Ankara’nın kanser yüklü tepeleri

Ankara’nın kanser yüklü tepeleri

TUĞBA KAPLAN

27 Eylül 2014, Cumartesi

Ankaralılar için şehrin özellikle geceleri en güzel göründüğü iki tepe, Şentepe ve Dikmen. Ama gelin görün ikisi de televizyon vericileriyle dolu. Şentepe, şimdilerde seyir tepesi olacağı günleri bekliyor. Dikmen ise kanser yüklü vericilerle iç içe gecekondularda yaşayan sakinleriyle, ranta maruz kalmadan dönüşebilme umudu taşıyor.

Yeditepeli İstanbul’dur genelde filmlere, kitaplara konu olan. İstanbul’u İstanbul yapan bir uçtan bir uca uzanan tepeleridir. Tepeleriyle bilinen bir diğer şehir ise Ankara. Şentepe, Hıdırlık, Hüseyin Gazi ve Dikmen. Ama bu saydığımız mekanlar televizyon vericileriyle ünlü. Buna rağmen Şentepe ve Dikmen için “Her iki tepeden de Ankara’yı gece ve gündüz izlemek ayrı güzel.” diye duyunca koyulduk yola. Önce Şentepe’ye çıktık. Kışını bilmeyiz ama bir eylül zamanı gidince şehrin ışıklarını seyre, püfür püfür esen rüzgâr eşlik ediyor. Gündüz kavuran sıcak karşısında nefes almak için bir kaçış yeri adeta. Ah bir de bu güzelliğe gölge düşüren kara kara direkler olmasa! Şehrin neresinden bakarsanız bakın, iki tepede de televizyon vericileri doğrusu bir ucube gibi duruyor. Bir seçim projesi olarak her belediye başkan adayının televizyon vericilerini kaldırma sözü verip bugüne kadar kaldıramadığını söylüyor mahalleli. Ama sonunda vericileri kaldırıp, iki yüze yakın gecekondunun yerine seyir terası projesini gerçekleştirmek Ankara Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’a nasip olmuş. Vericilerin bir kısmı kaldırılmış, kalanlar ise tek bir kulede toplanacakmış. Şentepe’de, boyları 50 ile 70 metre arasında değişen onlarca televizyon vericisi kısa bir süre önce yüzlerce gecekondu ile iç içeymiş. Vericilerin kumanda girişleri ile evlerin kapıları yan yanaymış. Üstelik kanser oranı da hayli fazlaymış. Ama şimdi azalan televizyon direkleri ve yıkılan gecekonduların izleri tepeye çıkıldığı zaman dikkat çekiyor. Şu an en azından vericilerle iç içe yaşayan gecekondu sakinlerinin olmaması sevindirici. Şentepe’yi görüntü kirliliğinden ve büyük bir tehlikeden kurtaracak Tepekule projesinde semt pazarı, dükkânlar, resim, film ve heykel atölyeleri, açık–kapalı kafeteryalar, amfi tiyatro, açık sergi ve sinema alanı, sanatçı sokağı, gözlem kulesi ve seyir terasları bulunuyor. Bunun yanı sıra Şentepe’nin son durak olduğu teleferik hattı yapılmış, tepeye ulaşımı kolaylaştırmak adına. İlk bakışta yüksekliğiyle bize korkutucu geliyor ama teleferik vagonlarının kalabalığını ve sıklığını görünce tercih edilen bir ulaşım aracı olduğunu anlıyoruz. Tepekule projesi ne zaman biter, bittiğinde bir rant merkezine dönüşür mü zaman gösterecek elbette. Ama 48 senedir Şentepe’de yaşayan, 70 yaşındaki Fatma Hanım’ın söylediklerine kulak verelim: “Ben aslen Yozgatlıyım, 48 sene oldu buraya geleli. Kule yapılacak dediler. Evleri yıktılar. Evi yıkılanlara bu bölgelerden ev verdiler. Yalan olmasın, çok uzaklara göndermediler. Kocam bu direkler yüzünden beyin kanserinden öldü. Hep gidelim buradan derdi, çoluk çocuğu bahane ettim, dinlemedim. Sonra biz de evimizi müteahhide verdik. Daire verdiler, kızımla kalıyorum. Şimdi de bu direkleri yıkmaya başladılar yavaş yavaş. Çok sevindim. Keşke hepsini aldırsalar toptan. Çok baş ağrısı yapıyor.” Anlaşılan Şentepe’nin sakinleri adına pek hayırlı olmuş gecekonduların ve televizyon vericilerinin yıkılıyor olması.

Dikmen, Şentepe kadar şanslı değil

Ankara’nın büklüm büklüm yollarını geçerek bir başka tepeye Dikmen’e doğru yol alıyoruz. Malazgirt ve Keklikpınarı mahallelerinde bulunan tepeye yaklaştıkça ağır bir koku etrafı sarmaya başlıyor. Tepeye çıktığımızda sağda, solda her köşede moloz ve çöp yığınlarını görünce anlıyoruz kokunun sebebini. Şentepe kadar şanslı olmadığını görüyoruz Dikmen’in. Tepede televizyon vericileriyle beraber yaşamak zorunda olan sayısız gecekondu mevcut. Çocuklar çıplak ayakla moloz ve çöp yığınları arasında bir şeyler arıyor. Az ileride koca bir çuval kâğıt ve kartonla orta yaşlarda bir adam çuvaldakileri boşaltmak için kendine yer bakıyor. Bilgi almak için bir bakkala girip, soruyoruz kokunun sebebini, kâğıtçıyı, tepedeki gecekondular ve vericilere dair son durumu.

Gecekonduları yıkıp, rant için konut dikecekler

Bakkal Hakan, 33 yaşında aslen Erzurumlu ama doğduğundan beri o tepede yaşıyor. “Bir seneye kalmaz boşaltırlar burayı da. Duyduğumuza göre konut projesi düşünüyorlarmış. Nasıl olsa rant var işin ucunda. Tapusu ya da tapu tahsisi olmayanları çıkardılar. Kimisi de tapusu karşılığında daire alarak gitti. Elmadağ’a gönderdiler daire verdiklerini. Çıkmak istemeyenleri ise çıkarmak için, kâğıtçıları topladılar, moloz ve çöp dökmeye başladılar. Nerdeyse her gün bir hırsızlık olayı oluyor. Biz ailecek çıkmak istemiyoruz, doğup büyüdüğümüz evi, yeri terk etmek ağır geliyor doğrusu. Buradaki sorunları oluruna bıraktık artık elimizden bir şey gelmiyor. Ama çok kaçıp giden var bu olaylar yüzünden.” Bakkalın bu sözleri doğrusu düşündürüyor.

‘Eşi kanserden ölen komşularım taşındı’

Bakkaldan çıkıp az ilerisinde duran bir gecekonduya giriyoruz. Renk renk mevsim çiçekleri ve çıtır çıtır yanan soba sesi eşliğinde oturmuş, sohbet ediyor anne-kız. Şaşırıyoruz yanan sobaya. Akşam için yemek pişiriyormuş Dilek Hanım (40), daha kolay ve lezzetli oluyormuş yemekler soba üstünde. Hem de akşamları çok soğuk olduğu için, ısınıyorlarmış. “Açlığınız varsa yemek hazırlayayım.” diyor bütün nezaketi ve misafirperverliğiyle. Tepedeki evlerin yıkılıp yerine bina yapılacağını duyunca gözleri doluyor. “Hep duyuyoruz, yıkılacak diye ama bir sene içinde yıkılacağını duymamıştık. Biz zaten kiracıyız, alıp vereceğimiz bir şey yok ama yine de çok üzülürüz buradan gidersek. Sibirya’nın soğuğunu aratmaz, kışın kar kalkmaz buradan, yazları da çok serin olur. Ama biz severiz burayı.” diyor. Yerinden yurdundan olma düşüncesi bile korkutsa da gerçeklerin de farkında. Biz daha sormadan televizyon vericilerini anlatıyor. “Üzüldüğüme bakmayın. Aslında pek kimse kalmadı buralarda. Zaten çoğu komşumuz daha rahat etmek için apartmana taşındı. Kimisinin de bu direkler yüzünden kocası kanser olup vefat edince, çoluğunu çocuğunu alıp gitti. 3 komşumun kocası kanserden öldü. Ama gecekondularını satmadılar hak talep etmek için.”

‘Memleketimin havası var ama hasta etti beni bu tepe’

Kimisi terk edilmiş, kimisi yıkık dökük birilerine yuva olan gecekonduların önünden yürürken, evinin önündeki taş üzerinde oturan 70’li yaşlarında gözleri az gören, kulağı az işiten Hasan amcaya rastlıyoruz. Ne biz onun dediğini anlıyoruz ne de o bizim söylediklerimizi duyuyor. Hemen merdiven başında oturan eşi sorularımıza uzaktan cevap vermeye başlayınca, yanına gidiyoruz. 60 yaşındaki Hurinaz teyze 39 yıl evvel Erzurum’dan göçtüklerini söylüyor. En çok havası rüzgârı, karı kışı Erzurum’a benzediği için seviyor Dikmen tepesini. Bu yüzden çıkarmak isteyenlere karşı epey direnmişler. Ama son yıllarda televizyon vericilerinin yaydığı manyetikler yüzünden baş ağrısı teşhisi konması, dizlerinin tutmaması ve bir de kanserden ölen komşuları gitme düşüncesini hızlandırmış: “Belediyeden müteahhitler geldi, ‘Çıkın size ev verelim’ dediler. Ama tapu parası istiyorlar. Evimiz tapu tahsisli. Tapu için biz 30 bin lirayı nerden bulalım? Tapu parasını vereceğiz, bize öyle daire verecekler. Sonra kocam sakat olduğu için 15 bine düşürdüler. Sonra bizi çok uzağa göndereceklerini duyunca vazgeçtik. Taşınıp gidenler oldu, tapu tahsisi olmayanlar çıkarıldı. Biz şanslıyız Allah’tan. Özal zamanında verilmişti bu tapu tahsisleri.” Sakinlerinin dilinden Dikmen tepesinde durum böyle.

Meclis gündemine giremeyen Dikmen

Dikmen vericileri, varlığı sebebiyle sadece mahallelinin değil aslında siyasilerin de hep gündeminde olmuş.  CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, 2 Ekim 2012’de eski İçişleri bakanı Muammer Güler tarafından cevaplandırılması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi vermiş. Dikmen Keklikpınarı’nın üst noktalarındaki televizyon verici istasyonu geniş arazisinin izinsiz bir şekilde hafriyat ve çöp yığını haline gelmesini, bölgede yaşayan mahallelilerin, kâğıt ve plastik toplayıcılar tarafından sürekli yakılan ateşten yayılan is ve duman kokusundan, toz-toprak pisliğinden ve burada sürekli alkol alanların verdiği huzursuzluktan yakındığını anlatmış. Ve bölgedeki bu durumu önlemek için ne yapmayı düşündüklerini, tepenin halk için bir dinlence yeri olarak düzenlenmesine ilişkin bir projeleri olup olmadığını sormuş. Cevap ise süresi geçtikten sonra 12 Temmuz 2013’te soru önergesinde bahsedildiği gibi sorunlar olmadığı şeklinde, farklı gerekçeler öne sürülerek cevaplanmış.  Dikmen tepesindeki bu sorunun Meclis gündemine gelmesi için mahalle sakinleri de 2010 yılında çok uğraşmış. Dikmen tepesinde kanser olanlar TBMM’ye dilekçe ile başvurmuş. Ankara’da radyo ve televizyon vericilerinin bulunduğu Dikmen tepesinde kanser olanların sayısı, aynı Anadolu şehrinden göç edip şehrin başka semtlerine yerleşenlere göre fazla olduğuna ilişkin bilgi, bu dilekçelerin eklendiği 25 Şubat 2010 tarihli bir soru önergesiyle Meclis’e sunulmuş. Sonuç olarak bu direklerin kaldırılması, Sağlık Bakanlığı ve Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu’ndan televizyon vericileri ve baz istasyonlarının insan sağlığı üzerinde gerekli araştırma yapması kararı çıkıyor.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>