Müslüman entellektüeller ‘Kral Çıplak’ diyemedi

Prof. Dr. Yüksel Taşkın, AK Parti’nin İslAmcılığa nitelik ve güven anlamında ciddi zarar verdiğini düşünüyor. Ona göre, AK Parti yaptığı tercihlerle İslAm ve demokrasinin yan yana gelemeyeceği algısına sebep oldu.

Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi. ‘Milliyetçi Muhafazakâr Entelijansiya’ ve ‘AKP Devri: Türkiye Siyaseti, İslamcılık ve Arap Baharı’ isimli kitapları, yıllardır İslamcılık üzerine yaptığı akademik çalışmaları ve Taraf gazetesindeki yazılarıyla biliniyor. Söz konusu tartışma İslamcılık olunca onun da kapısını çaldık.

570576

Taşkın, AK Parti’nin İslamcılığa niteliksel yönden ve güven anlamında ciddi zarar verdiğini düşünüyor. Ona göre, AK Parti yaptığı tercihlerle İslam ve demokrasinin yan yana gelemeyeceği anlayışına sebep oldu. Ama yine de, İslamcıların demokrasi kültüründeki başarısızlığını İslam’a mal etmek, oryantalistlerin “İslam demokratik bir yönetim tarzı kuramaz” yanlışına düşmek olur. İslamcılık eğer hürriyetçilik, muhafazakârlık-demokratlık üzerinden bir yere evirilseydi, hem Türkiye hem de bölge rahatlardı.

-Ali Bulaç’ın başlattığı ‘devlet için çalışan ajan İslamcılar’ ve ‘İslamcılık öldü’ ekseninde dönen bir tartışma söz konusu. Siz bu tartışmaya dışarıdan bakınca ne görüyorsunuz?
Bir sosyal bilimci olarak, önemli bir sosyal değişim olduğunu görüyorum. İslamcı hareketleri öğrencilik yıllarımdan beri izlemeye çalışıyorum. Ciddi bir nitelik kaybı, kireçlenme var. Sosyal bilimci değil de vatandaş olarak baktığımda ise müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Ajanlık tartışmaları İslamcı cenahta ciddi bir sıkıntı olduğunu gösterir.  Fikrî tartışma zeminini öldürür. Bizim İran’a benzeyen bir tarafımız var, o da komploculuğumuz. Devletin içinde öteden beri bu tür eğilimler olduğu biliniyor.

-Düne kadar devleti eleştiren, İslamcılar için bir tabu olduğunu söyleyenlerin, bugün devletçi olmaları sizi şaşırtıyor mu?
Bir şaşırma payı var elbette. Bugün İslamcılık tartışmasına girenlere bakıyorum, herkes delikanlılığı kurtarma peşinde. Çoğu ne kadar saf İslamcı olduğunu, davayı satmadığını söylüyor. Dava kavramını dolaşıma sokan da Mehmet Metiner gibi isimler. “Yemyeşil şeriat, bembeyaz demokrasi” diye demokrasiye övgüler dizerken, dava uğruna lidere biat etmenin ne kadar yanlış olduğunu söylüyordu kitaplarında. Şimdi de dava uğruna lidere biat etmeyenleri eleştiriyor. Ciddi bir nitelik kaybı var. Bir kere devlet alanına karşı bir özerkliği olmalı siyaset alanının. Entelektüellerin de hem devlet hem siyaset alanına karşı özerkliği olmalı. Eleştiri yapabilme adına bu mesafenin korunması gerekiyor. Bunun kaybedildiğini görüyoruz.

-Bu nitelik kaybı devleti tanımamaktan mı kaynaklanıyor?
Tanımamaktan ve yüceltmekten. Siz çevreden geliyorsunuz ama devleti tanımıyorsunuz. İstihbaratçılar her zaman abartarak var olur. Güvenliği abartırlar. Bir süre sonra sizin şahsınıza suikastlar, partinize saldırılar olabileceği gibi bir kültür, istihbaratçıların siyasetçileri kuşattığı bir iklime dönüştü. Ama Erdoğan’ın bununla ilgili çok fazla savunma mekanizması yoktu. O yüzden kendi partisi de bir süre sonra dünyaya “Kuşatılmış durumdayız, kimseye güvenmemeliyiz” penceresinden bakmaya başladı. Ve devleti yönetirken tehdit altında olma duygusuyla hareket ettiler. Topluma, sivil topluma karşı güvensizlik gibi devlet kültürümüzün en olumsuz yönünü yeniden ürettiler. Bunun sebebi de iyi bir birikim ve entelektüel havuzun olmaması.

-İslamcı entelektüeller uyarı mekanizması geliştiremedi mi?
Muazzam bir güç birikimi yüzünden onlar da konformizmi tercih ettikleri için ‘kral çıplak’ diyemediler. Bunu diyebilecek çok az insan kaldı. Burada eleştiri yapanın hainlikle, ajanlıkla anılması direkt devreye giriyor.

-İslamcıların devlete talip olması ya da devlet tarafından kullanılması İslamcılığın doğasında mı var?
Bu tuzağa düşmemek lazım. “İslam demokratik bir yönetim tarzı kuramaz” anlamı çıkar ki, o da oryantalistlerin yanlışıdır. İslamcıların demokrasi kültüründe başarısız olmasının sebebi, Soğuk Savaş kültürünün sağcılığıyla devam etmeleri. Bunu İslam’a mal etmemek lazım. Milliyetçi-muhafazakâr çizginin olumsuz taraflarını devraldılar bana göre. Buraya dair bir itirazları vardı İslamcıların ama yine onun dümen suyunda hareket etmeye başladılar. Bütün bu tartışmalara, aslında AK Parti’nin İslamcılık ile merkez sağı sentezleyememesi yol açtı. Yani muhafazakâr demokrat olamaması. Eğer muhafazakâr demokrat olsaydı, bunun için taviz verilseydi, toplumun diğer kesimlerine de bir alan açabilirdi. Bunu başaramamasının çok fazla olumsuz sonucu ortaya çıktı.

-Ne gibi sonuçlar?
AK Parti’nin İslamcılığa niteliksel yönden ve güven anlamında ciddi zarar verdiğini düşünüyorum. Türkiye’deki İslamcılık hürriyetçilik, muhafazakârlık-demokratlık üzerinden bir yere evirilseydi, ülkeyi rahatlatırdı. Model olma konusunda bir gerçeklik payı olurdu. Türkiye bunu başarsa, Arap Baharı için de büyük katkısı olurdu. AK Parti İslamcılığının sadece bize bedeli yok. Bölgesel olarak da büyük bir zararı oldu. AK Parti yaptığı tercihlerle İslam ve demokrasinin yan yana gelemeyeceği anlayışına sebep oldu. Bütün bunlar AK Parti’nin yaptığı şeyi içselleştirememesinden kaynaklandı. Fikrî bir hazırlığı yoktu. Liberaller ve cemaatin desteğiyle fikrî açığı kapatıldı. Ama kendileri hiçbir zaman bu zahmete girmedi. Trajikomik bir şey daha var. Bir zamanlar Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde hedef olanlar, o zaman gerçekten ‘zenciydiler’. Şimdi Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde “şu cemaat olsun, bu da olsun”u saatlerce süren MGK’da tartışıyorlar. Bu bir iflastır. Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ni külliyen reddetmeleri gerekirken,  hangi cemaati bu belge kapsamına alsak diye 11 saat MGK’da konuşuyorlar.

-Bu iflasın sebebi İslamcılık ideolojisi mi?
İslamcılıktan ziyade siyasi bir hareketin hatalarıyla ilgili. AK Parti’nin siyasal İslam yorumunda ciddi sorun olduğunu düşünüyorum. En çok etkilendikleri isim Hayrettin Karaman. O da şartlar olgunlaşıncaya kadar demokrasiye gönül indirmek gerektiğini, sonrasında durumu istedikleri gibi değiştirebileceklerini söylüyor. Benim gibi daha seküler pozisyonu olan biri neden güvensin? Şimdilik mecburen demokratlar, zoraki demokratlık yani.  Bu siyasal İslamcılığın tedricilik anlayışı. Bu her zaman totalitarizmi getirir. Bu yönüyle İslamcılık iyi sınav veremiyor. IŞİD’den tutun da İhvan’a kadar.

-İslamcılığın iyi sınav verememesi din alanını olumsuz etkiler mi?
İslam’ın bir şekilde var olması için tek yolun hürriyetçi, eşit, özgürlükçü, demokratik bir ortam olduğunu göremiyorlar. Eğer demokrasi olursa, samimi bir inanç zemini oluşur. Mesela İran’da cuma namazına devlete kapak atmaya çalışan fakirler gider. Türkiye’de İslamcılık giderek radikal İslamcılığa doğru meylediyor. Türkiye’de bazı gruplarda gözle görünür bir Selefîleşme yaşanıyor.

-Türkiye’de Selefîleşmeye yol açan unsurlar ne peki?
Birincisi Arap Baharı’yla birlikte, İslam ve demokrasinin yan yana gelmesine hiç şans tanınmamış olması köktenciliği, Selefîliği meşrulaştırdı. Bunu önümüzdeki yıllarda daha net göreceğiz. İkincisi AK Parti’nin ahlaki iflası. İran’daki durum bizde de görülüyor. İnsanların  kamusal alanda dindar görünüp, özel alanda daha farklı noktada durması zoraki konformizmdir. Otoriterliğin olduğu her yerde bu ikiyüzlülük doğuyor. Özellikle gençler ‘Bunlarınki de İslamcılık mı?’ diye sorguluyor, daha saf İslamcılık arayışına giriyor. Bugün ortaya çıkan İslamcılık yarışı, AK Parti’nin ahlaki zafiyetinden kaynaklanıyor. İslamcı camiada müthiş bir kimlik krizi var. Birileri bunu daha da radikalleşerek çözmeye çalışıyor. Bu çok tehlikeli.

-Bulaç ve Türköne’ye itiraz edenlere bakınca, İslamcılığa dair söz söylemek yerine, ‘İslamcılık ölmedi’ diye söze başlanıp Erdoğan kültü ön plana çıkarılıyor…
Bu da otoriter zihniyetle alakalı. Sanki birileri “Erdoğan’ı yemek istiyor” gibi bir komplocu zihniyetin argümanlarıyla hareket ediliyor. Türkiye İslamcılığının genel olarak  en büyük probleminin evrensel düşünememek olduğuna inanıyorum.

-Evrensel düşünememek derken?..
Batılı kavramlardan, Batılı söylemlerden uzak duracaklarını söyleyip, hep otantik bir şeyler kuracaklarını düşünüyorlar. Hep Batı sorunlu, biz değiliz. İslamcılığın artık kendi içinde özeleştiri yapması lazım. Nihat Ergün bir zamanlar içeride olan bir isim olarak bu eleştiriyi getiriyor kitabında. “İslam’ın ideolojileşmesi ahlaki zafiyet yarattı” diyor. Bir şey ideolojileşince siyah-beyaz diye savunmaya başlıyorsunuz. Sizden olanı çok savununca sizden olmayanı ötelemeye başlıyorsunuz. Ahlaki zaaf böyle başlıyor. Mesela sizden olan müteahhide imam hatip için ihaleyi veriyorsunuz, olmayana vermiyorsunuz. Robin Hood’cu İslamcılık oluşturuyorlar sözde. Ama açıkça kamu kaynaklarını kendi yandaşlarına peşkeş çekiyorlar.

-İslamcılık ait olduğu dünyanın sorunlarını teşhis edip çözebildi mi?
Eski İslamcılık, yeni yaşam biçimlerini kucaklayamıyor.  İslamcılık hayata uygun formlar geliştiremiyor. Rizeliyim ve parti içinde teşkilatlarda aktif olarak çalışan tanıdıklarım var. Onlara baktığımda bu hikâyenin bittiğini daha net gördüm. Mesela artık Davutoğlu için ayrı, Erdoğan için ayrı mitinge gitmekten bıkmışlar. Erdoğan Fatıgue (Erdoğanfati) yani Erdoğan yorgunluğu oluştu. Muazzam para var ama bu işte bir ruh eksilmesi oldu. Bir zamanlar mağdur olan Erdoğan’ın mağruriyeti başka mağduriyetler oluşturdu. Ve AK Parti İslamcılığının hikâyesi bitti. O yüzden insanlar artık başka hikâyeler arıyor.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>