AK Parti’den istifa ettiğim günden beri havada karada denizde rahat yok

AK Parti'den istifa ettiğim günden beri havada karada denizde rahat yok

TUĞBA KAPLAN

20 Nisan 2014, Pazar

AK Parti’den istifa eden milletvekili Muhammed Çetin, istifa ettiği günden bu yana THY’nin kendisine karşı koyduğu ambargolarla gündeme geliyor. Çetin, uçaktan indirilme krizini, nasıl milletvekili olduğunu ve istifa kararını nasıl aldığını anlattı.

Son yaşan olaylardan sonra THY size uçak bileti satmama kararı aldı. Bu karar için ne diyorsunuz? 

THY’de yaşadığım olaylar tam olarak politik ayrımcılık. Anayasaya aykırı ayrımcılık yapılıyor. Türkiye’de güçlünün, güçlü olduğunu göstermesi lazım. Birtakım bahanelerin arkasına saklanması lazım. Dolayısıyla  diş geçirme operasyonu devam ediyor. Ya onların dişi kırılacak ya da bizim canımız yanacak.  Bu konuda nefret suçu ve ayrımcılıktan, hakaretten, defalarca mağdur edip, asılsız açıklamalarla itibar zedelemekten THY’ye ve Hamdi Topçu’ya dava açtım.

Onlar da sizin THY’nin itibarını zedelediğini düşünüyor…

Bunu kabul etmiyorum. AK partiden istifa ettiğimden beri adeta havada, karada, denizde rahat yok. Önce Başbakan  ‘tuzluk’  olarak nitelendirdi. Sonra uzak yakın fark etmeksizin bütün uçuşlarımda hep haksız muamele gördüm. Mesela 18 Şubat 2014’te İstanbul’dan Ankara’ya gitmek için bilet aldım. Uçağın hareket saatinden evvel daha önce defalarca yapmış olduğum ‘upgrade’ ( Uçuş Sınıfı Yükseltme ) işlemini yapmak istedim. Ama yanımda bulunan diğer yolcuların işlemi yapıldığı halde sistemde hata olduğu gerekçesiyle benim işlemim gerçekleştirilmedi. Ve bu bir kez de olmadı.

Uçak krizi yeni değil yani? 

Değil elbette.  Ben ne zaman upgrade yapmak istesem bir engel çıkarttılar. Neredeyse 10-15 uçuşumda hep bu muameleye maruz kaldım. Uçağa beraber bindiğimiz MHP’li CHP’li vekil arkadaşlar olaya itiraz ettiğinde ben daha fazla sorun çıkmasın diye sessiz kalıp, uçağın arkasında oturdum.

Pakistan uçuşunuzda yine olaylı bir şekilde basına yansıdı.

21 Şubat 2014 tarihinde Pakistan’a bilet aldım. Upgrade işlemini yaptırdım ve uçaktaki koltuk durumu müsait olduğu halde işlemim iptal edildi. Ekonomi sınıfında seyahat edebileceğimi söylediler. ‘Business’ diye tabir edilen daha üst sınıf koltukların boş olduğunu gördüm. Geçiş yapıp yapamayacağımı sordum. Pilotlarla yaptığım görüşme neticesinde ilgili yerdeki bir koltuğa geçtim ve ekonomi sınıfındaki koltuğuma da başka bir yolcu alındı. Herhangi bir sorun yaşanmadığı halde uçak havalanmak üzereyken durduruldu ve bana önce eski yerime geçmem söylendi. Sebebini öğrenmek istediğimde ise uçaktan inmek istediğim şeklinde bir anons yapıldı. Görevliler gelip, valizimin uçaktan indirildiğini, benim de uçaktan ayrılmam gerektiğini bildirdi. Uçaktan ayrılmamı gerektiren bir durum olmadığı için inmemekte ısrar ettim ve İslamabad’a gittim. Ama valizim İstanbul’da bırakıldığı için iki gün sonra getirildi. Dönüşüm de olaylı oldu. 27 Şubat’ta döneceğim zaman hiçbir şekilde upgrade talebim olmadığı halde herhangi bir gerekçe sunulmadan almış olduğum biletle uçağa binemeyeceğimi, yeniden bilet almam gerektiğini söylediler. Bu kez sistem adıma bilet vermediği için, nakit para ödeme karşılığında elle bilet yazıldı. Yani uçuşlarımın hiçbirinde benim bizzat suçlu olduğum bir hadise yok.

İkinci kez uçaktan indirilme hadisesi Chicago’ya giderken oldu. Ekonomi sınıfından,  business sınıfa geçiş yapılamayacağı, sorumluluğun siz de olduğu söyleniyor. Ya da bir daha THY’ye binmeseydi deniyor. Bu iddialar için ne diyorsunuz?

Normal şartlarda olsa bu kadar olaydan sonra binmezdim ama bir grup milletvekili arkadaş THY ile gitmek istedi. Ben de onlardan ayrı uçamazdım. Bana business class vermedikleri için ekonomiden aldım. Bir arkadaşım da benimle yer değiştirebileceğini söyledi.  Pilota, uçuş sorumlularına bilgi verip değişiklik yapmak için izin aldı. Tamam dediler. Ben geçtim ve biri gelip ‘Burası benim yerim’ dedi. Meğer bileti tekrar satmışlar. Ben de itiraz ettim. Bilet ikinci kez satıldıysa sorumlularıyla görüşülmesi gerektiğini söyledim. Hemen uçuş memuresi geldi. Uluslararası uçuş emniyetini engellediğim için polis çağırıp çıkartacaklarını söylediler. Birincisi polisiye bir vaka yok, ikincisi polisin beni tutuklaması için meclis kararı olmalı. Ve daha sonra uçuş tehlikesi oluşturduğuma dair İngilizce anons yapılması beni tahrik etti. THY bana karşı siyasi ve ideolojik tavır takınıyor. Politik ayrımcılık var bunun ardında. Bu tarz yıldırma politikalarıyla benimle beraber arkadan gelecek herkese ‘Patron kim? Kural kaide tanıma, kapıyı kırın girin alın, mahkeme şart değil, biz sonra hallederiz, bunlara su bile vermeyin, bunlar beni nasıl tenkit eder’ mantığı var ya, onun tezahürü.

Bu politik ayrımcılık sadece size karşı mı yapılıyor?

Hayır, elbette AK partiyi eleştiren herkese. Bütün mesele ‘AK parti kararmıştır’ demem ve Gülen hareketine duyduğum sempati.  Bana diş geçirirlerse, bunun devamı gelecek. Ben çıkmaz sokağın başında bir paratoner gibi bütün şimşekleri üzerime çekiyorum. Diplomatik pasaportum ve dokunulmazlığım var. Bir devlet adamına karşı yapılan bu muameleyi açıklayacak mantıklı bir gerekçe yok. Ben terör faaliyetinde bulunmadım bir yeri yakmadım bombalamadım. Eskiden polis ya da askerle çatışmadım.  Hiçbir yargılanmam yok. Oysa böyle olup parasını bastırıp business uçanlar var. Bu ayrımcılık değil mi?  Bu yurt dışında tacize giriyor. Benim üzerimden ‘size hayatı dar ederim. Uçamazsınız bile.’ mesajı verilmeye çalışılıyor. Bir kurban lazım, o da benim. Bu sebeple mesele uçuş meselesi değil. Mesele tamamen diş geçirme.

Yolsuzluk karşısında duruyor olmanız da bu saldırıların artmasını tetikledi mi?

Tam olarak böyle.  Ama ben helal süt emmiş, hakkı savunan insanlar olduğuna inanıyorum ve o insanların bu pislikleri ortaya çıkaracağına inanıyorum. Camiadan diye sürülen hâkim ve savcıların hiçbiri herkes emin olsun camiayla ilişkisi olmayan insanlardı. Zaten yerlerine kim gelirse gelsin her gün yeni bir yolsuzluk görüyor. Köprüden, villadan, yoldan, havaalanından çıkıyor. Bunlar bilinmiyor muydu biliniyordu.

Peki, neden sustunuz biliyorsanız?

Belki vazgeçerler, bir ihtimal düzeltiriz, istikrar sürsün diye susuldu. Ama hiçbir iktidar milleti bunlar kadar aptal yerine koymamıştı. O yüzden bu ne camianın ne bizim meselemiz. Bu milletin meselesi ve hesabını soracaktır. Fakat bunun çatışma olmadan barış ve huzur içerisinde olması lazım. Ama bu iktidar tam tersi şekilde bir politika izliyor. Çünkü bu pisliği sadece çatışmayla temizleyeceğini düşünüyor. Ama biz kesinlikle bu oyuna alet olmayız.

Vekil olmamı AK parti istedi

Siz başarılı üniversitelerde görev yapan bir akademisyenken, bir anda isminizi milletvekili olarak duyduk. Vekil olma talebiniz var mıydı?

Benim öyle bir talebim olmadı. Ben vekil olmak isteseydim partiye önceden kaydım olurdu. Ayrıca ben formu bile kendim doldurmadım. Kendileri doldurdular vekillik formunu. Hatta bir fotoğrafım bile yok. Gençlik fotoğrafımı kullanmışlar. Vekil olmak istesem 17 yaşında tişörtlü fotoğraf mı kullanırım. Kaldı ki bundan öncesinden Çankaya’dan Orta Asya hususunda Abdullah Gül’e müsteşar olmam teklif edildi. Siyasi bir talebim olsaydı, önce onu kabul ederdim zaten. Herkesin vekil olmak için kart bastırdığı dönem. Başbakan bizi yemeğe çağırmış, İlhan Bey gitti, ben gitmedim. Zaten yurt dışındaydım.  Sonra Ankara’ya bir üniversite toplantısı için gittiğimde öğrendim vekil yapılacağımı. Parti adına bir sürü telefon aldım, hadi gelin Başbakanla tanışın vekil olmanızı çok istiyor başbakan diye kapımı aşındırdılar vekil olana kadar. Ben de gerçekten acaba memleketimizin ilişkilerinin düzelmesi adına katkımız olur mu, gerçekten bizim faydalı olacağımızı düşünüyorlar diye kabul ettim.  Geldiğimde de ‘Ben camianın adamı değilim, camia adına iş takip etmek gibi bir amaçla gelmedim. Ben AK parti milletvekiliyim. Vazife verirseniz yaparım, vermezseniz de ses çıkaramam beklerim.’ dedim Başbakan’a ve diğer parti yetkililerine.

“Zaten varlığı yokluğu belli değildi. 3 yılda bir öneri bile sunmadı.” diyenler de oldu…

Vekillik kürsüye çıkıp tantana yapmak değil ki. Benim Dış işlerinde konuşmam var açıp bakabilirler. Hatta Ahmet Davutoğlu ‘ Muhammed Bey sizin gibi bir değeri göremedik. 5 dakika çok az sizin konuşmanız için. Keşke daha çok süre verseydik.” dedi. Kaldı ki, ayladır telefonlarımıza hep mesaj gönderdiler ‘Şu hususlarda şu isimler dışında kimse konuşmayacak. Hatta basına mülakat bile verilmeyecek.’ diye. Ben partinin dediğine itaat ettim. Ayrıca NATO toplantılarında gerek ülkeyi gerek İslam dinini, Müslümanların haklarını savunma adına çalıştım, uluslararası toplantılarda. Bazı ithamlarda bulunanlar,  mecliste işlerin gerçekten nasıl yürüdüğünü bilmiyor. ‘Biz seni vekil seçtik hadi konuş.’ demekle vekil çıkıp konuşamıyor. Yükselmek istediği için, kendini ön planda gösterenlerden ayrıca bizim konuşmamıza fırsat kalmıyor. En benim ne de istifa eden arkadaşlarımın ön planda olma yükselme gibi talepleri yok.

Partide bulunduğunuz sürede camiaya yakınlığınızdan dolayı tavır alan oldu mu?

Baştan sona bu biliniyordu. Hatta vekil tanıtım toplantılarında ‘okyanus ötesinden gelen, bilmem ne kadar değerli sayın…’ diye takdim ediliyordum. Vatandaş da gelip hizmet hareketini ne kadar sevdiğini, Hocaefendi’nin zühtünü, takvasını, ilmini vs anlatıyordu. Bundan rahatsız olan Milli Görüş çizgisinden gelenler rahatsızdı. Hep mesafeliydiler ve selamlarında da tebessümlerinde de samimi değildiler. İslam’ın selamını verdiğimizde de almadılar. Hiç kimseyle bir problemimiz yoktu.  Tam tersine daha sıkı ilişki kurup, çoluğunu çocuğunu okullarda dershanelerde okuması için indirim istemeye geliyorlardı. Kimisi gazetede TV’de yeğenlerinin çalışması için ricada bulunuyordu. ‘Siz arayın bizim araya girmemiz doğru olmaz.’ dediğimizde,’ Sizin aramanız daha etkili olur.’ diyorlardı.

‘Bunların hocasına bu kadar hakaret ediyorum, niye istifa etmiyorlar’

İstifa emrini Fetullah Gülen Hocaefendi’nin verdiği iddialarına karşı cevabınız nedir?

Bunları diyenler ne Hocaefendiyi ne camiayı ne de bu işlerin nasıl olduğunu bilmiyor. Hocaefendi hiçbir zaman insanın özgür iradesine isteğine müdahale etmez. Kimsenin ramına aleyhine bir şey istemez. İnsanlar kendileri karar verir.  İstifa etmemiz için şartlar o kadar olgunlaşmıştı ki, Başbakan savurmaların hakaretlerin bini bir gittiğinde ‘AK Parti içinde sakın istifa etmeyin. Herkes gitse de siz gitmeyin.’ Şeklinde bir yoğun ilgi ve baskı vardı. En son istifa edenlerden biri olarak, bunların gelip geçici olduğunu, AK parti adına bunun bir siyasi intihar olmadığını, yanlış bir bilgilendirme olduğunu düşünüyordum. İstisnasız her gün grup başkanvekili ve diğer arkadaşlarla bir art niyet olup olmadığını konuşuyorduk. Hatta grup başkanvekili Mustafa Elitaş başbakandan bana teşekkür getirdi istifa etmediğim, istifa eden vekiller gibi sosyal medyada ileri geri konuşmadığım için. ‘Ne de olsa akıllı adam, profesör eğitimli’ demiş. İşler iyice haddini aşınca ben milletvekilliğinden de istifa etmek istedim. Durumu Hocaefendi’ye ileten arkadaşlar, ‘siz AK partiye söz verdiniz, sizle alakalı bir husus yok. Vazifenize devam edin’ cevabını aldı. Aradan çok zaman geçmeden bu kez Başbakan’dan  ‘Ben bunların hocasına bu kadar hakaret ediyorum, niye istifa etmiyorlar.’ haberi geliyor. Biz de buna cevaben hiçbir art niyetimiz olmadığını, yeni oluşum kurma gibi bir girişimimiz olmadığını, partiyi bölmeyeceğimizi, yeni partide kurmayacağımızı söyledik. Sonra da kendi istek ve irademizle ayrıldık. O kadar kaldıysak ve konuşmadıysak da Hocaefendi’ye dua etsinler.

AK partiden istifa ederken, milletvekilliğinden neden istifa etmediniz?

Hocaefendi ve camia hakkında bu kadar tezvirat varken, casus terör örgütü denirken, uçakla başlayan hadisenin daha şiddetlileriyle üzerimize gelmesiler diye.  Bu bir boyutu, bir diğer boyutu ve en önemlisi bence, ‘Sıkıyorsa vekillikten de istifa etsin’ diyenler farklı bir ses olmasın, yaptıklarını, aldıkları kararı başkaları görmesin, yolsuzlukları kimse bilmesin diyenler yani rahatça at koşturmak isteyenler. Yani basit siyasi mülahazalarda bulunanlar. Ayrıca biz partiden istifa eden ve bağımsız vekil olarak kalan tarihte ilk biz değiliz ki.

Bağımsız vekil olarak kalmaya devam mı edeceksiniz?

Milletin beni seçtiği süre zarfında kalırım. Başka bir siyasi mülahazam, talebimi beklentim yok.

Aileniz nasıl bakıyor olan bitene?

Ailem İstanbul’da eşim Türkmen asıllı. 12 yaşında ve 5 yaşında iki oğlum var. Şaşkınlıkla izliyorlar. Mümkün mertebe onları politize etmemeye, bu tarz siyasi söylemlerden uzak tutmaya çalışıyorum. Oğluma ‘Senin baban dönek’ diyenler oluyormuş. Ben de teröre faaliyetinde bulunmadığımızı, bir yere bomba koyup uçurmadığımızı, çalmadığımızı bunların çirkin siyasi meseleler olduğunu ve büyüyünce, isterse daha detaylı konuşacağımızı söyledim. Oğlum ‘Baba bunlar o zaman kafayı sıyırmış’ diye cevap verdi. Cevap burada bence.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>