Hayat basit, zor olan basit yaşamak

Hayat basit, zor olan basit yaşamak

Simple life… Dilimizdeki tercümesi, basit yaşam. Önyargıyla ‘O da neymiş canım!’ demeden önce evinizde, gardırobunuzda, midenizde, en önemlisi aklınızda ve kalbinizde yer eden kalabalıkları düşünün. Sonra modern dünyanın basit yaşam gönüllülerine kulak verin. Ve sahip değil, şahit olmak için geldiğimiz şu dünyayı cefaya dönüştüren her şeyden arının.

“Eğer sade ve akıllıca yaşarsak, bu dünya hayatının bir cefa değil sefa olduğuna hem inanarak hem de deneyimle ikna oldum.” diyor Amerikalı filozof Henry David Thoreau. Dünya hayatının bir cefaya dönüştüğünü hissettiğimiz zamanlardayız. Bir türlü bitmek bilmeyen işlerimiz, sürekli bir yere yetişme telaşımız, evimizdeki eksiklerimiz ya da fazlalıklarımız… Belki de en önemlisi iç dünyamızdaki kalabalığımız… Her biri sahip değil, şahit olmak için geldiğimiz şu dünyayı cefaya dönüştüren etkenlerden. Ne yapmalı, nasıl yaşanır hale getirmeli dünyalarımızı?

Aslına bakarsanız cevabı ‘basit’. Yaşadığımız kalabalık şehirlerden kaçarak değil. İçimizdeki kalabalığı sadeleştirip, basitçe yaşayarak mümkün. Basit yaşam esasında ABD, Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerinde oldukça yaygın. ‘Simple living’ olarak bilinen bu felsefe, Hindistan’ı bağımsızlığına kavuşturan Mahatma Gandhi’nin uyguladığı bir yaşam felsefesi. Son yıllarda ülkemizde de tercih ediliyor.

Basit ya da sade yaşam, önemsiz ve ihtiyaç fazlası her şeyi elden çıkarmak, materyalist bireyler olmamak için tüketimi azaltmaya çalışmak, manevî bir ruh yolculuğuna çıkmak. Hızlı, ölçüsüz, dengesiz, nefsi besleyen ve bir bilinmeze giden hayatlara ‘dur’ demenin ilk adımı. Bunun sanıldığı kadar basit olmadığı açık. Hoyratça tüketmeye, vermeye değil almaya bağımlı olan insanoğlunu, alışkanlıkları bu cesareti gösterebilmekten alıkoyuyor. Ama sade yaşamı benimsedikten sonra hayatın kolay ve yaşanabilir olduğunu söyleyenlerin ortak bir düşüncesi var: “Hayatım sadeleştikçe ruhumun zenginleştiğini gördüm.”

Basit yaşam için EKO-KÖY

Çevre araştırmaları konusunda dünyanın en önemli 10 kurumundan biri olan Worldwatch’un 2008’de yayınladığı raporda iyi bir hayatın daha az tüketmekten geçtiği üzerinde de duruluyor. Rapora göre sade ve basit yaşam ABD, Kanada, Avustralya ve İngiltere’de yükselen bir trend. Sade yaşamı destekleyen birçok örgüt ve eko-köy kuruldu. 3-4 haftalık kurslar veren bu köylere her yıl dünyanın her yerinden binlerce insan katılıyor. Kuzey Amerika’da kurulan Sadelik Forumu, ‘Daha az tüketin, sadeleşin, daha iyi bir hayatınız olsun.’ sloganı olan broşürler dağıtıyor, kitaplar yayınlıyor, konferanslar düzenliyor. Forumun yaptırdığı anketlere göre 20 milyon Amerikalı, sadelik akımını benimsemiş durumda.

Eşyalarım hayatımı zorlaştırıyordu

Ayşe Yardımcı (psikolog): Değerler eğitimi hakkında bir kitap yazarken fark ettim sade yaşamı. Günümün en verimli saatlerini ne kadar da gereksiz şeylerle geçirdiğimi gördüm. O günden beri çocuklarıma, eşime, işime ve kendime daha çok vakit ayırmaya çalışıyorum. ‘Tüket, mutlu ol’ taktiği ne kadar da zorlaştırıyor hayatları. Bu da bizi asıl doğamızdan o kadar uzaklaştırıyor ki, aslında istediğimiz hayatı yaşamıyoruz. Hayatım sadeleştikçe ruhumun zenginleştiğini gördüm.  Klasik süs eşyalarının, mobilyanın olduğu bir evim vardı. Sürekli düşüp kırılacak ya da tozlanacak kaygısıyla oturup kalkardım. Sadece beni mutlu etsin diye aldığım eşyalar baktım hayatımı zorlaştırıyor, her şeyi daha sade yaptım. Önceden temizlikçi gelirdi. Eşyayı azaltmak evimi tek başıma temizlememi sağladı. Temizlikçiye verdiğim parayı gezmeye ayırıyorum. Sade yaşam hayatımıza girdiğinden beri evdeki huzur arttı. Evde teknolojiye dair şeyler de var, ama teknolojinin bizi esir almasına izin vermiyoruz. Mümkün olduğu kadarıyla doğal beslenmeyi, vücudu, mideyi, kalbi çok yormamayı öğreniyoruz. Bu da manevi hayatımızı güçlendiriyor. Aslında insan içinde sadeleşemediği için kargaşa başlıyor ve hayat zorlaşıyor.

Sade yaşamla Allah’la irtibatım sağlamlaştı

Tülay Ararat (Bankacı): Televizyonu hayatımdan çıkarmakla başladı her şey.  Daha sonra Sade Yaşam kitabı yazarı Dr. Veli Sırım ile tanıştım.  Sade yaşam grubuna katılmamı sağladı. İç sesime uyarak yaptığım eylemlerin somut hale dönüşmesiydi sade yaşam. Önce fazlalıklarımdan arındım. Evimdeki eşyalardan, giysilerimden, içselleştirdiğim kitaplarımdan.  Elden çıkarmayıp kendime sakladıklarım oldu elbet. Önemli olan, kendinizi arınmış hissetmek. Duygu ve düşüncelerinizi maddi şeylere bağlamaktan kurtulunca başlıyor sadeleşmek. Ruhumu ve gönlümden geçenleri daha çok dinlediğim, düşüncelerimi gerçekleştirecek zaman ve gücü bulduğum bir süreç başlamıştı. Bir de doğaya döndüğümde kâinatın ne kadar muhteşem yaratıldığına şahit oldum. Allah’la olan irtibatım daha bir sağlamlaştı. Sade yaşam aslında içinizdedir. Neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu belirleme özgürlüğüne sahip olmak, yeter demeyi bilmek, bağımlılıklardan kurtulmak, hayatımızın sorumluluğunu ele alarak kalitesini yükseltmek, ona anlam katmaktır. Sade yaşam, içimizdeki hazineyi keşfetmemizi sağlayan güneş ışığıdır.

İşitmiyor musunuz, sade yaşamak imandandır

Mustafa İjaz (Metin yazarı):İhtiyacımız olmayan şeyler bize ihtiyaç gibi gösteriliyor. Sonra onlara sahip olmak için borçlanıyoruz. ‘Gerçekten neye ihtiyacım var?’ sorusunu sorma cesaretini yitirmişiz. Yapay bir hayat yaşıyoruz. Üniversitedeyken Danimarka’ya gittim. Hayatın her alanında bir sadelik ve kolaylık gördüm. Bu deneyim kafamdaki simple living, ‘less is more’ (az çoktur) felsefesini pekiştirdi. Gittiğim her yere sırt çantasıyla gitmek, öğlen yemeğimi (sandviç) evde hazırlamak ve bisiklet kullanmak… Türkiye’ye döner dönmez ilk işim bisiklet almak oldu. Asitli içecekler içmiyor, hazır gıdalardan uzak duruyorum. Basit yaşam sayesinde ruhsal, duygusal ve fiziksel yönden daha sağlıklı ve huzurluyum. Çünkü evim, bedenim ve zihnim temiz, sade ve açık. Uyku saatlerim düzenli. Basitlik özgürlüktür, müstağniliktir. Bu durumu en güzel anlatan Peygamber Efendimiz’in (sas) “Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sâde yaşamak îmandandır; sâde hayat sürmek îmandandır.” (Ebû Dâvûd) hadisidir. Bizler hasırda uyuyan bir peygamberin ümmetiyiz. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin bir sepete sığan hayatı bize çok şey anlatıyor olmalı.

Çok zengin bir insan da sade yaşayabilir

Yüksel Baydar (Makine mühendisi):Dünyadaki sistem tüketim üzerine kurulduğu için insan farkında olmadan sadelikten uzaklaştırılıyor. Fikirleri, zamanı, parası, kalbi, dostlukları bir tüketim kaosu içinde yok oluyor. Yıllar önce işim dolayısıyla Hindistan’a gidip gelirdim. Orada gördüğüm şey, insanların şartlar gereği de olsa ne kadar  sade yaşadıklarıydı. Sadelikten kastım fakirlik değil. Çok zengin bir insan da sade yaşayabilir. Önemli olan ihtiyaç ve istek arasındaki çizgiyi belirlemek. Hindistan’da dikkatimi en çok çeken şey eczaneler olmuştu. Doktor hastaya ihtiyacı kadar ilaç yazıyor, eczane de o kadarını satıyor. Bizde olsa bir kutu yetmez, ikinci kutu verilir, bir hastalığı iyileştirelim derken diğerine kapı açılır. Sadeleştikten uzaklaştıkça problemler birbirini tetikler. Sadeliğin yaradılışa uygun olduğunu unutmayıp, fıtrata ters şeyler yapmamak lazım.

Krem, deodorant ve sirkemi evde yapıyorum

Şule Özen (Yüksek lisans öğrencisi): Hayatımı az ama kaliteli eşya ile sürdürme çabası hep vardı. Ama çevre baskısından, satın almanın keyfi gibi nedenlerden dolayı kontrolden çıktığım olurdu. ‘Evinde neden sadece lamba var? Avize neden kullanmıyorsun?’ gibi sorularla uğraşmaktansa, çeşit çeşit avize alıp sonra da bunun vicdan azabını çektiğim oldu. Basit yaşamla ilgili kaynakları okudukça benim gibi düşünen insanların varlığı beni cesaretlendirdi. Zamanla pek çok insanın kişisel bakım ve temizlik ürünlerini zararlı kimyasallar olmadan evlerinde yapabildiğini gördüm. Şu anda kremden deodoranta, diş macunundan sirkeye kadar ihtiyacım olan ürünleri önce evimde yapmayı deniyorum. Basit yaşamaya başladıktan sonra, sadeliğin hissettirdiği o dinginlik duygusu bambaşka.

Sade bir yaşam için…

Hayatınızda acil ve önemli olmayan şeyleri çıkartın.

İhtiyaçlar ile istekler arasındaki çizgiyi iyi belirleyin.

Hayır demeyi öğrenin.

Daha az şikâyet edin, daha çok şükredin.

Reklamları izlememeye gayret gösterin.

Televizyon izleyerek zamanınızı tüketmeyin, yerine kitap okuyun.

Ailenize ve dostlarınıza mutlaka zaman ayırın.

Ruhunuz için ilişkilerinizde oyunsuz, yalansız ve dolaysız olun.

Daha az kıyafet alın. Aldığınız kıyafetlerin modaya uygunluğuna değil fonksiyonel olmasına dikkat edin.

Alışverişte daha dikkatli ve planlı olun.

Kredi kartı sayısını azaltın, hatta ihtiyaç yoksa kullanmayın.

Kullanmadığınız şeyleri (kitap, mobilya ne varsa) 3-4 koli halinde paketleyin. 1 yıl boyunca o kutuyu açıp içinden bir şey almadıysanız, o kutudakiler aslında sizin gerçekten ihtiyacınızın olmadığı şeylerdir. Çünkü bir süre sonra bu fazlalıklar atılamıyor ve biriktirme hastalığına yol açıyor.

Kendinize giyecek yeni bir şey alacaksanız giymediklerinizi çıkarın gardıroptan. İhtiyacı olan biri mutlaka vardır, ona verin. Çünkü veren el alan elden her zaman üstündür.

Sade yaşam şehirden kaçmak demek değil. Bir insan sarayda da metropolde de mekanik bir ortamda da sade yaşayabilir. Şehirlerin değil yaşam tarzının sorunlu olduğunu unutmayın.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>