Türkiye’ye iç güvenlik paketi değil özgürlük paketi lazım

Türkiye'ye iç güvenlik paketi değil özgürlük paketi lazım

İŞTAR GÖZAYDIN

TUĞBA KAPLAN

15 Mart 2015, Pazar

Şimdilerde çiçeği burnunda bir siyasetçi olan Prof. Dr. İştar Gözaydın, toplumun her kesimini yakından ilgilendiren, hâlihazırda Meclis’te görüşülen iç güvenlik paketini ve geçen maddeleri değerlendirdi. Milletvekili aday adaylığı girişiminin arka planını anlattı.

Din-devlet ilişkileri, hukuk ve Diyanet üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen bir akademisyen Prof. Dr. İştar Gözaydın. Aynı zamanda Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin kurucularından olan Gözaydın şimdilerde akademideki çalışmalarıyla değil de, siyasete atılmasıyla gündemde. CHP İstanbul 2. Bölge’den milletvekili aday adayı olan Gözaydın hem vatandaş hem de bir hukukçu olarak iç güvenlik paketinin ülkeyi, toplumu nasıl etkileyeceğine dair sorularımızı eğip bükmeden cevapladı. Paketin keyfî bir OHAL girişimi olduğunu, liderin bekasını sağlamak adına yapıldığını söyledi. Bunların yanı sıra, daha adaylığı netleşmeden çıkan ‘Kemal Kılıçdaroğlu yerini o profesöre bırakıyor’ haberlerine de açıklık getirdi.

İç Güvenlik Yasa Tasarısı itirazlara rağmen neden ısrarla çıkarılmak isteniyor?

Hükümetin politikaları yüzünden ciddi bir muhalefet oluşmuş durumda. Her şeyden önce bu muhalefete yoğun bir tahammülsüzlük olduğunu görüyoruz. Otoriter yapı kurmaya doğru bir gidiş var. O otoriterlik içinde muhalefetin sesine yer yok. Gezi’den de başlayan bir şey aslında. Gittikçe yükselen farklı seslere, yorumlara imkân vermek istemeyen bir yapı. O yapının en büyük araçlarından biri hukuk ve bu kısıtlamayı hukukla düzenlemek istedikleri için de iç güvenlik paketinde ısrarcılar. Türkiye’ye iç güvenlik paketi değil, özgürlük paketi lazım.

Pakette konuşulan konular için zaten bir düzenleme yok muydu?

Vardı tabii. Cumhurbaşkanı ‘Paket gecikirse ve molotof atılırsa, topluma karşı suç işlenmiş olur’ diyor. Sanki molotof atıldığında bugüne kadar hiçbir yaptırım yokmuş, ilk defa getirilecekmiş gibi davranmaları ayrı bir anlaşılmazlık. Ama bunun tek bir okuması var o da Erdoğan’ın sürekli olağanüstü hal istemesi.

Nedir sürekli olağanüstü hal?

Sıkıyönetim düzenlemeleri için hukuken belirli zamanlar vardır. Güvenliğin tehditte olması gibi. Bu paketin en büyük tehlikesi olağanlaştırılması. Nazi Almanya’sının fikir babalarından Carl Schmitt’in ortaya attığı istisnai durum kavramı var. ‘İstisnai durumlarda istisnai tedbirler alınması uygundur’. Bu anlayışı yakın bir zamanda hâlâ yaşayan bir siyaset bilimci, Giorgio Agamben yeniden işledi. Tehlikeli olan taraf şu, istisnai durum yaratılarak gayet olağan zamanlarda, birtakım istisnai liderler üretiliyor veya onların varlığı meşrulaştırılmaya çalışılıyor. O kişilerin müstesna hale getirilmesi toplumun tamamıyla baskı altına alınmasına sebep oluyor.

‘Anayasayı Tanımıyoruz’ diyerek siyaset yürütülemez

Düşünüldüğü gibi istisnai bir durum var mı?

Yok, tabii ki. Yalnızca istisnai bir lider çıkarılmaya çalışılıyor. Başkanlık sistemini sağlamaya yönelik adımlar bunlar. Yine Goebbels’in dediği gibi propaganda bakanlığı gibi çalışan bir yapı söz konusu. Aslında şu an yapılan algı operasyonlarını, propagandaları Goebbels’le karşılaştırmakla hata ediyorum. Nazi Almanya’sında bile daha akılcı argümanlar üretiliyordu. Bunlar insanların akıllarıyla alay ediyor.

Paketteki maddeler tek tek Meclis’ten geçiyor. Hepsinin kabulü durumunda ülkeyi ne bekliyor?

Yargıyı baypas ederek yürütme üzerinden birtakım faaliyetlerin yürütülmeye çalışıldığını görüyoruz. Nitekim savcıların yetkilerinin vali ve polislere devretme girişimi bunun göstergesi. Yürütme her şeyi kendi üzerinden götürmeye çalışıyor. Bu da otoriterleşme çabasının çok ciddi adımlarından biri. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yine sallantıda yani…

Peki, polisin istediği kişiyi hiçbir gerekçe olmadan araması, gözaltına alması…

Kolluk kuvveti olan polis iktidara bağlanıyor ve yetkileri genişletiliyor. Bu paket başlı başına temel insan hak ve özgürlüklerini kısıtlıyor. Var olan 1982 Anayasası ağırlıklı olarak bireyi değil devleti koruyan bir yasa. Zaten burada bir sınır var, bunlar onun da önüne geçiyor.

İçişleri eski bakanı Efkan Ala istifa etmeden önce 1982 Anayasası’nı tanımadığını söylemişti…

Madem tanımıyorsunuz, zamanında değiştirseydiniz. Elinizde bunun için çok fırsat vardı. ‘Tanımıyoruz’ diyerek siyaset yürütülemez. Bu aslında hukuku tanımadığını gösteren bir ifade.

En basit, anlaşılır haliyle paketi tanımlayacak olsanız…

Keyfî OHAL. İsteğe bağlı, sürdürülebilir OHAL, lider bekası. Keyfî uygulamalara yol açacak, ihlallere sebep olacak. ‘Öyle bir haldeyim ki buna ihtiyacım vardı’ durumundan başka bir şey değil. Vatandaş olarak gündelik yaşamımıza ciddi kısıtlamalar getirecek ve her türlü keyfî uygulamaya imkân açacak bir düzenleme. Liderin varlığını sürdürmesi için alınan tedbirler. İktidara boyun eğmeyenleri cezalandıracak bir düzenleme. Tam otoriter rejimlere has.

Şeffaflıktan uzak bir ülke kabul edilemez

Bunlar uluslararası hukuka ters düşecek uygulamalar değil mi?

Şiddet, terör gibi durumlarda kolluk güçlerinin müdahalesi elbette olmalı. Ama gösterilerde biber gazına, TOMA’ya, tazyikli suya neden ihtiyaç duyar ki polis? Bu maddelerin kabulü bu araçların da meşrulaşması ve uluslararası arenada problemlerle karşılaşacağı anlamına gelir.

Şeffaf olmama hali devlete güvensizliği artırır mı?

Bazı alanlar vardır ve belli ölçüde kapalı kapılar ardında yapılması normaldir ama her şeyin kapalı kutulara hapsedilmesi kabul edilemez. Temsili demokrasi senin adına vekillerin orada bulunmasıdır. Bunun dışında sanki bir varlıkmışçasına iktidardaki yapıların kendilerine güç addetmeleri anlaşılabilir bir şey değil.

Paketin görüşülmeyen 63 maddesi, AK Parti’nin gece yarısı önergesiyle geri çekildi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

68. maddeden itibaren “paketin” geri çekilmiş olmasının pek bir kıymeti yok zira demokrasi ve özgürlükler açısından ciddi sorunlar taşıyan maddeler zaten muhalefete hiç bir söz hakki tanınmadan geçirildi. Ayrıca komisyona geri çekilmesi yasanın çok ufak değişiklikler ile yeniden genel kurula gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Sonuç olarak yeni durum sadece zaman kazanma ve ‘Bakın aslında biz yumuşama istiyoruz’ demenin göstermelik hali.

Söylenmek yerine, söylemek için siyasete atıldım

CHP’den aday adayı oldunuz. Siyasete atılma fikri nasıl oluştu?

Dost meclislerinde ve çeşitli programlarda şikâyet etmeye başladığımı gördüm. Bu benim yapıma uygun bir şey değil. Söylenmek yerine söylemeyi tercih ettim. O söyleme tercihi içinde aktif siyasetle ilgilenmek akla yatkın geldi. İktidarın bende uyandırdığı itirazlar, taşın altına elimi sokmaya itti.

Kılıçdaroğlu’nun milletvekili seçilme sırasını size verdiği haberleri doğru mu peki?

Haberi görüp de arayanlar Kemal Bey’in yerine genel başkan olduğumu bile düşünmüş. Dehşete kapıldım resmen. Bu tamamıyla iç tüzükle ve CHP’nin yetki organlarının tercih ettiği bir durumla alakalı. Ben kontenjandan aday adayı olarak başvurdum. Gerisi genel merkezin tercihi, takdiri.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>