Yüzlerce bölüm çekiyorsun uçup gidiyor

Yüzlerce bölüm çekiyorsun uçup gidiyor

Hakan Yılmaz’ı yeni dizisi ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’ vesilesiyle sette ziyaret ettik. Aşkların artık sosyal medyada yaşandığını söyleyen Yılmaz, “Ali Ayşe’yi Seviyor, bugünün fotoğraf aşklarına, iyi bir alternatif.” diyor.

Başladı başlayacak derken, ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’ nihayet başladı. Hikâyenin size ait olduğunu duyduk.

Evet, bana ait.

Gerçek bir hikâye mi?

Arkadaşım ve babasının başından geçen bir hadise. 20 yıl sonra ben bu hadiseyi, dizi hikâyesi formatında nasıl yaparız diye düşündüm. “Ali Ayşe’yi Seviyor” çıktı. Aslında gerçekte bu hikâyedeki baba müzisyen. Ama dizide de müzisyen olsaydı bir mahalle sıcaklığı olmazdı. O yüzden berber baba-oğul olsun dedik.

 

İlk bölüm yayınlandı, beğendiniz mi?

Açıkçası beğendim. Ama daha iyi olacağına inanıyorum. Absürt şeyler yok. Aileyle izlenilebilecek bir dizi. Her gün sokakta karşılaşacağımız karakterler var. Alışılagelmişin dışında bir aşk. Şimdi biraz hızlı tüketiliyor aşklar. Çünkü her şey Facebook ve Twitter gibi sosyal medyada yaşanıyor. Ne bileyim fotoğraf aşkı var artık. Gençler birbirinin fotoğrafına bakarak âşık oluyor. Yazın, kışın, yazlıkta, tatilde çekilen fotoğraflara bakarak ortaya çıkan aşklar var. (Gülüyor)

 

Bu duygu  dizide nasıl işleniyor?

Biz biraz daha birbirine açılamayan, masumane aşkları yaşatmayı düşündük. Mümkün mertebe naif ve temiz haliyle anlatmaya çalışıyoruz.

 

Peki, Ayşe, Ali’yi sevebilecek mi?

Ali, Ayşe’yi ilk görüşte sevdi. Onu nasıl söyleyecek, hayata geçecek mi? Babası engel olacak mı? Ayşe’nin abisi var. İmkânsız gibi görünüyor bakalım, zamanla göreceğiz. Bundan sonra top senaristlerde.

Dizi gençleri yakalasın ama annem babam da anlasın

Absürt şeyler yok dediniz ama böyle olduğunu iddia eden TV eleştirmenleri oldu.

Bence onlar tam izlemeden yazmış. Tabii ki eleştiri olacak ama eleştirmek için de içeriğini bilmeden absürt demek eleştiri olmuyor. Mutlaka hata yapılıyor. Her yaptığımız iş beğenilecek gibi bir kaygı yok. Kaldı ki ekranlarda absürt komedi özelliği taşıyan diziler var. Kıyasladığınızda onlarla yakından uzaktan alakası yok. Fazlaca gerçek.

Hikâye örgüsünden bahseder misiniz?

Babası, ablası ve eniştesiyle beraber yaşayan Ali’nin hikâyesi. Annesi ölmüş, babasının kendine hayat arkadaşı arama mücadelesi var. Ama yanlış anlaşılmasın. Babanın (Salih Kalyon) öyle ‘Aman evleneyim’ durumu yok. Çocukları büyütüp, belli bir yaşa gelmişler. İkisi de eşini kaybetmiş. Sadece kendilerine bir hayat arkadaşı, sohbet arıyorlar. Ali de babasına bağlı ve son derece saygılı bir evlat. Sırf bu yüzden Ayşe’ye olan aşkını içinde saklamaya çalışıyor.

Dizi gerçekçi olsun, bugüne hitap etsin kaygınız oldu mu?

Senaryoyu yazarken elbette güncel olmasına dikkat ettik. Gençler her şeyi çok çabuk öğreniyor ve tüketiyor. Dizinin müzikleri, esprileri çok geride kalsın istemedik. Bugünü yakalasın dedik. 15 yıl öncesinin esprilerini yapmaya gerek yok. Gençleri yakalasın ama annemle babam da gülebilsin, anlasın.

İlk bölümün ardından geri dönüşler nasıl?

Sosyal medyada takip ettiğim kadarıyla tepkiler hep olumlu. Eleştirenlere bakayım derken, inanın bir tane olumsuz eleştiri görmedim. Daha önce yaptığım işleri beğenen de oldu beğenmeyen de. Ama bu Allah’ın bize bir lütfu herhalde ki hiçbir eleştiri gelmedi. Gidişattan memnunuz. Altı bölüm çektik. Her bölüm birbirinden daha iyi ilerliyor.

Hakan Yılmaz’ın dizide  babasını Salih Kalyon canlandırıyor.

Salih Kalyon’la baba-oğulu canlandırıyorsunuz. Normalde nasıl aranız?

Valla baba-oğul gibi olduk diye düşünüyorum. Salih abiyle güldüğümüz, eğlendiğimiz zamanlar oluyor. Bir detayı anlatayım.  Senaryo dört- beş kez yazıldı. Salih abinin oynayacağı kesin değildi. Ben Salih Kalyon’u düşünerek yazın dedim. Onun da haberi yok. Sonra birinci bölümün hikâyesi çıktı. Ortada senaryo bile yoktu. Salih abiyi aradım. Bodrum’da geçen haziran buluştuk, anlattım. Hikâyeyi beğendi. Birkaç işini iptal edip geldi, bizimle beraber oldu. İyi ki de geldi.

Keskin virajlara gerek yok

Bugüne kadar sizi hep sit-com dizilerde gördük. Roller farklı olsa da tarz aynı olduğu için sıkılmadınız mı?

Sıkıldım. Ama bu dizi diğer sit-com’lar arasında biraz daha farklı bir yerde. Çünkü içinde draması var. Hiç bu kadar yoğun aşk yaşanan bir dizide rol almamıştım. Bugüne kadar oynadığım adamlar hep beyaz yakalıydı. O karakterlerin akşam 19.00’dan sonraki hayatını anlattım. Karısı ya da kız arkadaşıyla hikâyesine yer veriliyordu. Ondan sıkılmıştım. Senaristlere de söyledim. Artık rolüm gündüz de bir şey yapsın, hayatın içinde olsun dedim. İşe gitsin, gelsin, işyerinde bir- iki sahne modundan bu rolle sıyrıldım.

Değişiklikleri yavaş yavaş yapıyorsunuz.

Tabii. Öyle keskin virajlar yapmaya gerek yok. Seyirciyi de çok şaşırtmamak lazım. Çünkü böyle sevdiler. Ben de seviyorum komediyi. 12 yıldır 900 bölüme yakın sit-com oynadım.  Ayrılsak da Beraberiz’in 600 bölümü vardı. Gerçi ondan artık son zamanlarda sıkılmıştım. Ali Ayşe’yi Seviyor’da daha farklıyım.

Şöhreti, TV’de bir yetenek yarışmasında yakaladınız. Tiyatro ve sinemada oynadınız. Kendinize yakın hissettiğiniz alan hangisi?

Aslında hepsinde kendimi iyi hissediyorum. Birbiriyle çok ilintili zaten. Sinemanın verdiği haz başkadır. Beyazperdede yaptığınız iş, set ekibi farklı. 4-5 haftada bir filmi bitiriyorsunuz ve birçok insana ulaşıyor. TV zaten apayrı. Sinemadan daha da büyük bir kitlesi var. O sebeple hal ve hareketlerinize daha çok dikkat etmelisiniz. Yaptığınız işin mantıklı bir şey olması lazım. Çocuk tiyatrosuyla başladığım için çok fazla oyun oynadım. Tiyatronun keyfi de ayrıdır. Çünkü anında tepki alıyorsunuz.

Aynı anda ikisini birden yapamıyorsunuz.

Evet. Dizi yaparken tiyatro da yapmak istiyorum. Ama aynı anda yapmak çok zor. Turneler, setler, çekimler yoruyor. Dizi süreleri uzun olduğu için, haftanın altı günü setteyiz. Bırakın tiyatro yapmayı, okuduğunuz bir kitabı bile bir ayda bitiremiyorsunuz. Bir iki sezon diziye devam ederim. Bittikten sonra belki bir tiyatro ya da yeni bir sinema filmi düşünebilirim.

En son ‘Bana Bi Soygun Yaz’ gösterimdeydi…

Güzel, keyifli bir çalışma oldu. Ortalama bir gişe elde etti. Sinema filmleri çocuğuma bırakacağım bir DVD, geride kalacak bir eser. Çünkü diziler havada uçuyor, kalıcı olmuyor. Tekrarları yayınlanıyor, başka kanallara satılıyor. Yüzlerce bölüm çekiyorsunuz ama diziyi rafa koyamıyorsunuz. Ama bir filmi kızıma bırakabilirim.

Kaç yaşında kızınız?

Deniz, 9 yaşında. İlköğretim üçüncü sınıfta. Beni çok şaşırtıyor. Geçen gün şakalaşırken, bir anda durdu ve ‘Baba ya bu yaşananlar ya bir rüyaysa.’ dedi. Kaldım. Sonra ‘Kızım bu kadar uzun rüya olmaz. Olsaydı uyanırdık.’ dedim. (Gülüyor)

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>