Çözüm Sürecinde Neleri yapmamak lazım?

neler

Hüsranla sonuçlanan Habur olayı ve Oslo görüşmelerinin ardından, şimdilerde yapılan İmralı müzakereleri, terörün bitmesi için bir umut oldu. Geçmişteki hataların gölgesinde gerçekleştirilen bu müzakerelerin nasıl sonuçlanacağı merak konusu. Bakalım bu kez hatalardan çıkarılan dersler doğrultusunda nasıl bir rota izlenecek? Dikkat edilmesi gereken noktalar neler?

TUĞBA KAPLAN 13 Ocak 2013

Sekteye uğrayan Oslo görüşmelerinden sonra, müzakerenin yeni adresi İmralı oldu. Hükümet yetkilileri ve MİT, İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmeye başladı. Süreç başladığından beri, kendisini konunun uzmanı görenler, katkısı olsun olmasın müzakereye dair konuşuyor, yazıyor. Elbette konuşulması, yazılması abes değil. Ama bu tartışmaların gölgesinde bazı önemli noktalar göz ardı edilebiliyor. Bir önceki müzakerelere bakıldığında ne gibi hataların başarısızlığı getirdiği tam tartışılmadı. Habur’un amacının dışına çıktığı ve sabote edildiği aşikâr. Peki yapılan hataların tekrarlanmaması için yeni dönemde ne tür dersler çıkarılması gerekiyor?

Öcalan, terörü bitirmek için yeterli olmayabilir

Prof. Dr. Sedat Laçiner (Onsekiz Mart Üniv. Rektörü): “Önceki süreçte sahadaki dengelere bakılmadı, yol emniyeti alınmadı. neler-lacinerPKK’nın şehirlere bomba, patlayıcı taşıdığı, büyük saldırılar için yığınak yaptığı bilindiği halde görüşmeler yapıldı. Bir yönüyle sahada inisiyatif örgütteydi. Silahın alternatifini konuşmak gibi bir algı vardı, bu da doğru değildi. En önemlisi, görüşmelerden ne murad ediliyor, o bile belli değildi. Habur başlı başına bir felaketti. Başarısızlığın bir nedeni de PKK ile İmralı arasındaki fark oldu. PKK barışmak değil, elinden geldiğince bu tür süreçleri istismar etmek, bundan faydalanmak istiyor. BDP ise belirleyici olmaktan çok etkisiz eleman gibi. Oslo ve Habur’dan farklı olarak bugün çevre güvenliği az çok sağlanmış durumda. PKK sahada ciddi anlamda zorlanıyor. Son 6 ayda büyük darbeler yediler ve güvenlik güçlerinin sahadaki dağılımı her geçen gün daha iyiye gidiyor. Doğru olan da budur. Yurtdışında ETA, IRA ve FARC örgütleriyle masada müzakereler sürerken, sahada mücadeleye devam edildiğini biliyoruz. Ayrıca süreç boyunca gevşeme, ağır kayıplar verdirir. Şu anki süreçte devletin belirleyici olması, inisiyatifin devlete geçmiş olması öncekilere göre büyük fark. Öcalan’ın etkisi kitleler üzerinde büyük, ama silahlı militan an gelir başındaki adamı bile dinlemez. Sürece bir yerinden belki Kandil de girmiştir.”

‘Savaş devam etsin’ diyenler yine sahneye çıkacak

Ümit Fırat (Yazar): “Oslo süreci AK Parti hükümeti için bir ilkti. Hükümet, devlet kurumları üzerinde etkin bir pozisyona sahip neler-umitdeğildi. Bunun sonucu olarak yeterince cesaretli adımlar atamıyordu ve sanırım bütün bunlardan dolayı da taraflar arasında yeterli bir güven ilişkisi yoktu. Habur olayı her iki tarafın da kabul ettiği gibi iyi organize edilememişti. Habur’dan gelen PKK’li militanlar, gerilla kıyafetleriyle ve adeta savaştan dönen muzaffer generaller gibi karşılandı. İşin aslında bir uzlaşma ve çatışmasızlık sürecinin inşası olduğu unutulup, adeta bir savaşın galiplerinin yaptığı şenliklere dönüştürüldü. Bugün İmralı görüşmeleri olarak anılan ve Oslo’dan farklı olarak açık bir şekilde sürdürülen temas ve müzakereler, geçmiş süreçlerden dersler alınmış, onların benzeri veya devamı değil yeni bir süreç gibi görünüyor. Bu savaşın sadece PKK’yi yönetenler veya Abdullah Öcalan’ın tercihi ile kısa bir anda sona ereceği düşünülmemeli. Ortada İran, Suriye, Irak gibi birtakım bölgesel güç odakları var; derin devlet yapıları var, savaş lobileri var vs. Bu nedenle bundan önceki iyiye gidiş süreçlerini kesintiye uğratmayı başaranlar yine sahneye çıkacaklardır.”

Çözüm gelmezse süreci yönetenler tasfiye olacak, barış umudu tükenecek

Prof. Dr. Hüseyin Yayman (Gazi Üniv. Öğretim Üyesi/Siyaset bilimci):“İmralı süreci bir anlamda ‘demokratik açılım’da neler-yaymanüçüncü faza karşılık geliyor. Demokratik açılımın birinci fazında ‘reformlar yapılacak ve millet muhatap alınacaktı’. Bu strateji işlemedi. PKK ve BDP reformları yok saydı ve şiddet yeniden başladı. Bunun üzerine strateji değişikliğine gidildi ve Oslo süreci başlatıldı. İkinci faz diyebileceğimiz Oslo sürecinde aktör sorunu Kandil ve Avrupa ile giderilmeye çalışıldı. Ancak Oslo süreci de Silvan saldırısıyla son buldu ve şiddet yeniden başladı. Üçüncü faz, yani İmralı sürecinde devlet kaygı eşiğini aşarak doğrudan Öcalan’la ‘şartlı görüşmelere’ başladı. Böylece reformlar kadar önemli olan ‘karşılıklı güven ve aktörlük’ meselesi şimdilik çözüldü. İmralı süreci önceki müzakere arayışlarından farklı parametreleri kapsıyor. Öncelikle taraflar hiçbir dönemde olmadıkları kadar realist. İkincisi görüşmeleri yürütenler tarihte görülmeyen bir risk almış durumda. Üçüncüsü, görüşmelerin şeffaf biçimde yürütülmesine karar verildi. Dördüncüsü ise ilk defa aracılar devreden çıkarıldı, doğrudan Öcalan’la görüşülüyor. Ankara’nın bu kez ne kadar kararlı olduğu ortada. Görüşmelerin bu kadar alenileşmesinden sonra çözüm gelmezse süreci yönetenlerin tasfiyesi yanında ‘umut tükenecek’.”

KCK tavizi verilmemeli

Doç. Dr. Süleyman Özeren (Polis Akademisi UTSAM Müdürü):“Hükümetin ‘terörle mücadele, siyasetle müzakere’ dediği neler-ozerendönemlerde BDP, topu taca atarak Kandil ve Öcalan’ı muhatap gösterdi. Hem BDP hem de Kandil tek muhatabın Öcalan olduğunu her defasında dile getirdi. Şimdilerde ise ilginçtir, Kandil kendileriyle ayrı görüşülmesini isterken BDP de ‘Süreçte biz de olmalıyız’ diyor. Öyle görünüyor ki, hiç kimse denklemde dışarıda kalmak istemiyor. Ya da kendilerinin olmadığı görüşmeleri meşru görmüyorlar. Diğer taraftan BDP, müzakere sürecinde KCK’yı meşrulaştırma ve muhatap alınır hale getirmeye çabalıyor. Daha da önemlisi, bu söylemler, operasyonlara kadar örgütün gelecek adına en önemli yatırımı olan KCK yapısının tekrar canlandırılması için kapı aralama girişimi. Daha önce bu yapı aracılığıyla hedefe ulaşmaya çalışan KCK-BDP-Öcalan üçlüsü, operasyonlarla açığa düştüler. KCK’ya yönelik operasyonlar bu ülkeyi bölünmeden kurtardı. BDP, görüşmelerdeki süreci KCK için can suyu yapmaya çalışıyor. Görüşmeler yapılırken güvenlik odaklı politikalar sürmeli. KCK yapısını tekrar inşa edebilecek zeminlerin oluşmasına müsaade edilmemeli.”

İyimserlik havası endişelendiriyor

Doç. Dr. Mahmut AKPINAR (Turgut Özal Üni. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler): “Silvan saldırısı ile örgüt hem neler-akpinarsüreci sabote etti hem de Oslo görüşmelerinin muhtevasını basına sızdırarak hükümeti zor durumda bıraktı. Bence bu tür görüşmelerde mesele çok yönlü düşünülmeli, muhtemel yol kazaları ve muhtemel sabotajlar dikkate alınıp ona göre tedbirler geliştirilmeli. İş şansa, örgütün keyfine veya örgüt içindeki bir kısım sabotajcıların inisiyatifine terk edilmemeli. Önceki müzakerelerde çok fazla Polyannacılık, iyimserlik vardı. Bu tür görüşmeler daha dikkatli ve temkinli yürütülmeli. Kesinleşmeden, net sonuçlar ortaya çıkmadan kamuoyuna, medyaya flaş açıklamalar yapılmamalı. PKK silah bıraktığında dahi soğutma çalışmaları uzun sürebilir. İngiltere, IRA örgütü silahsızlanmasına rağmen 5 yıl boyunca müzakereye devam etti.

Ayrıca örgütün taktik olarak ‘barış’ ilan edip kış aylarında geri çekilmesi, maalesef yıllardır devlet ve güvenlik güçlerini tuzağa düşüren bir oyun. Örgüte göre çok daha donanımlı ve avantajlı olduğu halde güvenlik birimleri her yıl aynı zokayı neden yuttu, neden kışın mücadeleyi sürdürerek örgüte baskın hale gelmeyi istemedi, bunlar sorgulanacak noktalar.”

Küçük adımlarla güven oluşturmak gerek

Mehmet Emin Aktar (Diyarbakır Eski Baro Başkanı): “Oslo sürecinin başarısızlığa uğramasının en önemli nedeni, neler-aktarsamimiyetsizlikti. Hükümet Kürt meselesini yeni yeni anlamaya başladığı dönemde diyalog ve müzakereye başladığını söylemek de mümkün. Sürecin gizlilikle yürütülmesi en önemli handikabı oluşturuyordu. Habur olayında asıl mesele, hadisenin topluma doğru anlatılamayışı. Her şeyden önemlisi Habur öncesi bu tür bir gelişme ilişkin hiçbir yasal düzenleme yapma ihtiyacı duyulmamış olması. Sürecin akamete uğramasının diğer bir nedeni de CHP’nin olayı sürekli gündemde tutması ve toplumda yıllar içinde oluşan algıyı tepkiye dönüştürmesi, bu da hükümetin tutum değiştirmesine neden oldu. DTP’nin inisiyatif alarak süreci yönetmemesi de diğer bir olumsuz faktördü. Oysa olay öncesi toplum hazırlanmış olsa, gerekli yasal düzenlemeler yapılmış olsa bugün Kürt meselesinde farklı adımların atılmasını tartışıyor olacaktık. Aşırı iyimserlik süreçte güçlüklerin ortaya çıkmasında toplumda güvensizliği derinleştirir. Yeni bir müzakere süreci için en önemli adım, ellerin tetikten çekilmesi. Diğer en önemli husus, karşılıklı pozitif bir dilin esas alınması. Tahkir edici, küçük ve hor gören bir dil, çözüm sürecinin gelişmesini engeller. Küçük adımlarla süreci ilerleterek karşılıklı güven oluşturmak, gelişebilecek provokatif olay ve eylemlere karşı kararlılığı yitirmemek gerek.”

[email protected]

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>