Madımak’ı çözebilseydik, Gezi’yi de çözerdik

Madımak'ı çözebilseydik, Gezi'yi de çözerdik

TUĞBA KAPLAN

21 Temmuz 2013, Pazar

Alevi açılımı, iki yıl aradan sonra tekrar gündeme geldi. Din sosyoloğu Dr. Necdet Subaşı, 1. Alevi Açılımı’nın koordinatörü ve çalıştayların moderatörlüğünü yapan isim. Subaşı ile yeni başlayacak süreci ve  Alevi açılımındaki önemli hususları konuşmak için bir araya geldik.

Alevi açılımında yol almışken, çözüm nerede ve neden tıkandı?

O dönemki seçim kampanyaları, referandum süreci, çalıştayın ve nihai raporun siyaset erki özünde yeterli ölçüde değerlendirilememesine sebep oldu. Ülkenin atmosferi, konunun sıcağı sıcağına değerlendirilmesini engelledi. Ama bunda da bir hayır var. Bu süre zarfında Aleviler kendi içlerinde bir değerlendirme fırsatı yakaladı. Çalıştayın amacı uluorta bir söylemle sorunları konuşmak yerine, ne kadar sorun var, neye dayanıyor, nasıl çözülür gibi konulara odaklanmaktı. Ama bu atmosferde süreç zayıfladı. Pek çok Alevi çözümün dondurulduğunu iddia etti. Aslında öyle bir şey söz konusu değil. Süreç yeni mayalanmaya başladı. Devlet ilk kez Alevilikle yüzleşmeye başladı. Tabii bunun da bir bedeli var.

Yoksa geçen bu iki yıl, devletin sorunu hazmetme süreci miydi?

Devlet bir yerlerinin ağrıdığından haberdardı. Çalıştaylar devlete sorunlu bölgelerini gösterdi. Bundan sonra yapılacak şey hiç de lokal olmayan bu sorunu daha bütüncül ve kapsamlı şekilde çözmeye çalışmak. Geçtiğimiz günlerde alınan ‘soruna kaldığı yerden devam etme’ kararı oldukça yerinde. Eğer yeni bir noktadan yeni bir başlangıç yapılacak olsaydı, bu sorunu atlamaya sebep olurdu. Uzun vadede çözülecek şeyler bir tarafa, kısa vadede Alevi hissiyatını yükselten, acıtan sorunlar inşallah ortadan kaldırılır.

Aleviler açılıma, onları ‘doğru İslam’a çağırma’ ya da ‘Sünni inancı’ dayatma şeklinde algıladığı için güvenmiyor olabilir mi?

Başlangıçta bu tür kaygıların olması doğal. Bir gün devlet kalkıp sizi dinleyeceğim diyor. Şimdiye kadar böyle bir pratiği olmayan devletin bu rahatlığı, kendi yağında kavrulmayı başarmış bir topluluğu tedirgin  edebilir. Ancak bu tedirginlik kısa sürede ortadan kalktı. Son çalıştaya kadar Alevilerin bütün grupları yer aldı. Dışlanmışlık, incinmişlik duygusunu ortadan kaldırmak ilk öncelikti. Bugün herhangi bir toplumsal beklentisi olmayan Alevi, kendini dışlanmış hissediyorsa bunun sorumlusu bizleriz. Yaşanan acıların sorgulanması, kullanılan dil, karşılıklı empati, biz ve öteki kavramının tarihin çöp sepetine atılması, acısı olan bu insanları da süreci de rahatlatabilir. Ama ne yazık ki siyaset, daha pratik ve ses getiren adımlar atılmasını gerektiriyor.

İran, Almanya gibi ülkelerin Alevilere olan ilgisini yadırgamıyorum

3. köprüye Yavuz Sultan Selim ismi verilmesi, çözümü siyasete kurban mı etti? Bu isim olmasa da olur muydu?

Türkiye’de ortalama bir Sünni Müslüman’ın Yavuz Sultan Selim’e atfettiği şey, Alevilerin onda gördüğü şey değil. Alevilerin tiranlık, gaddarlık, zalimlik, katliamcı diye tanımladığı Yavuz, Sünni Müslümanların bu özellikleriyle bildiği, takdir ettiği bir şahsiyet değil. Sünni Müslümanların gözünde Yavuz Sultan Selim, Müslüman toplumların dağınıklığını gideren, İslam ümmetini bir araya getiren tarihsel bir figür. Taraflardan birinin başka, diğerinin daha başka tanımladığı bir isimden bahsediyoruz. Bu toplum nasıl oldu da birbirine yüzde yüz zıt bir isim etrafında saflaşmayı başardı? Bunlar kolay konular değil. Yüksek insanlık kriterleriyle konuşulması gereken şeyler.

Birtakım örgütlerin Alevilere yönelik özel bir taban çalışması yürüttüğü biliniyor.

Bunlar söylenebilir. Ama niye bu insanlar kışkırtılıyor ya da bunlar üzerinden oyun oynanıyor onu düşünmek lazım. Devlet tek tek bir failin arkasındaki gücü sorgulayabilir. Ama daha derinlerde şunu sorgulaması lazım: ‘Acaba vatandaşımı her türlü provokasyona alet olma potansiyelinden koruyacak neler yapabilirim?’ Bunun için iyi niyetlerin, yüksek ideal ve hassasiyetlerin sömürülmesine, istismar edilmesine izin vermemek lazım. Vatandaşlara ve devlete düşen görevler var.

İran, Almanya gibi ülkelerin Alevilere olan özel ilgisinin sebebi ne sizce?

Bu ilgiyi yadırgamıyorum. Herhangi bir ülkenin kendi çıkarı için siyasal, sosyolojik yatırım yapmasını hiç yadırgamam. Evet zarif olmayan, diplomatik bir dille hiç hoş karşılanmayan bir durum. Ama uluslararası ilişkilerde güç peşinde olan ülkeler güçlerini derinleştirmek için bireysel ölçekte planlama yaparlar. Ülkeyi karıştırıp mayınlı alanlar üretirler. Çekişme zeminlerini canlı tutarlar, ülkenin hassas hikâyelerini sürekli kaşırlar. Bunlar çok normal. Normal derken makul ve kabul edilebilir anlamında söylemiyorum. Ama uluslararası konseptte bu tür şeyler var. Bu ülkede eğer vatandaşlarınızla aranızdaki ilişkiyi ahlaki, duygusal ve hukuki bir teminata bağlamıyorsanız birlikte yaşam çerçevesi oluşmaz.

Avrupa ve Türkiye’deki Alevilerden gelen talepler farklı. Çözüm için kimi muhatap alıyorsunuz?

Devlet bu niyetinde samimi olduğunu gösterdiğinde karşısında dağınık gibi görünen unsurlar belli bir çerçevede bir araya gelecek. Muhataplarımızı tek tip belli bir konsepte getirme çabası ezici ve acıtıcı bir şey. Aleviler kendi içinde doğaları gereği parçalı olabilirler. Ya da gelişen süreçte parçalanmaya itilmiş olabilirler. Bize düşen, bu parçaların ahlaki temelini sorgulamak değil.

Devletten başka Alevi sorununda tarafları tatmin edecek yapı yok

Alevilerin bütün bu sorunları konuşabilecekleri legal bir zemin var mı?

Aslında Türkiye’de herhangi bir inanç grubunun legal bir zemini yok. Türkiye’nin kendine özgü laiklik siyaseti, vatandaşlarını hangi ölçüde dikkate alacağı konusunda derin boşluklar oluşturuyor.

Alevi sorununun Kürt sorunundan daha zor olduğu söyleniyor. Sizce sebebi ne?

Çünkü Kürt sorunu yapay bir sorun. Ulus devlet gruplarının sebep olduğu modern anlamda çakma bir sorun. Devlet bu konudaki kontrol mekanizmalarına müdahale etti. Ama Alevilik sorununun tarihlendirilmesi çok derinlere gidiyor. Bugün bir Alevi kendi acılarını sıralarken Kerbela’ya kadar gidiyor. Yeri geldiğinde sizi Yezid ya da Kuyucu Murat Paşa ilan edebiliyor. Böyle acı bir hikâye var. Yanlış ya da kurgu değil bu hikâye ancak tarih boyunca merkezden dışarıda tutulmuş, bu grubun bu hissiyatını anlayışla karşılamalı. Biz bunları kendi kodlarımızdan başka bir yerde, başka bir coğrafyada çözemeyiz. Bu işi evde konuşup evde çözüp balkona beraber çıkılacak.

Fethullah Gülen Hocaefendi ‘cami ve cemevi bir arada olsun’ tavsiyesinde bulundu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz ve çözüm adına bu tavsiyenin sırrı sizce ne?

Fethullah Gülen Hoca’nın Aleviler devlet, Sünniler ya da toplumun diğer üniteleri arasındaki yakınlığı kurtarma, onarma  ve düzeltme çabalarını herkes biliyor. Cami ve cemevi önerisi de tartışma literatürüne bir katkı. Bugün aklı başında herkes ele güne rezil olmadan bu sorunlarla yaşamayı değil, aşmayı göze alan iradeye sahip olmamız gerektiğini söylüyor. Bu konudaki öneriler nereden gelirse gelsin, toplumsal barışı sağlamaya yönelik akılcı ne kadar öneri varsa kulak kabartılmalı. Kriz zamanlarında burnumuzun dikine gitme lüksümüz yok. Krizden çıkabilecek önerilere açık ve kararlı olmalı. Karar verip pazarlık ya da polemik konusu yapmadan çözmek gerekiyor. Çünkü bu ülke bizim bahçemiz ve korumalıyız.

Cemevlerinin ne olup olmadığına neden devlet karar veriyor?  Birileri ‘cemevi benim ibadethanem’ diyorsa bu devleti neden bağlıyor?

Devletin karar vermesi gereken bir durum değil. İnanç yapıları hakkında görüş bildirmek, hakemlik yapmak zorunda değil. Ama gelinen süreçler Alevilerin ne olacağı, Alevi kimliğinin nasıl korunup ihya edileceği konusunda devlete düşen görevler olduğu görülüyor. Aslında bu görev devlete düşmemeliydi. Ama bugün devletten başka bu sorunda söz alabilecek tarafları tatmin edecek bir yapı yok. Cemevlerini gizemli bir mekan gibi algılamayı bırakıp statüsünü belirlemek gerekiyor. Devlet bunun hukuki statüsünü belirledikten sonra içinin ne olacağı konusu Alevileri ilgilendirir.

PKK’daki değişiklik Alevilere mesaj

KCK’nın başına eşbaşkan olarak Bese Hozat kod adlı Dersimli Hülya Oran’ın atanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Öcalan’ın Nevruz mesajındaki İslam birliği vurgusuyla ilgili olabilir mi?

İslam kardeşliği vurgusu Alevilerde müthiş bir rahatsızlığa sebep oldu. Çünkü onlar Öcalan devletle müzakere sürecinde Alevilere de atıfta bulunsun istedi. Ama bulunmadı. Bu kez çağdaş Alevi aktörler süreci açıklamaya başladı. İdris-i Bitlisi olayına kadar gidildi. “Yavuz Alevileri kırmak için Bitlisi ile anlaştı. Şimdi yeni Bitlisi Abdullah Öcalan.” eleştirileri oldu. Hatta o dönem BDP Tunceli il başkanı istifa etti. PKK’nın içinde Alevi olan Kürt, Zaza gruplar rahatsız oldu. Ama bu yönetim değişikliği Alevilerle Sünni Kürtler arasındaki çelişkili ilişkiyi düzeltecek bir adım oldu.

Sivas, Çorum, Maraş ve Başbağlar gibi olaylara yönelik bir araştırma komisyonu kurulması çözüm adına önemli bir adım olur mu?

Tabii ki. Yeni oluşturulacak çalıştayda bu sorunların çözülmesi konusunda ne yapılabileceğine yönelik elbette adım atılmalı. Biz çalıştayda bu sorunlar nasıl kamuya taşınıyor, ihlaller, Alevi dedeleri, cemevleri statüsü, din dersleri konusunda söylenmesi gerekenleri, çözümleri raporladık. Şu an sorunun nasıl yumuşatılacağı konusunda ilgili taraflarla istişare edilmeli. Alevilerin zihinlerinde karanlık bir nokta gibi duran bu tarihi olayların aydınlatılması onları rahatlattığı kadar bu tür suçlamalarla kendini açıklamak zorunda kalan diğer toplulukları da rahatlatır. Gerçi ‘Madımak’ta ne oldu?’ sorusuna vatandaşı tatmin edecek bir cevap verilmedi. Diyelim Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da olanlar araştırıldı. Ne çıkacağı bilinmiyor. Sonuca göre Madımak’ın bir provokasyon olduğu ortaya çıktı. O zaman hepimize düşen ‘Nasıl bu provokasyona alet oldum?’ diye kendini sorgulamak olmalı. Zaten Madımak’ı çözebilseydik, Gezi’yi de çözebilirdik.

Tunceli’nin Dersim olarak değişmesi ve Sabiha Gökçen Havaalanı isminin de değişmesi talepleri var. Yeni dönemde Nevşehir ve Tunceli’ye açılacak üniversitelere Pir Sultan Abdal ve Hacı Bektaş Veli isimleri verilmesi de iddialar arasında. Bütün bu adımlar da Alevileri rahatlatır mı?

Eğer iddialar, kaygılar, suçlamalar bu objeler üzerinden sürdürülüyorsa, rahatlatır. Ama bununla hiçbir şey bitmez.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>