Aradığımız doğal hayat, ayağımıza geldi!

Aradığımız doğal hayat, ayağımıza geldi!

TUĞBA KAPLAN

21 Şubat 2015, Cumartesi

Bir haftadır yağan kar, çoğu insana göre hayatı felç etmiş olabilir. Karla kaplı yollar, çalışmayan toplu taşımalar, yolda kalan arabalar, gidilemeyen, yapılamayan işler… Elektrik, doğalgaz, su kesintisi de cabası… Bütün bunları, yıllardır aradığınız doğal hayatın ayağınıza geldiğini düşünerek bir daha gözden geçirmeye ne dersiniz?

İstanbul’a ne zaman kar yağsa, ‘beyaz kâbus,’ ‘beyaz felaket,’ ‘kar çilesi,’ ‘kar hayatı felç etti’ gibi cümlelerle sunulan haberlerin ardı arkası kesilmez. Doğanın kanunlarından olan ‘kar’, sanki her günü sorunsuz geçen hayatımızı bir anda altüst etmiş gibi hissedilir. Önceki haftalarda kar yağmadan okulların tatil edilmesini saymazsak, salı gününden beri yağan karın bilhassa İstanbulluların hayatına epey renk kattığını söyleyebiliriz. Her şeyden önce aradığımız doğal hayat ayağımıza geldi! Doğal hayattan kastımız, büyük şehirlerin keşmekeşinden yorulan insanların hayalini kurduğu bir köy ya da çiftlik hayatı aslında. Şehre yakın ama gürültüden, kalabalıktan, kaostan uzak; televizyonun, teknolojinin olmadığı, doğal ısınma yöntemlerinin kullanıldığı, bahçesi olan, insanların sebze-meyvesini yetiştirebileceği, temiz hava, her sabah ve akşam yürüyüş yaptığı bir doğal hayat arzusu.

Salı gününden beri birçok İstanbullu bilfiil yaşıyor bu doğal hayatı. Şehrin bazı semtlerinde çoğu insan her gün gittiği işi için evden çıkamadı. Zaten belediye başkanının kar yağışı karşısında yaşananlara çözümü de buydu! Sıcak evi olanlar için, evden çıkamama hali bir keyfe dönüşmüş olabilir. Ancak kardan dolayı elektrik direklerinin devrildiği semtlerde elektrik ve ona bağlı olarak doğalgazı kesik olanlar için aynı şey söylenemez. Karın şiddetinden su boruları patlayan yerlerde ise su yoktu. Yollar deseniz zaten kapalı. Yüzyılın projesi metrobüs, daha fazla dayanamayıp pes etmişti.

İstanbullunun hevesini kursağında bırakmaya niyeti yoktu…

Bu durumda İstanbullu, yıllardır aradığı ve ayağına gelen doğal hayatı yaşamaya başladı. Yollarda duran ve kayan metrobüsten inip, tabanvayı kullanmak zorunda kaldı. Ama bu sağlıklı yaşamın olmazsa olmazı sporun yani sabah-akşam yürüyüşlerinin de başlangıcıydı aslında. Kışın ve karın vazgeçilmezi olan kardan adam eğlencesi de level atladı. ‘Tabana kuvvet’ deyip kendini yollara vuran İstanbullu, evine gidene kadar artık doğal ve canlı bir kardan adam/kadın olmuştu bile. Yolda çektiği eza ve cefayı sefaya dönüştürmeyi biliyordu İstanbullu. Eve girerken ‘Neyse bugünün yürüyüşünü yapmış olduk. Kar yağdı, mikropları kaldırdı. Oh mis gibi temiz hava almaya başladık’ diye kendini teskin ederken, evinin girişinde elektriğin olmadığını fark etti. Bu, doğalgazın da olmaması demekti. İstanbullunun hevesini kursağında bırakmaya niyeti yoktu. İlk işi elektrik arızayı (186) aramak oldu. Neredeyse 186 kez aradı ama cevap alamadı. Süs olsun diye alınmış mumlar, uzun aradan sonra işe yaradı. Güç bela hazırladığı yemeği, uzun süredir hayalini kurduğu ‘mum ışığında yemek yeme’ fırsatına çevirdi. Doğal aydınlanmadan sonra, doğal ısınma yöntemleri devreye girdi. Kış günü evin içinde kısa kollu, incecik kıyafetle oturma günleri sona ermişti. Artık çocukluğundaki ya da eskilerin yaşadığı gibi evin içinde kat kat giyinme, çekmeceleri süsleyen hırkaları, patikleri çıkarma, yorganla daha samimi olma zamanı gelmişti.

Metropolden köye dönüşen İstanbul…

Yine de mutluydu İstanbullu. Ta ki, telefon, iPad ve bilgisayar şarjının azaldığını görene kadar. Elektrik ve doğalgazdan sonra, internet de yoktu artık. Telefonun şarjı bitmesin diye internetini de kapattı. O arada bilgisayar ve iPad’in şarjı çoktan bitmişti. Gecenin sonlarına doğru telefon da şarjsızlığa yenik düştü. İstanbullu o an, ‘Amaaan! Zaten uzun süredir teknoloji detoksu yapmak istiyordum. Sabah-akşam, yatarken, kalkarken, yemekte bile yanımda telefonum, iPad’im oluyordu. En azından ara vermiş oldum. Biraz gözlerim, zihnim, kalbim dinlenir’ diye düşündü. Mum ışığında kitap okumak, kendini dinlemek ve erken uyumak için bir fırsattı. Ertesi gün elektriğin geleceğini ümit ediyordu içten içe. Yarım kalan işleri, cevap bekleyen mailleri duruyordu hâlâ. Hayatının bir parçası haline gelen sosyal medyaya da bakamamıştı. Nefesini bile donduran soğuğa rağmen uyudu. Sabah, soğuk iliklerine işlemişti ve hâlâ elektrik yoktu. Sonra semtin elektrik direkleri ve kablolarının yıkıldığını, büyük ihtimalle o gün de elektrik olmayacağını öğrendi. Dışarı çıktığında kar dizindeydi. Açılmamış yollar, yolda kalmış, kurtarılmayı bekleyen arabalar, ekmek alıp canhıraş evine dönmeye çalışanlar, her şeye rağmen işine gidenler, kapısı açılmayacak kadar karla kaplanmış dükkânlar ve bulduğu yokuşları kayak pistine çeviren çocuklar… O an Uludağ’ın da ayağına geldiğini, milyonlar dökerek gidilen kar tatillerinin anlamsızlığını düşündü İstanbullu. Tam olarak aradığı doğal hayat, İstanbullunun ayağına geldi. Bunun için önce yağan ve gitmek bilmeyen kara ve İstanbul’un metropolden köye dönüşmesinde katkısı olan Büyükşehir Belediyesi’ne kocaman bir teşekkür borçluyuz.

Hamiş: İstanbullu ayağına gelen doğal hayatı daha fazla kaldıramadı. Zira hayal ettiği doğal hayatın bu olmadığının farkına vardı. Evden çıkarken o gün işyerinde ya da işyerine yakın arkadaşlarında kalacak şekilde hazırlığını yaparak çıkmıştı bile…

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>