden sonra belki biraz durulur düşüncesiyle tetikte beklerken, 17 Aralık sonrası zikredilen ‘paralel’ safsatası ülkenin dört bir yanına başbakan, vekiller, belediye başkanları tarafından cadı avına dönüştü. Elbirliğiyle Hizmet Hareketi’ni bitirmeye yönelik operasyon yapıldığı, kitapta her bir olay ele alınarak işleniyor.

Son dönemde İran ile ilişkilerimiz de en çok konuşulan hususlardan biri. 17 Aralık soruşturmasının baş zanlılardan Reza Zarrab’ın İranlı olması bu meseleyi daha konuşulur hale getirdi. İran’ı bilen bir isim olan Ali Ünal, İran-Türkiye ilişkisini de ele alıyor. Türkiye’nin yanı sıra Zarrab’ın hocam dediği Babek Zencani üzerinden İran’da da yürütülen yolsuzluk soruşturması anlatılıyor. Bununla beraber İran menşeli olduğu düşünülen Tevhid-Selâm Kudüs Ordusu Örgütü etrafında gündeme gelen dinleme meselesine de geniş yer veriliyor. Hatta yazar, bu örgütü ortaya çıkaran ve Ramazan ayında sahur operasyonuyla gözaltına alınan, casuslukla suçlanan polislere kitabını şu cümlelerle ithaf ediyor: “Cenab-ı Allah’ın bu ülkede  düşünülemeyeni yapmaya izin verdiği ve muvaffak kıldığı kahraman ve  mazlum Yargı ve Emniyet mensuplarına ve ailelerine ithaf olunur.”

 

Hizmet’in ve Hocaefendi’nintam beraati olacak

Yazar Ünal, 17 Aralık’tan sonra yaşananların bir AKP-Cemaat kavgası olmasa da, AKP ile Cemaat’in nasıl ve hangi sebeple karşı karşıya kaldığı üzerinde de duruyor. Uzun uzun Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kim olduğu, beddua diye dillendirilen mübahale ve muhavelesine bir kez daha açıklık getiriyor. “Hizmet ve benzeri hareketlerin her zaman düşmanları olmuştur ve olur.” diyen Ünal, bütün bu sürecin, 17 Aralık’tan bu yana yaşananların hikmet noktasında Hizmet Hareketi ile münasebetini anlatarak, geçmişte peygamberlerin, sahabelerin, alimlerin, tarikat ve cemaatlerin maruz kaldığı zulümlerle tarihin tekerrür ettiğini vurguluyor. Hizmet Hareketi açısından bütün bu yaşananların ne manâya geldiği ve hangi mesajı verdiği, bu süreçte bazılarının iddia ettiği gibi Hizmet Hareketi’nin kaybedip kaybetmediğini ayet ve hadislerle açıklığa kavuşturuyor. Ali Ünal son söz olarak, bu sürecin bir önemli neticesinin de Hocaefendi’nin tam beraati olacağını söylüyor: “Tarih boyu peygamberler, büyük âlimler, velîler, çok büyük hakaretlere, iftiralara uğramışlar, hayatlarına suikast bile yapılmıştır. Bunların bazen en acımasızını yapanlar, en yakınlar olmuştur. Şu son süreçte Hocaefendi’ye ve Hizmet Hareketi’ne bile bile atılan ve yayılan katlanılması gerçekten zor iftiralar, söylenen yalanlar, esasen Hizmet Hareketi’nin günümüzde ifade ettiği önemi, sahip olduğu değeri ve geldiği noktayı gösteriyor. Allah (cc), neticede Hizmet’in önündeki en büyük engeli kaldıracak.”

Netice olarak kitap, Türkiye’nin köprüden önce son çıkıştaki keskin virajı geçtiğinde gerçekten güzel bir bahara ulaşacağı müjdesini veriyor.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>