Nefret söylemi sosyal medyadan yayılmıyor

Son günlerdeki provokasyonları, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Erkan Saka ile konuştuk. Saka, “Yaşananlar koordineli ve sosyal medyanın da ötesinde bir şey. Trolün başı Yeni Şafak, Akit, Sabah, Star, Akşam gibi gazeteler.” diyor.

erkan saka

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka, ‘yeni medya’ denince akla gelen birkaç akademisyenden biri. Sosyal medya mecraları ve bloguyla gündemin nabzını yakından tutuyor. Kendisiyle son günlerdeki provokatif saldırıları konuştuk. Bu saldırılarda sosyal medyadan çok, iktidara yakın gazetelerin etkili olduğu kanaatinde. Saldırıyı yapan provokatörlerin şiddet ve nefretten beslendiğini düşünüyor. Hem sokakta hem sosyal medyadaki saldırganların iktidardan aldığı destekle bu kadar rahat olduğuna inanıyor. Birçok kişi ‘cumhurbaşkanına hakaret’ adı altında tutuklanırken ve soruşturulurken; halkı kışkırtan, yakıp yıkan, hakaret edip tehdit yağdıranlara hiçbir ceza verilmediğine dikkat çekiyor.

-Ülkenin içine girdiği kaos ortamı sosyal medya mecralarını da etkisi altına almış durumda. Bu mecralar aracılığıyla yayılan söylemler kaosu tetikliyor mu?
Son günlerde yaşanan provokasyonların sosyal medyada daha sınırlı olduğunu düşünüyorum. Bu, koordineli ve sosyal medyanın da ötesinde bir şey. Belki öyle bir izlenim verilerek sosyal medya suçlanıyor ama bir partinin ofislerine, bir gazete binasına bu kadar koordineli ve kontrollü saldırılar zinciri insanların Twitter’da gaza gelip de kendiliğinden yapacağı bir şey değil bence. Aktörün altını çizmezsek boşuna tespitler yapılır. Sosyal medya asıl organizatör değil, ama ikinci dalga denilebilir. Saldırganların gaza getirilmesinde bir yere kadar rol oynayabilir. Ama ben bu vandalizmi yapanların çoğunun Twitter’da, Facebook’ta görüp de coştuğunu sanmıyorum.

-Nerede ve nasıl coşuyorlar peki?
Bu provokasyonu yapanlar öyle anonim insanlar değil. Nefret ve şiddetten besleniyorlar. Nefret söylemini yayma, şiddete teşvik bilerek yapılıyor. Ceza almayacaklarını biliyorlar. Bundan önceki süreçte de antisemitizme ya da başka nefret söylemlerine varan hakaret ve küfür edenler ceza almadı. Yalnızca Erdoğan’a ya da AKP yöneticilerine hakaretten ceza alınıyor. Bunların dışında sosyal mecralar üzerinden işlenen suçlara verilmiş hiçbir ceza yok. Hukuki sürecin başladığı vukuat yok. Öyle hakaretler ediliyor, öyle suçlar işleniyor ki sosyal mecralarda, bunlar ceza almayacaklarını bilmenin verdiği rahatlıkla gizli anonim hesaplardan değil de gayet kimlikleri açık bir şekilde hakaret, tehdit yağdırabiliyor. Burada bir yere güvenmenin, sırtını bir yere dayamanın verdiği bir rahatlık var. Aktör burada tamamen sosyal medya değil yani.

-Peki, provokasyonu tetikleyen ana aktör ne?
Trolün başı Yeni Şafak, Akit, Sabah, Star, Akşam gibi gazeteler. Farkındaysanız yeni değil, eski medya. Bu saldırılar, daha büyük bir medya ekolojisinin parçası. Bir Akit, Yeni Şafak kadar provoke olmuyor sosyal medyada. Bence havuz medyası daha büyük provokatör bu durumda. İnsanları sokağa çıkaran ilk aktör, sosyal medya araçları olmuyor. Gezi hareketinde sosyal medyanın çok daha hayati bir önemi vardı ama şu olaylarda gözlemleyemiyorum. Bu daha çok eski medya dediğimiz gazeteler aracılığıyla verilen gazla daha çok yayılıyor. Taha Ün gibi isimlerin kim olduğu belli, gazetelerdeki muadili de Cem Küçük gibi isimler. Köşesinden başka bir gazetenin köşe yazarını ölümle tehdit edebiliyor. Sosyal medyanın adını ne zaman çok geçirmeye başlasalar yeni bir sansür dalgasının geldiğini seziyoruz biz aslında. Daha özgür bir alan var ve provokasyonun kaynağı gibi dendikçe bu alanı da kapatmaya çalışıyorlar. O saldırıların olduğu gün bandwidth’i (ağlardaki veri miktarı) azalttılar mesela.

-“Çanakkale’de Ülkü Ocakları HDP binasına saldırdı” diye haber ve görüntüler yayıldı. Görüntülerde bozkurt işareti yapılıyor. Sonra Çanakkale Ülkü Ocakları Başkanı “HDP binalarına saldıran biz değiliz. AKP’liler ülkücü işareti yapıyorlar.” diye açıklama yapıyor. Böyle bir durumda gerçeği o an nasıl ayırt edebiliriz?
Birazcık incelemeyle güvenlik güçleri bu saldırıları yapanların kim olup olmadığını görebilir. Ama bu saldırıların hiçbirinde farkındaysanız gözaltı bile yok. Hürriyet’e yapılan saldırıda polisin hiç müdahale etmediği görülüyor. TIR dolusu saldırgan getireceksin, her yerde saldırılar olacak, polis de kılını kımıldatmayacak. Bunlar polisin gözleri önünde oldu. Ama müdahale etmediler. Kimin neyi yaptığını görmek zor değil aslına bakarsanız. Esat Ç gibi kim olduğu belli kişiler yapıyor bu provokasyonları, hakaret ve tehditleri ama cezasız kalıyorlar.

-Bir anda ülkede Kürt avına çıkılmış gibi saldırılar arttı. Bu saldırıların amacı ne sizce?
“HDP eşittir PKK, HDP’ye oy verenler de teröriste oy vermiş oluyor” diyerek herkes terörist ilan ediliyor. Eğer bu partiye oy veren 6 milyon kişi teröristse, bir ülkede de bu kadar çok terörist varsa pisliğe batmışsınız demektir. Ne dediklerini bilmiyorlar aslında. Çok yakın zamana kadar HDP’ye daha mesafeliydim. Elbette tamamen kendimi HDP ile bir de görmüyorum, o yüzden içim daha rahat bir şekilde konuşuyorum. Bağlantılarını vurgulayıp sorgulayabilirsiniz. Ama bence Selahattin Demirtaş son yılların en iyi hatiplerinden. Bu birilerini acayip kıskandırıyor. Şu gerilim günlerinde bile adam iyi konuşuyor. Daha önce iyi bir hatip olan kişiyi bu delirtiyor. Siyaset yapsınlar deniyordu. Ne oldu? Bu kadar hızlı söylem değişimi olmaz. İki ayda Kürt fobisi hortladı. Demirtaş’a saldırırken Öcalan’ı tutuyorlar. “Öcalan örgütün kurucusu. Manyak mısınız siz!” diye haykırıyorum. Hiçbir rasyonalitesi yok. Kendilerine uygun günübirlik bir söylem bulmaya çalışıyorlar ama altyapısı yok. İnsanlar düşüncelerini elbette zamanla değiştirebilir ama saat başı da değişmez ki! Saat başı düşünce ve tavır değiştirenler ülkenin kaderiyle de oynuyorlar. Karar alıcılar çünkü. İki ay önce Dolmabahçe’de poz ver, sonra gel değiştir. Provokasyon yukarıdan aşağıya böyle yapılıyor işte.

-Bizzat iktidar partisinin desteklediği AK troller parti, hükümet hatta devlet adına bazı isimleri, kurumları hedef gösterip hakaret edip ceza kesiyor…
AK trollerin yaptığı şey birilerinin arka planda aldığı kararların sonucu. AK troller hedef gösterecek de arkaları olmayacak. İmkânsız. Hedef belli; kime, nereye saldıracakları söyleniyor. Düzgün bir hukuk devleti olsaydık bunlar olmazdı tabii. Hukuk işlemiyor. Birtakım çapulcu, gerçek çapulcu varsa o da bunlar, arkadan aldıkları talimatlarla provokatörlük yapıyorlar. Kendilerine, arkalarına o kadar güveniyorlar ki artık talimat almadan, otomatize tehdit eder hâle gelip iyice korkunçlaşıyorlar. İleride onlara talimat verenler kurtulur da, bunlar ne olur bilemiyorum. Ne kadar üzülüyorum bir bilseniz, bir de bunlar iyi eğitim almış isimler.

-Bu kadar eğitimli insanlar nasıl böylesine partizan, provokatör oluyor?
Bir yerden sonra takım tutmaya dönüşünce inada biniyor. Psikolojik bir tarafı da olsa gerek. Çoğu insan pozisyonunu bu sisteme borçlu. Mezun olduğu üniversitede asistanlık başvurusu reddedilen biri, “Ben İslamcıyım, 28 Şubat’tan dolayı beni almadılar.” dedi. Oysa boş biriydi de almadılar. Şimdi hem program yapıyor hem üst düzey yönetici hem de birilerinin danışmanı. Belli bunlara nasıl sahip olduğu. AKP’yi savunan ama hiçbir çıkarı olmayan tek tük insan vardır herhâlde. Savunanlar boşuna savunmuyor. Başdanışmanların bile hikâyesine bakılabilir. Ne dediler, o noktaya nasıl geldiler?

-Kırşehir’deki olaylarda kitabevinin yakılması ve saldırılar ikinci bir Madımak’ı anımsattı çoğunun zihninde. Bu olayların üst üste gelmesi “Ya sosyal medya olmasaydı?” da dedirtti…
Sosyal medya tek nefes alınacak yer. Hürriyet, kendisine yapılan saldırıyı oradan verdi. CNN Türk bunun canlı yayınını yapamadı. Bu olay İstanbul’da olduğu halde biz bunun haberini televizyondan değil, sosyal medyadan aldık. Doğu illerinde neler olup bittiğini de farkındaysanız gazeteciler giremediği için televizyondan, gazeteden değil, Twitter ve Facebook’tan öğreniyoruz. Sosyal medya olmasa daha vahim olurdu. Zaten bu yüzden yükleniyorlar. Korkuyu, tehdidi, hakareti buradan yayıp üstüne ‘Bakın sosyal medya provoke ediyor’ diyerek bu alanı da daraltmaya çalışıyorlar.

-Eğitimli provokatörlerin yanı sıra ciddi bir zekâ sorunu olanlara da dikkat çekiyorsunuz…
Kırşehir’deki kitabevini sahibi HDP’li diye yakmışlar ama adam Komünist Partili biri çıktı. HDP ile Komünist Parti’nin nasıl bir bağı olabilir? Alanya’da Kürt diye dövdükleri MHP’li çıktı. Ciddi bir zekâ sorunu var. (İkametgâhını Belçika’ya aldıran ve 2013’te Rusya vatandaşlığı alan) Fransız aktör Gerard Depardieu “Bu ülkede artık yaşamak istemiyorum.” diye açıklama yaptıktan sonra ülkenin tuhaf reaksiyon zincirinden nasibini aldı.  Saldırganlar, oyuncuyu Türkiye’den kovmaya başladı. “Zaten ne yaptı, ne faydası vardı? Cennet vatanımızı beğenmeyen defolup gitsin!” şeklinde. Aslında Fransa’yı kasteden oyuncuyu linç ettiler. Zekâ seviyesini bir kez daha görüyoruz. Zorla alıp eğitme noktasına geldiler.

HÜRRİYET, KOZA GRUBU’NA SALDIRIYI DOĞRU DÜZGÜN KINASAYDI…

-Ülke yangın yeri. Ama net bir itidal çağrısı yapılmıyor. Sebebi ‘Nasıl olsa işe yaramıyor’ düşüncesi mi?
Saldırgan ve provokatörler hükümet yanlısıysa bunlara hiçbir şey yapılmıyor. Bu da ne yazık ki kötü bir örnek oluşturuyor. Ne olursa olsun bu provokasyonlara karşı sivil çağrı yapmak gerekiyor. Mesaj bu yönde olmalı. Bütün ölenler bizim vatandaşımız. Biz bu ülkedeyiz ve burada yaşıyoruz. Barış çağrısı yapan isimlerin ön plana çıkarılması gerekiyor. CHP seçim sonrasında düşündüğümden daha pozitif duruyor. MHP’den çok ümitli değilim ama yine de Bahçeli’nin bir sağduyu çağrısı oldu. Türkiye’de sivil toplumlar küçük değil. Sendikasından cami derneklerine kadar çağrı yapmaları lazım. Ama öyle bir akıl tutulması var ki ‘barış’ dendiği zaman PKK’lı diye saldırıya uğruyorsunuz. Bu yüzden sindirilmiş, korkutulmuş bir sivil toplum olduğu için sesleri de çok yüksek çıkmıyor. Ama cesaret olmazsa da olmuyor, düzlüğe çıkılmıyor işte. Tam bir akıl tutulması var. Herkes kendi konumunu, küçücük iktidar alanlarını kaybetme korkusundan ses çıkarmıyor. Görünen o ki insanlar kaybetmek istemiyor. O yüzden çok korkak davranıyorlar. Ama susunca da kaybettiklerinin farkında değiller. Toplumsal huzuru, güveni, birlikte yaşamayı, yaşama sevincini kaybediyorsunuz. Adım adım yaşam alanı tüketiliyor.  Bir gün bir sanatçı, diğer gün bir gazeteci işten atılıyor. Bu büyük bir korku sarmalı, her geçen gün bir başkasını içine alıyor. Biat etmediğin sürece seni de içine alacak. O yüzden boşuna korkuluyor. Bu yüzden itidal çağrısı da yapılmıyor. Çekirdek çitleyip izliyor herkes olan biteni. Koza Grubu’na yapılan baskını Hürriyet önce doğru düzgün kınamadı bile. Ne oldu? Kendisi de ikince kez saldırıya uğradı. Sistem bu bölünmüşlüğü kullanıyor. Oysa Doğan Grubu ilk günden tepkisini daha yüksek sesle ortaya koysaydı, birlikte hareket etseydi daha farklı olabilirdi.

ONLINE HAYATINIZDAKİ İTİBAR DAHA ÖNEMLİ  

-Provokatörlere, şiddeti körükleyen, sinir uçlarına dokunanlara karşı nasıl bir duruş sergilenmeli?
İnsanın elbette ki gördüğü, okuduğu şeyden dolayı morali bozuluyor. Ama bence ne olursa olsun evrensel değerleri korumak lazım. Belli bir rasyonaliteyi aşmamak, şiddete teşvik etmemek gerekiyor. Ortalama bir kullanıcı olarak şiddetin genelde sonuç getirmediğini biliyorum. Doğrudan hakaret ve küfür yağdıran, polemiğe girmek için tutulan paralı-parasız provokatörleri engelleyip geçmeli. Çok muhatap almamak daha sağlıklı. Doğrulama mutlaka yapılmalı. Emin olmadığımız şeyleri de paylaşabiliyoruz. Hata yapmak bu mecranın doğasında var ama yapıldığı zaman mutlaka düzeltmeli. Çok dikkatli olmak lazım. Kendi fikrinize yakın bir yalan haber olsa ve işinize gelse bile yaymayın. Offline hayatta itibar çok önemli de online hayatta önemli değil sanılıyor. Aksine online hayatınızdaki itibar daha önemli. İyi ya da kötü niyetli olarak itibarınız zedelenirse, bir daha toparlayamazsınız. O sebeple yazmadan önce derin bir nefes alıp yazacağınız şeyi düşünüp öyle yazın. Klavye şövalyesi olacaksanız bile buna değip değmediğini düşünerek yazın. Sözlerinizin yüz yüze konuşurken yaptığı ağırlığın aynısını yapacağını unutmayın. Normalde birinin yüzüne söyleyemeyecekseniz yazmayın.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>