Yaşlanmak değil, iyi yaşlanmak mesele

Yaşlanmak değil, iyi yaşlanmak mesele

TUĞBA KAPLAN – İSTANBUL

27 Temmuz 2013, Cumartesi

Bir dönemin en popüler sağlık uygulamalarından biriydi anti-aging, yani yaşlanma karşıtlığı. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu da desteklemişti. Bir süre sonra bunun şarlatanlık olduğunu söyleyen Müftüoğlu ile bir araya geldik. “Yaşlanmayı durdurmak mümkün değil” diyen Müftüoğlu, iyi yaşlanmanın önemini vurguluyor.

Anti-aging, bir dönemin popüler kavramıydı. Siz de destekleyip sonra önemsemediğinizi söylediniz. anti-aging neydi, ne oldu?

Amerika’da bir hekimin gündeme getirdiği kavramdı anti-aging. İkinci Dünya Savaşı sonrası ortalama yaş sınırının ve yaşlı nüfusun artması bunda etkili oldu. Sonra bu nüfusun ihtiyaçlarının sadece ekonomik, toplumsal değil sağlık açısından da farklı değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı. yaşlanma işine biraz daha fazla eğilim oldu. Çünkü insanlar yaşlandıkça farklı hastalıklar görülüyordu. Diyabetik, hipertansiyon, obezite, kanser, alzheimer parkinson, bunama gibi. Bu kavram konuşulurken yaşlanma süreci de gözden geçirildi ve bu sürecin kendi haline bırakılabilir olmadığı konusunda fikir jimnastiği yapıldı. Buraya kadar her şey normaldi.

Nerede anormalleşti?

İsim başından beri yanlıştı. Hiçbir zaman anti ile başlayan bir şeye sempati duymadım. Karşıtlığından çok, onu anlayıp çözmek genel yaklaşım tarzım.

Ama Türkiye’deki ilk anti-aging uzmanı olarak anılıyorsunuz.

1990’larda ilgi duyduğum bir alandı. Bu konuda Türkiye’de ilk eğitim alan kişi oldum. Daha eğitim almaya başladığımda, 1997’de anti-aging diploması için Amerika’da yaptığım toplantılarda bu işin bilimsel tıptan uzak olduğunu gördüm. Gerçi bu çok önemli değil, bilimsel tıp her şeyi bilmiyor ama şarlatanlığa açık olabilecek nüanslar olduğunu fark edince, mesafeli durdum. Ne zaman ki yaşlanmayla ilgili fikirlerimi ortaya koymaya başladım, anti-aging konusu popüler hale geldi ve otomatikman anti-aging uzmanı olarak adlandırıldım.

Böylesine anti bir meseleyle anılmaya karşı durmadınız mı?

Başlangıçta çok karşı çıkmadım. Anlatmak istediğim şeyler için böyle bir manivela oluştu ve ben de değerlendirdim. Bir de o dönemde Demirel’in doktorluğunu yapıyor olmam, onun cumhurbaşkanlığı süreci yaşlılığını izlemek beni bu konuda popülerleştirdi. 2004’te anti-aging işinin hikâye olduğunu, baştan aşağı bu sözcüğün sorgulanması gerektiğini söyledim.

Anti-aging başından beri boşluklara sahipti

Bu kadar popülerken neden anti-aging hikâye dediniz?

Yaşlanmanın durdurulamaz ancak iyi yönetilebilecek bir süreç olduğunun farkındaydım. ‘Hadi yaşlanma saatlerini geri alalım’ gibi olayı yaşlanma karşıtı haline getirecek, yaşlılığın kötü algılanmasına sebep olacak bir duruş beni rahatsız ediyor.

Peki yaşlanmayı durdurmak mümkün mü?

Hayır sadece yavaşlatılabilir. Tersine çevirmek asla mümkün değil.

Bu süreçte anti-aging adı altında birçok kişi uzmanı olduğunu söylerken, piyasaya da anti-aging ürünleri sürüldü…

Bu süreç çok karmaşık. Mesleki açıdan kendine yeni yollar arayan maceraperestler, fazla kazanç elde edebileceğini düşünen bazı tıbbi personeller (beslenme uzmanı diyetisyen psikolog) kendilerini bu alanda konumlandırdı. Ve bu alan kirlendi. Zaten tarifi net olmayan her şey kirlenmeye açıktır. Anti-aging zaten başından beri birtakım boşluklar içeriyordu.

Ne gibi boşluklar?

Birinin ‘insan büyüme hormonunu enjeksiyonla veriyorum, sizi gençleştireceğim’ demesi mümkün değil. Aynı zamanda ‘büyüme hormonu salgılatan hap yaptım. Bunu yut, beş yaş genç görün’ gibi şeyler imkansız. İşin bu kısmıyla ilgili değildim.

Ama insanlar ilgiliydi ve bu kullanıldı…

İnsanların maddi zarara uğraması önemli değil. Problem, insanların ruhuna zarar verilmesi. Ruhi zarar kolay tedavi edilemez. İnsanların beklentileriyle oynamak çok daha yanlış. ‘Yaşlılığı durduralım, sizi 10 yaş gençleştirelim’ diyenler oldu. Bu vaatler insanların psikolojisinde başka yaralar açıyor. O başka şeyler insanları estetik operasyona kadar yönlendiriyor.

İyi yaşlanma beden ve ruh işbirliğiyle ilerler

Popülerliğini kaybeden anti-aging yerine kullandığınız, yeni bir söylem Aging well. Nedir anlamı?

İyi yaşlanma. Anti-aging’in alternatifi ya da karşısında duran bir kavram değil. 2005’ten beri üzerinde durduğum bir konu. İyi yaşlanmanın içeriğini doldurmamız lazım. İyi yaşlanmak, bilgeliktir. Eski deyimimizle ak sakal olmaktır, tecrübe biriktirmektir. Daha hoşgörülü, yönetici, miras bırakıcı, yalın bakan ve sivriliklerden sıyrılan insan haline gelmektir. Önce zihni iyileştirmek lazım. Beden zaten zihnin bu gelişimini takip eder. İyi yaşlanma, beden ve ruh işbirliğiyle ilerler.

‘Her insan ruh ve bedenden müşekkeldir’ sözünü sık kullanıyorsunuz…

Müşekkel sözcüğünün tam karşılığı Türkçede yok ama ‘şekillenmiş’ diyebiliriz. Bu şekillenme un ve su karışımının hamur haline gelmesi gibi ruh ve bedenin bir araya gelmesidir. Kıvamı farklı olabilir. Ruh ve beden ilişkisinde bu müşekkellik durumu korunduğu ölçüde iyi yaşlanma gerçekleşir. Bu devamlılığı sürdüremiyoruz. Yaşlandıkça kendimiz olmamız gerekirken, hep daha fazla sahiplenmek istiyoruz. Fazlalıklardan arınmayı, detoks merkezlerine gidip ‘ommm’ yapmak olarak algılıyoruz. Yaşlanmadaki temel sorun ruhun bedeni yalnız bırakması.

Bu kadar çok stres, güvensizlik ortamı, teknoloji ve çevre kirliliği varken iyi yaşlanma mümkün mü?

Mümkün. Basitleştirmek lazım. Sorunu çok olan bir hayat da yapabiliriz, basit bir hayat da. Ama işin başka boyutu daha var. Nişantaşı’ndaki bir hayat Ümraniye’dekine, Ümraniye’deki ise Kırıkkale’nin bir köyündeki hayata göre daha karmaşık. Artık köydeki hayat bile teknolojik gelişmelerle daha karmaşık hale geliyor. İcatlarla hayatı kolaylaştıralım derken daha çok zorlaştırıyoruz.

Bir yazınızda ‘güzellikle mi, utançla mı yaşlanmak?’ konusunu ele aldınız. Nasıl yaşlanacağını insan kendisi mi seçiyor?

Birçok insan bunun farkına varmıyor ve toplumsal anlamda rezil oluyor. Yaşlı insan, yaşlanmanın gerektirdiği tavırları önemsemezse bu komik olur. 80 yaşındaki bir imparator at üstünde savaşa giderse ölür. 70 yaşındaki biri 20 yaşında gibi aşk hikâyesi yaşamaya çalışırsa o hikâye onu hasta eder. Utançla yaşlanmak dediğim bu. Bilgece ve zerafetle yaşlanmaksa, yaşlılığın farkına varıp Allah’ın bize verdiği bedenin emanet olduğunu düşünüp onu koruyarak hayatı sürdürmek.

Kısa ya da uzun ömürlü olmanın 3-5 formülle ilgisi yok

İnsanoğlu uzun yaşamak istiyor. Öncelik uzun yaşam mı yoksa iyi yaşam mı olmalı?

Daha iyi yaşamakla uzun yaşamak aynı şey değil. Yüce Allah bize yönetebileceğimiz bir beden emanet ediyor ve bu eğitim, inanç, maneviyatla daha kolay yönetilebiliyor. Kısa ya da uzun ömürlü olmanın 3-5 formülle ilgisi yok.

Neyle ilgisi var?

Doğulan yerle, o yerin ekonomik, eğitim ve sağlık düzeyleriyle ilgili. Doğumu yaptıran doktorun anneye verdiği tavsiyeler, annenin hamileyken yiyip içtiğiyle ilgili. Bugün sezaryen doğum yapan anne ile normal doğum yapan annenin çocukları arasında enfeksiyon bağışıklığında bile fark var. Amerikanvari kısa yaşa, genç öl yaklaşımını sevmiyorum. Hepimiz bu hayata bir şeyler yapmak üzere geliyoruz.

Yani bir amaç doğrultusunda yaşlanmak gerekiyor…

Evet. Amacı olmadığını düşünen insan bile mutlaka bir şey yapıyordur. Bahçe çapalayanın da, ev yapanın da, kitap yazanın da, hasta bakanın da bir amacı var. O zaman daha çok hayatta kalmak lazım. Çalışan, düşünen, üreten insan daha uzun yaşıyor. Bunların yanı sıra önemli başka noktalar da var.

Mesela?

Biyolojik yaş, nüfus cüzdanında yazan. Psikolojik yaş, insanın kendini hissettiği yaş. Bir de repütasyonel yaş var. Yani ne kadar zaman akılda kaldığı ve ne kadar anıldığını gösteren yaş. Mesela Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli, Kanuni, Mimar Sinan, Fatih hâlâ yaşıyor, geriye bıraktığı eserler vesilesiyle.

Bu topraklarda sağlığımızı mango yiyerek koruyamayız

İyi yaşlanma beslenmeye nasıl entegre edilebilir?

Beslenmeyi sadece fiziksel ve bedensel gibi algılıyoruz. Ruhu besleme kısmını yanlış anlıyor hatta unutuyoruz. Ruhu iyi beslerseniz, beden açlığa daha fazla dayanır. Beslenme iyi yaşlanma için önemli ama tek başına faktör değil. Hareket etme, çevre, iyi eğitim alma beslenme kadar önemli. Beslenmede yapılması gereken şey doğaya uyum halinde yaşamak.

Bu uyum nasıl sağlanır?

Doğayı bozmayarak, Allah’ın bize verdiği nimetleri en doğal haliyle tüketerek. Mesela bir sebzeyi çok haşlamadan, pişirmeden, kesmeden yemek. Çünkü yediğimiz şeyler ne kadar canlıysa, bize iyi gelme ihtimali o kadar artar. Bu eti, sebzeyi çiğ yeme olarak algılanmasın. Her tohum kendi toprağında yeşerir. İnsan da öyledir. Biz bu topraklarda sağlığımızı mango yiyerek koruyamayız. Biz kavun yiyeceğiz. Altın çilek yiyerek zinde olamayız. Osmanlı çileği yemeliyiz. Yani buranın toprağında yetişmiş, genlerimizle barışık olanı tüketmeliyiz.

Sağlıklı olmak adına genlerimize yabancı birçok reçete sunuluyor. Bu reçeteler bir hayal ürünü mü?

Elbette. Tibet light’ı diyorlar. Bu Tibet’teki adamın inançlarıyla bütünleştiği zaman anlamlıdır. Onun içtiği su ve toprakta yetişen ürünle anlamlıdır. Bizde ‘Ommm’ meditasyonu çalışmaz. Buna karşı olduğum anlamına gelmesin. Bizde çalışan namazdır, duadır. Benim anlatmak istediğim şey, hayatla kurulan ilişkide seçilen enstrümanlar insanın kendi toprağına ait olursa, iyi yaşlanma şansı daha fazla olur.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>