Devlete itaat etmeyi erdem sayanlar artık dik durmalı

Devlete itaat etmeyi erdem sayanlar artık dik durmalı

 ÖMER LAÇİNER

TUĞBA KAPLAN

29 Haziran 2014, Pazar

Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve yazar Ömer Laçiner, bir Sivaslı olarak, 21. yıldönümü yaklaşan Madımak ve Başbağlar katliamını anlattı. Laçiner, yaşanan olaylardan toplumun da sorumlu olduğunu düşünüyor ve “Devleti toplum terbiye eder.” diyor.

Ne travması bitti ne de bin bir komploya rağmen aydınlatılabildi Sivas katliamı. Bir Sivaslı olarak o günleri nasıl anımsıyorsunuz?

Sivas’ta doğdum, küçük yaşta okumak için İstanbul’a geldim. Ama bir yanım hep Sivas’tır, taşradır. Memleketçilikten değil de Sivas’ı severdim. Aydın bir şehirdi. Sıkı Müslüman bir ailede büyüdüm. Oradaki ilişkilerin, kendinden olmayana bile dostane tavrı beni hep etkilemiştir. Ta ki, Sivas katliamına kadar. O günden sonra gözümden düştü.

Neden?..

Tekbir getirerek insanları yakanları, yananları seyredenleri görmem yetti. Sivas’a o günden sonra çok gitmek istemedim. İçim soğudu. Birkaç kez gittiğimde oradakilere de ilettim. Sivas, insanları diri diri yakmış bir şehir olarak tarihe geçecek. Bu, onulmaz bir lekedir. Mesele üç-beş kişinin gizlice gidip otel yakması değil. Daha vahim bir hadise var ortada. Türkiye toplumunun da kendini sorgulaması gereken feci, toplu bir linç vakası. Üstelik Alevi-Sünni çatışması gibi gösterilmeye çalışılan bir olay. Ama kimse hesaplaşamadı bu olayla, o ayrı. Sadece bununla değil, Türkiye’de daha önce yaşanan olaylar hep bir Alevi-Sünni meselesiymiş gibi gösterildi.

Sizce Sivas devletin de içinde olduğu bir senaryo muydu yoksa devletin güvenlik zafiyeti miydi?

Sadece Sivas’ın değil, hemen ardından gelişen Başbağlar olayının da bir tertip olduğunu düşünüyorum. Mesela sonrasında tanık ifadelerine baktım. İfadelerden PKK’lı bir grup gelmiş ve Sivas da bu olayı çıkarmış gibi bir manzara edinemedim. Sanki köyün planı, insanları çok iyi biliniyormuş gibiydi. Bir kadının ifadesine göre bir PKK’lı geliyor ve kadına ‘Sen Karagümrük’ten geliyorsun, altınları ver?’ diyor. Bir PKK’lı bu kadının Karagümrük’ten geldiğini ve altınları olduğunu nerden biliyor? Bu bilgi PKK’lı bir gerillada olamaz. Başbağlar’daki insanlar da kendi halinde yaşayıp giden Anadolu insanı. Orayı katledip bir de üstüne ‘Alevilerin intikamı alındı?’ notu niye bırakılıyor? Bu insanlar intikam alınacak ne yaptı? Bunlar ne o dönem ne de şimdi sorgulanmadı.

Madımak ve Başbağlar’da, halk aynı kişiler tarafından mı kışkırtıldı yani?

Birileri kışkırtmış olabilir ama halk uyanık olacaktı arkadaş. Sonrasında Sivas’a gidip konuştuklarım ‘Biz sadece yürüyüşe katıldık, bir şey yapmadık?’ vs. dediler. Bakıyorum, o kadar insan yanarak can vermiş, kimsenin suçu yok öyle mi? Yahu oraya gidip pencereden etrafa ateş açan bile masum olduğunu söylüyor. İnsanlar da ‘O yapmadı?’ diye ifade veriyor. Allah’tan fotoğraflar, televizyon görüntüleri var da ne olduğu görülüyor.

Fotoğrafın, görüntünün olması bir şeyi değiştirdi mi peki? Mesela hâlâ devlet arşivlerine ulaşılamıyor olması sizce de ilginç değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti pis bir devlet. Yaptığı alçaklıkların haddi hesabı yok. Bu iki olayın bir devlet komplosu olduğunu az çok herkes biliyor. Ama bunun kanıtlanması için devlet arşivlerine girilmesi gerekiyor. Buna da imkân verilmiyor, dolayısıyla sorun da ortada duruyor. Sorun sadece devletin de değil bu arada. Türkiye halkı da devlet kadar suçlu. Oyuyla iktidara getirdiklerinin dışarıdan denetlenmesinin yolunu kapatıyor. Çünkü kendileri de en az o devlet kadar kirli. Madımak’tan, Başbağlar’dan, Uludere’den, Soma’dan sonra Türkiye toplumu hâlâ şerefli bir toplum olduğunu söyleyemez. Bu cinayetlerin failleri çıkarılmadığı sürece kimse hikâye okumasın. En basitinden birinci derecede gözlerin çevrildiği insanlar hakikati anlatmak için hiçbir teşebbüste bulunmadı. Devlet aynı devlet. Olay üzerinde çeşitli iktidarlar geldi, bir tanesi incelemedi.

Madımak neyse Başbağlar da o, ayrı tutulamaz

1993’ün sabıkalarından yalnızca ikisi Madımak ve Başbağlar. Bunun dışında Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Turgut Özal’ın ölümleri ve diğer derin vakıalarla mevcut irtibatın kesinleşmesi istenmiyor olabilir mi?

Elbette ki. Bir irtibat sağlanacağı düşüncesiyle üzeri kapatıldı ve zamanaşımına uğradı ya. Eğer bu olaylar olduysa, bu büyük bir toplumsal onayla yapılmış demektir. Bütün bu işler yapılırken, birtakım insanlar rol alıyor ve birileri de görüyor. Bunlar bilinmez görünmez kuvvetler tarafından icra edilmiyor. ‘Kalkın yürüyün?’ diyen birileri var ama bunlar neden ortaya çıkarılmıyor, sorgulanmıyor, aklım almıyor. Demek ki bu toplumun da gizli bir suç ortaklığı var. Türkiye halkı kalkıp da ‘Derin devlet şunu yaptı, bunu yaptı?’ diye sızlanmasın. Bu ülkenin toprakları üzerinde yapılmış bütün kanlı katliamlarda bu toplumun payı var.

Nasıl bir suç ortaklığı bu?

Mesela Dersim’de 1 milyon kişi bombalandı. Kimdi bu bombalayanlar? Bir ordu asker gitti. Kimdi o asker, çavuş, binbaşı? Orada bir sürü insan getirildi, sevk edildi, nüfus memuru sağlık memuru vardı. General X tek başına yapmadı yani. Neden onlarca yıl sustular? Şu sıralar bunlar üzerine çalışıyorum. İnanın okudukça midem bulanıyor. Biz de bu olayların sadece mağduriyeti edebiyatı yapılıyor, biri de çıkıp araştırmıyor. Bırakın araştırmayı bu iki olayda taraf tutmaya kalkıyorlar. Madımak neyse, Başbağlar da o. Birbirinden ayrı tutulamaz.

Bu sözlerinizi duyanlar ‘Biz ne desek de, devlet yine bildiğini yapacaktı?’ diyebilir…

Bakın içinde olamadığımız olaylarda kendimizi aciz hissedebiliriz. Ama mesela ben dahil olduğum olaylara bakıyorum, hep sorguluyorum ‘Ben 1 Mayıs katliamında ne yaptım?’ Acaba daha iyi olması için uğraşabilir miydim, neden daha farklı düşünüp, hareket etmedik?’ diye soruyorum. Ve şu an yaşanan olaylarda da ona göre yer alıyorum. Bence sürekli olarak bu toplumlarda yaşanan olaylardan bir nebze de olsa kendimizi de sorumlu tutmalıyız. Bizi olaylardan sıyıracak, ayrı tutacak söylemlere de kanmamalıyız. Devlet tarafından bu kadar boynu eğilmiş, devlete itaat etme haltını erdem sayanlar artık otorite karşısında dik durmalı. Bu ülkenin ve toplumun geleceği için lazım. Devleti terbiye edecek toplumdur. Devlet bir güç organı. Oraya giden adam, eline gücü alınca ne hale geliyor görüyoruz bugün işte.

Yaşın yanında kuru da çıktı

12 Eylül 2010 referandumuna başta askeri vesayetin yıkılması ve yeni anayasa için ‘evet’ demiştiniz. Ergenekon ve Balyoz davalarını desteklemiştiniz. Bugünkü tahliyeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Bu hükümete çok yakıştı. O dönem verdiğim destek için pişman değilim. Bu davaları hep destekledim. Ancak bu davaların sınırını bir siyasi irade bir de mahkeme çizer. Böylesi bir darbe girişiminde, girişimde bulunan komutanlığın erlerine kadar sorgulayabilirsin, sınırlı bir yerde de tutabilirsin. Siyasi irade bu sınırı çizmedi. Önlerinde milyonlarca delil vardı. İddianameyi okuduğumda çok kızdım, bu kadar mantıklı delil ve kanıt ancak bu kadar çürütecek şekilde hazırlanabilirdi. Diliyle mantığıyla kötüydü. Kurunun yanında yaş da yandı dendi ya, şimdi yaşın yanında kuru da çıktı, kurtuldu. Bir daha bunları kimse yargılayamaz. Burada hükümetin milli orduya kumpas gibi en sefil yorumları kadar, Cemaat’in de kabahati var. Cemaat daha itidalli durabilir, yayınlarıyla daha adaletli bir tutum sergileyebilirdi.

Hükümet kendi bir şey kazanmadığı sürece hiçbir şey vermez

Kafa yorduğunuz konulardan biri Kürt sorunu. 7 maddelik çözüm paketi için ne düşünüyorsunuz?

Somut olarak ne var, ben bir şey göremedim. Bu işle uğraşan adamların kanuni hükmü yok. Niye olsun ki? Sen zaten görüşüyorsun. Çözüm sürecinin dışında ne yapacaksın ki? Adam öldürmeyeceksen, dava konusu olacak ne olabilir ki? Siyasi dava konusu olabilir bu. Siyaseti belirleyenlerin dışındakiler yargılanamaz. Başbakan’dan emir alıp temas kuranlar neden yargılansın? Bunları zaten yapıyordunuz, kimse de sesini çıkarmıyordu. Bizim merak ettiğimiz Kürtçenin anadil olup olmayacağı. Cadde, sokak isimlerine Kürtçe isim verilip verilmeyeceği.

Çözüm paketi Kürtlere yeni bir şey getirmiyor o halde…

Valla artık AKP hükümetinin, kendi bir şey kazanmadığı sürece hiçbir şey vermediğini biliyoruz. Evrensel hukuk, özgürlük, adalet onlar için önemli değil. Siyasi çıkarı varsa yapıyor. Hadi bir yerde siyaset, bunu da anlarım. Ama Kürt meselesi ezeli bir sorun. İktidara geldiklerinden beri 12 sene geçti. Artık Kürtçe seçmeli ders, TRT Şeş hikâyesini okuyorlar, başka ne yaptılar hiç. Milli irade diye tutturuyorlar. Bu milli irade kendi ülkesinin çocuğunu anadilinden mahrum edip, diğerlerinden 1-0 geride başlamasına sebep olan bir milli irade. Mesela bu sorunu önce kendi kitlesine anlatması lazım. Öyle nobran bir politikaları var ki, kimseyi kucaklayamadılar.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri arefesine girildi. Türkiye’nin yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Doğrusu çok umutlu değilim, Ama CHP-MHP’nin birleşip Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir aydını, bilim adamını aday göstermesi ciddi bir siyasi basiret. Ama bu kadar hırsızlık, yolsuzluk iddiası ortada olduğu halde, insanlar Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçecek. Ülkede zaten normal yollardan bir şey yapılamıyor. İşte o zaman, başka yollar bulmak zorunda kalacağız, daha gerilere gideceğiz. Dört tane bakanın adının karıştığı yolsuzluk ortada. Yemişler bal gibi de. Montaj falan yok. Ağzımızı açamıyoruz. 100’e yakın vatandaş IŞİD’in elinde rehine, konuşamıyoruz, yayın yasağı getirdiği için. Ama böyle devam ederse bu hükümetin sonu hiç de iyi olmayacak. Bir dönem zarları hep iyi geliyordu. Artık ferasetli olmadıkları, krizler karşısında nasıl yalpaladıkları ortada.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>