Twitter’dan önce Twitter’dan sonra

Twitter’dan önce Twitter’dan sonra

TUĞBA KAPLAN

3 Kasım 2013, Pazar

Sosyal medyanın bilhassa  Twitter’ın olumlu etkilerini görmezden gelmek nankörlük olur.  Ama son zamanlarda olumsuz kullanımın daha da arttığı düşünülürse, insanın aklına takılıyor. Ve sormadan edemiyor. “Biz insanlar Twitter çıkmadan önce ne yapıyorduk? Twitter’la mı bu kadar çirkin ve çirkef bir hal aldık? Yoksa mevcut ve görünmeyen çirkinliklerimiz bu mecrada mı  gün yüzüne çıktı? ” Twitter’ı kullanan, bunalıp da bırakan, ehil ve uzmanlarının yorumlarıyla sorunun cevabı burada…

Son yılların en hızlı, en vazgeçilmez, engelsiz, havalı ve ulaşılabilir iletişim mecrası Twitter(!) hayatımıza gireli öyle çok olmadı. 2006 yılında kapısını internet dünyasına açan Twitter, Türkiye’de 2011 başları itibarıyla yaygınlaştı. Ama kullanıcılarını bu kısa sürede öyle bir etkisi altına aldı ki, sanki Twitter olmadan önce yaşamıyormuşuz gibi bir hal aldık. Şimdilerde ise gittiğimiz mekânları, yediğimiz yemekleri, okuduğumuz kitapları Twitter’da paylaşarak var olmaya, tarzımızı yansıtmaya çalışıyoruz. Birçok şeyi gerçekleştirmek Twitter’la o kadar kolay ki, ne de olsa orada görünmeyen kimliklerimizle yer alıyoruz. Twitter’la sadece bunları yapmıyoruz elbette. Mesela ‘Twitter hayatımı değiştirdi. Daha sosyal bir insan oldum’ diyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Eğlence, eleştiri, yeme içme alışkanlıklarını ve elbette ki gündemimizi değiştirdiğini söylemek mümkün. Özellikle bu sosyal mecra vesilesiyle nur topu gibi yeni kavramlar da girdi hayatımıza. ‘Fake hesaplar, troller, Twitter fenomenliği, trend topic, hashtag, retweet, FAV’ bunlardan sadece birkaçı. Derken, sadece sosyal medyanın oluşturduğu yapay gündemlerle oturup kalkar olduk. Es geçmemekte fayda var. Artık fikirlerimizi paylaşma imkânımız oldu Twitter sayesinde. Hatta mahalledeki kahvehanelerden ve taksicilerden sonra Twitter’da da dünyanın en kolay işinin ahkâm kesmek olduğunu acı tecrübelerle görüyoruz. Galiba en güzeli de önceden ulaşmakta zorlandığımız ünlü isimlere, siyasilere sesimizi, fikrimizi daha kolay duyuruyor olmak. Çoğu zaman fikir paylaşmakla kalmıyor, bizimle aynı fikirde olmayanları daha kolay dışlayıp, eleştirinin dozunu abartıp hakaret boyutuna geçtiğimiz de oluyor. Hatta gerekirse linç kampanyaları düzenlemekten de geri kalmıyoruz. Ya bir araya gelinen dost sohbetleri, aile yemekleri… Yemeğin tadına henüz bakmadan Twitter, Facebook ve Instagram gibi mecralarda fotoğrafının paylaşılması. Ya da gözlerimizi alamadığımız, neredeyse parmaklarımızın yapışacağı o çok akıllı telefonlarımızla sohbetlerin çekilmez hale gelmesi. Bütün bunlar Twitter’ın ülkemize geldiği günden beri bize yansıyan etkileri. Ama son zamanlarda olumsuz kullanımın daha da arttığını düşünecek olursak, insan zihnindeki birtakım sorular cevabını arıyor. Ve sormadan edemiyoruz. Sahi, biz insanlar Twitter çıkmadan önce ne yapıyorduk? Nelerle meşguldük? Ya da Twitter’la mı bu kadar çirkin ve çirkef bir hal aldık? Yoksa mevcut ve görünmeyen çirkinliklerimiz Twitter’la mı gün yüzüne çıktı? Bu yönlerimizi Twitter görünür mü kıldı?

Evvela her Twitter ve sosyal medya kullanıcısının düşünüp, kendi içinde bir iç muhasebe yapıp, sorulara cevap bulmasında elbette fayda var. Neticede insan bir yerde kendinin doktoru. Ama Twitter’da hayli aktif reel kullanıcıların, artık Twitter’ın cazibesine, sözün şehvetine yön çevirenlerin ve uzmanların yorumlarına da kulak verelim istedik. Amerikalı sosyal-psikoloji uzmanı ve Narsisizm Salgını kitabı yazarı Jean Twenge, yapılan birçok araştırma sonucunda sosyal medya ve özellikle Twitter’la aşırı bağlantı içinde olan kişilerde daha çok narsistik bulgulara rastlandığını söylüyor. LinkedIn kurucusu Ali Rıza Baboğlan da Twitter hayatımıza girdikten sonra yaşadığımız en büyük değişikliğin aslında bize çok uzak olduğunu düşündüğümüz ünlüler, sporcular, siyasiler ve daha birçok kişiye anında ulaşabilme kolaylığı olduğu kanaatinde. TRT Haber’de yayınlanan Sosyal Medya’nın konsept danışmanı Yalçın Arı ise birçok insanın kendisi gibi düşünenlerin de olduğunun farkına vardığını, Twitter denen mecrada buluştuklarını düşünüyor. Ancak bu buluşmanın büyük bir güce, propagandaya, yeri geldiğinde kendisi gibi düşünmeyen insanları rencide etmeye ya da onları pasifize edecek güce dönüştüğünü de ekliyor. Gazeteci-yazar M.Nedim Hazar ise birçok sosyal mecranın aktif isimlerinden biriydi geçen haftaya kadar. Hazar, bir veda yazısıyla açıkladı sosyal mecralarla arasına koyduğu mesafeyi. Hazar’a göre özellikle akıllı telefonların devreye girmesiyle sosyal medya hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu. İnsanlar eskiden canı sıkıldığında tırnağını yiyordu, şimdi ise ekranı tırnaklıyor. Bu medyanın en önemli etkisi, tırnak yeme hastalığını tamamen bitirmiş olması.

Sosyal-psikolog Jean Twenge:

“İnsanlar gerçek hayatta offline, Twitter’da on”

Twitter gibi sosyal mecraların özellikle online tartışmalarda insanların daha çok narsist eğilimi göstermesine sebep olduğuna dair bulgular var. Narsistik eğilim gösterenlerin daha kızgın, daha agresif, istediği zaman yalan söyleyen ve hakaret eden kişiler olduğu biliniyor. Ayrıca bu insanların gerçek hayata kapalı (offline), Twitter’a açık (on) olduklarını görüyoruz. Bunun yanı sıra Twitter, insanlara birinin yüzüne söyleyemeyeceği şeyi bilgisayarlarının arkasına saklanarak söylemesine izin veriyor.

LinkedIn kurucusu Ali Rıza Baboğlan:

“Twitter, her yaştan insana cebinde taşıyabileceği ciddi bir güç sundu”

Facebook, Twitter gibi teknolojiler hayatımıza girmeden önce internet üzerinde yapılabilecekler Myspace, Friendster gibi yapılarla sosyal arkadaşlığı ve internetin o ana kadar sunduğu nimetleri test ediyorduk. Daha da öncelere gidildiğinde ise eskiye doğru MSN, ICQ, MIRC gibi kavramlar ciddi anlamda hayatımızı sarmıştı. O günlerde fenomen olmanın tanımı havalı bir Myspace profil tasarımı hazırlamaktan ve havalı bir nickname (takma isim) bulup kullanmaktan geçiyordu. İnsanların gerçek isimleriyle internet üzerinde bu denli hareket etmesi bilinen ve tasvir edilen bir şey değildi. Twitter insanların olumlu-olumsuz yanlarını eriştiği milyonlarca kişi ile çok daha görünür kıldı. Burada en büyük kırılma noktası, mobil dünya ve akıllı cep telefonlarıyla oldu. İnternet dünyası, akıllı telefonlar ve 3G teknolojilerle artık her cebe girdi. Bu ortamda Twitter sunduğu hızlı ve oldukça kolay üyelik aşaması ve basit ara yüzüyle her yaştan insana cebinde taşıyabileceği ciddi bir güç sundu. Bu da yer yer oldukça olumlu ve yer yer oldukça olumsuz kullanıldı. Zamanla ortaya çıkan tüm servisler, vatandaşlarımızın hızla ‘Dijital Vatandaş’ haline dönüşmesini sağladı.

Gazeteci-yazar M.Nedim Hazar:

“Sosyal medya icat oldu, mertlik bozuldu

İnternette artık temizlik devri başlayacak ve çok daha maliyetli olacak”

Meşhur ‘delikli demir (tüfek) icat oldu mertlik bozuldu’ mantığını medyaya,  iletişim düzlemine ve ilişkilere de uygulayabiliriz. Şöyle ki; sosyal medya icat oldu arkadaşlık bozuldu, mertlik bozuldu, samimiyet bozuldu, insanlık bozuldu… Şahsen sosyal medya ve dijital dünyanın insan hayatında büyük bir işgale giriştiğini ve bu işgalin öncekilerden çok daha etkin sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Bu seferki fena, zira kalıcı hasar verecek ve jenerasyonları etkileyecek gibi. En ciddi etkisi de mahremiyete olacak sanırım. Tehlike şu, kontrol kullanıcının elinden gittikçe alınıyor. İnsanoğlu keşfettiği bu yeni mecraya uzun süre bilgiyi yükledi. Ardından hayatı oraya taşımaya başladı. Bu –aşırı- yüklenme doğal olarak kirlenmeyi de beraberinde getirdi. Şu anki en büyük sıkıntı, temiz bilgi. Ciddi bir kirlilik var ve bu gidişle ayıklamak artık mümkün olmayacak. Biri hakkında internette bulunan yanlış bilgi sonsuza kadar kalabiliyor. Ben, insanların belli bir aşamadan sonra, artık yükleme değil silme dönemine gireceğini düşünüyorum. Temizlik devri başlayacak ve bu eskisinden çok daha maliyetli bir iş olacak gibi. Bugün toplu taşıma araçlarından toplu bekleme salonlarına kadar her yerde insanların neredeyse tamamı elindeki dijital ekrana bakıyor, bir şeyler yapıyor. Ve galiba, Twitter gibi sosyal mecralardaki fenalıkların da kaynağı burası. İnsanlar başkalarına ulaşmak için önceden daha fazla efor ve zaman harcarken şimdi bunu kolaylıkla yapabiliyor ve iyi niyetliler kadar art niyetlilere de gün doğuyor böylece. İyiliğin kötülüğe karşı daha edilgen olduğu gerçeği ortadayken, psikolojik savaş yöntemleri, itibarsızlaştırmalar, yalanlar, karalamalar bu mecrada daha etkin olabiliyor. Sosyal medya, kötüyü iyiye daha yaklaşabilir, fenalığı daha gizlenebilir, ceza ve caydırmayı daha zor uygulanabilir kıldı. Kontrolsüzlük, kuralsızlık, had bilmezlik, art niyetlilik vs. gibi unsurlar cüret ve cesaret verdi bu olumsuzluklara.

Sosyal medya konsept danışmanı Yalçın Arı:

“İnsanın gerçek benliğini unutup maske takması hoşuna gidiyor

Twitter bize konuşma imkânı verdi. Eskiden sadece belli başı medyalarda köşe yazarı, gazeteci, muhabir televizyoncular konuşabiliyorken bugün artık herkesin konuşabildiği bir ortam yarattı. Herkesin her şey hakkında konuştuğu bir ortamda bilgiyi de konuşan insanlar, çift kimlikliler, troller, fake hesaplar, fenomenler ve buna benzer kişiler üretiyor. Herkesin her şeyi konuştuğu bir ortamda gerçeğin çarpıtılması, yalan yanlış bilgilerin ortamda yer alması kaçınılmaz bir hal alır. Artık gerçeğin yalanlarla mücadele edecek gücü kalmadı. Herkesin kendi bilgisini üretebildiği, herhangi bir olayla ilgili fikir beyan ettiği bir durumda, ortaya ciddi bir kaos çıkıyor. Hiç kimse ötekinin ne dediğine bakmıyor ve herkes kendi kültür ve değerlerini baz alarak söylemlerde bulunuyor. Hiçbir söylem bizi ikna edemiyor. Nesnellik ortadan kalkıyor, hatta ölüyor. İnternetin insanlara sağladığı bu iletişim imkânının bireysel tatmin acısından acayip konforlu olduğu da bir gerçek. Sanal mekânlarda oynamak kişinin yeni yönlerini, geçici kimliklerin arkalarında gerçek bir kişi olmayan maskelerin getirdiği zenginliği keşfetmemizi sağlıyor. Geçici kimlik, ideolojimizi yaymamızda şiddet ve keyfiliği deneyimlememizi sağlıyor. Bazen insanın kendi gerçek benliğini unutup daha tatminkâr bir maske takması hoş oluyor. Kendi olmanın kendisiyle yaşamanın ve ondan bütünüyle sorumlu olmanın yükünden kurtuluyor.

Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı O.Tolga Arıcak:

“Zaaflarımızdan dolayı Twitter’ı ya da Facebook’u suçlamak haksızlık

Uyurken bile akıllı telefonla yatıyorsak, bu Twitter’ın değil bizim kusurumuz”

Doç. Dr. Tolga Arıcak, şimdilerde Harvard Üniversitesi İnternet Araştırmaları Merkezi’nde ABD’li çocukların internet kullanımı üzerine araştırmalar yapıyor. Oradaki izlenimleriyle Twitter gibi sosyal mecralardaki durumu özetliyor.

Tolga Arıcak, son on yıldır sosyalleştiğimiz(!) kadar daha önce böyle sosyalleşmediğimiz kanaatinde. Facebook, Twitter, Instagram, Tumblr ve daha niceleriyle dönüşü olmayan bir sürece girdiğimizi söyleyen Arıcak, bu konuda teknolojiyi suçlamanın haksızlık olacağını düşünüyor. “Bilişim teknolojileri ve internet iyi bir şeydir ve bugüne kadar insanlığa yapılmış en büyük hizmetlerden biridir.” diyen Arıcak, sosyal medyanın bir yerde iyi bir alan olduğu kanaatinde. Ona göre sorun, her nimette olduğu gibi ifrat ve tefrit dengesinde. Tolga Arıcak, “Maalesef biz teknolojiyi değil, teknolojik bağımlılığımız, zaaflarımız bizi yönetir hale geldi. Twitter’dan başını kaldıramayan insanımız, yan odadaki eşine, çocuğuna zaman ayıramaz oldu.” diyor. Bunun yanı sıra Arıcak’a göre sosyal medya sayesinde gerçek yüzlerimiz görünür oldu. Acizliğimiz, bağımlılıklarımız, nefretimiz, karanlık yüzümüz daha çok ortaya çıktı. Sosyal medya, bu konuda sadece bir katalizör görevi gördü. Tüm bu zaaflarımızdan dolayı Twitter’ı ya da Facebook’u suçlamak haksızlık. Bu araçlar, TV’lerin ve gazetelerin dahi zaman zaman yerine getiremediği hızlı bilgi akışını sağlayan araçlar. Artık liderler dahi seçim kampanyalarını ve hizmetlerini bu kanallar üzerinden yürütüyor. Sorun, insan olarak bizim bu araçları kullanmadaki başarısızlığımız. Hayatı dengeli bir biçimde, hakkını vererek yaşamadaki beceri eksikliğimiz. Uyurken dahi akıllı telefonlarımızla yatmaya başladıysak, bu telefonun ya da Twitter’ın değil, bizim kusurumuz. Çözüm adına;

Kendimizisuçlamak kesin çözüm değil.

Çözüm öncelikle devlet kurumlarının bu süreci yönetilebilir hale getirmek için kendi insanını eğitme çabasından geçer.

Bir nesil belki iki nesil bu akıntının şiddetiyle sarhoş bir halde gelip gidecek. Fakat üçüncü nesil artık bu sularda yüzmeyi öğrenmiş olmalı. Evine girdiğinde Twitter’a zaman ayırdığı kadar, eşine, çocuğuna, annesine, babasına, arkadaşına zaman ayıran bir üçüncü nesil yetiştirmek elimizde.

Bu beklentileri gerçekleştirmek çok zor değil. Önce anne-baba, öğretmenler olarak kendimizden başlamamız gerekiyor.

Teknolojiyle olan ilişkide çocuklara doğru örnek olmayı,  yasaklamamayı, doğru ve iyi nasıl kullanılır onu öğretmeliyiz.

Teknolojiyi yaşamı daha iyi kılmak için yönetebilen bir nesil yetiştirmek için uğraşalım.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>