Gençler De Hac Yolunda

Hac, ‘bir ayağı çukurdayken’ yapılması gereken bir ibadet olarak algılanır. Ama “Para biriktireyim”, “Oğlum evlensin”, “Emekli olayım”, “Evleneyim” gibi ifadeler artık hacca geç gitme adına mazeret olarak görülmüyor. Şimdilerde aslolan gençken giderek sevabı ikiye katlamak… 

TUĞBA KAPLAN – YENİ BAHAR DERGİSİ / Sayı: 66 | 24 Mayıs 2012

Aman kızım namaz kıl. Kur’an oku, okumuyorsan da hemen başla. Çünkü gencin kıldığı namaz, okuduğu Kur’an, yaptığı her ibadet Allah’ın daha çok hoşuna gider.” sözleri, çoğumuzun büyüklerimizden duyduğu nasihatler arasında. Şüphesiz bize ilk söylendiğinde bu sözleri idrak etmek çok da kolay olmuyor. Hatta bir kulağımızdan girip öbüründen çıkıyor. Ama geçip giden zaman, gençken yapılan ibadetin daha kıymetli olduğunu kanıtlıyor. Zira özellikle Peygamber Efendimiz (aleyhisselatü vesselam) ve birçok veli zatın, insanın delikanlılık tabir edilen döneminde yaptığı ibadetlerin ehemmiyetine dair sözleri, bizlere yolumuzu çizmek adına rehberlik ediyor. Rahmet Peygamberi, Allah’ın, gençliğini ibadetle geçiren kulunu sevdiğini her fırsatta hadislerinde belirtiyor: “Gerçekten Allah, meleklerine karşı ibâdet eden bir gençle iftihar ederek buyuruyor: Ey şehvetini Benim için bırakan genç! Ey gençliğini Bana bağışlayan genç! Sen benim nezdimde meleklerimin bazısı gibisin…”

Günümüzde vaktini ibadetle geçiren gençlerin sayısı ne kadar bilinmez ama İslâm’ın şartlarından biri olan haccı erken yaşta yapanların sayısının az olduğunu tahmin ediyoruz. Mühim olan elbette ki sayı değil, daha çok gencin bilinçlenerek ve gecikmeden mübarek beldelerde, Efendimiz’in yaşadığı yerlerde O’nun izini sürmesi ve o atmosferin hücrelere kadar solunması. Çünkü hac aynı zamanda bedensel bir ibadet. Hem kurallarıyla bedeni terbiye ediyor hem de onu Asıl Sahibi’ne yönelmek için kullandırıyor.

Takyeddin Karakaya (28) da ifade ettiğimiz bu amaçlar uğruna yola çıkan genç bir isim. Kendisi Bursa’daki emekli bir imamın oğlu. Takyeddin Bey, yaşı ilerlemeden hac vazifesini yapmaya niyetleniyor. Fakat imamlık vazifesini yaparken defaatle başvurduğu halde bir türlü babasına hac nasip olmuyor. “Daha babam gitmeden nasıl giderim, babama bunu nasıl söylerim?” diye düşünürken, başvurduğu hac adaylığının kabul olduğunu öğreniyor. Babası biraz hayıflansa da bu kutlu vazifenin kaçırılmayacağını bildiği için oğlu adına seviniyor. 2009 yılında hacı olan Karakaya, adeta büyülenmiş gibi, kalbi buruk bir şekilde dönüyor kutsal beldeden ve “Hacı olmak kolay, hacı kalmak zor.” anlayışıyla görevin kutsiyetini devam ettirme çabasına giriyor. Zira hacdayken içini yiyen bir manzarayla karşılaşmış. O da Türk hacıların yaş ortalamasının büyüklüğü. Hal böyle olunca “Neden Türkiye’den bu kadar az genç hacca gidiyor? Bu sayı nasıl artar? Ne yapabilirim?” diye dertlenip duran Karakaya, çok geçmeden ‘Genç Hacılar Platformu’nu kurmuş. Kendisi şimdilik Bursa’da 15 kişilik ekibiyle hac projelerini yürütmeye çalışıyor. Özellikle ‘Genç Hacılar Platformu’ ismiyle aldıkları web sitesi, blog, Facebook ve Twitter hesapları büyük destek görüyor.

Yeni yeni filizlenen bu tarz girişimler bir tarafa gençlerin hacla ilgili ne düşündüğü ayrı bir merak konusu. Biz de 25-40 yaş diliminde hacca giden ya da gitmeyi düşünen insanların varlığını merak ettik ve sokağa çıktık. Karşılaştığımız gençlere aklımızdaki soruları yönelttik. İlk muhatabımız İngilizce öğretmeni M. Hülya Yandık (25), bugünlerde KPSS’ye hazırlanıyor. Yandık, sınavı kazanmadan bırakın hacca gitmeyi, evlenmeyi bile düşünmüyor. Anne-babasının henüz hacca gitmemiş olması da onun böyle bir niyet taşımaması için bir diğer etken.

İnfaz koruma memuru Emrah Avcı (27) ise okul, iş, askerlik, gelecek derdi derken dünyalık işlerin içinde boğulup kaldığı için hacca gitmeye bir türlü fırsat bulamadığından yakınıyor. “Hacca değil ama umreye gitme fırsatım oldu.” diyen Zeynep Bayraktaroğlu (23) ise Türkiye’ye döndüğünden beri Kâbe’nin etkisinden kurtulamamış. Dileği hacca da gidebilmek. 4 çocuk annesi Ayşe teyze (45) ise “Oğlumu kızımı baş göz etmeden nasıl gideyim evladım?” diye dert yanıyor bize.

Görüldüğü üzere herkesin haccı ertelemek için kendince bir sebebi var. Kimi evlenecek çocuğunu, kimi işini kimi de evliliğini ön plana alıyor. Yeni evliler ise “Çocuğumuz olmadan gezelim.” düşüncesi yüzünden kutsal toprakları gözden kaçırıyor. Hal böyle olunca hacca bir ayağı çukura girmeden gitmeyi düşünenler bir elin parmağını geçmiyor ne yazık ki. Burada vicdanımız dile gelip, “Mazeretlerimiz ne olursa olsun gerçekten O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) izini sürmekten, kokusunu duymaktan daha mı kıymetli?” diye soruyor.

Yarının garantisi yok!

Eğitimci-yazar ve bir Kâbe âşığı Vehbi Vakkasoğlu’nun sözleri yüreğimize su serpiyor. Vakkasoğlu, haccın insanı günahlarından arındırdığını, yeniden diriltip gençleştirdiğini, yeni bir hayata hazırladığını, düşünüyor. Çünkü bu ibadet, özellikle gençler için yeni bir motivasyon, hayatlarının çok önemli bir dönüm noktası olabilir. Dolayısıyla haccın artık bir ayağı çukurda olduğu için gidilen bir yer olmaktan çıkması gerekiyor. Bu kutsal vazifeyi yerine getirme kararı ne kadar erken yaşta verilirse o kadar verimli olur. Zira hac dönüşü alınan kararlar da böylece çok fazla gecikmemiş oluyor. “Hayırlı işlerde acele ediniz.” hadisinin bu anlamda yol gösterici olduğu aşikâr.

Kalbi ve imanı her türlü şerden, fitneden korumak gerektiğine inanan Vakkasoğlu, koruyucu faktörlerden birinin de hac olduğunu düşünüyor. Öyle ki, günümüz kozmopolit dünyasında günaha girmek çok kolay. Heva ve hevesin yoğun olduğu bu ateşten zaman diliminde gençken ibadetlere sarılmak şüphesiz zor. Ama Allah katında kıymetli olan da bir gencin zoru başarmış, nefsin ve şeytanın hilelerine aldanmayarak Rabb’inin kapısına yönelmiş olması değil mi? Hac ibadeti zaman zaman gençlerin nefsine ağır gelebiliyor. Hatta kimi zaman mübarek toprakların etki alanına girmemek için örfsel mazeretler bile bulunuyor. Vehbi Vakkasoğlu’na göre, bu mazeretler uydurulmuş bahaneler, şeytanın ve nefsin hileleri. Nitekim sadece bu konuda değil, yapılacak her hayır öncesi nefis ve şeytan sürekli devreye giriyor. Dolayısıyla bir iş hayırlı ise aceleci olmak gerekiyor. Kendi kendimize “Şimdi değilse ne zaman?” diye sorup yarının garantisi olmadığının bilincinde hareket etmemiz büyük önem arz ediyor. Özellikle yeni evli çiftlerin çoluk çocuğa karışmadan kutsal topraklara gitmesinin daha faziletli olduğunu düşünüyor Vakkasoğlu. İlk hacca gittiğinde Endonezya, Malezya ve Afrika’dan genç çiftlerin bebekleriyle geldiklerine şahit olan eğitimci-yazar, Allah ve Resûlü’nün aşkıyla anne-babalarının sırtındaki birkaç aylık bebeklerin o sıcağa rağmen sessiz sedasız nasıl da durduklarını şaşkınlıkla izlediğini aktarıyor. Zira bu ziyaret hem evliliğe bereket getiriyor hem de Peygamber ve Allah sevgisiyle dolu hayırlı ve uzun ömürlü bir yuvanın inşasına vesile oluyor. Allah’ın rahmeti altında olan böyle bir aile ve bu yuvada yetişen evlat da hayırlı olur, kurtuluşa erer. Haberimizin başında Genç Hacılar Platformu’nun hac ile ilgili projeleri olduğundan bahsetmiştik. Ekibin amacı sadece gençleri toplamak değil. Onlar, Türkiye’nin her tarafında hac öncesi seminer ve konferanslar düzenleyerek hem insanları bilgilendiriyor hem de teşvik ediyor. Şimdilerde hacca giden akademisyen, yazar,sanatçı ve müftülerle bir araya gelen ekip, manevî anlamda destek gördükleri isimleri düzenleyecekleri konferans ve seminerlere davet edecek. Platformun kurucusu Takyeddin Karakaya’nın bu çabası, kutsal ziyareti ‘insanlığın sıfır noktası’ diye tanımlayan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kutsal beldeye yolculuk öncesinde, “Keşke bu insan hac yapabilir diye bir sertifika verilse…” önerisinin ne kadar yerinde olduğunu gözler önüne seriyor.

Hasılı Allahu Teâlâ hem malla hem de bedenle yapılan hac ibadetiyle, ‘neyimizden ne kadar fedakârlık yapabiliyoruz’ diye bizleri bir sınava tabi tutuyor. Nitekim bu ibadet her şeyden sıyrılarak, hem ruhen hem de bedenen Allah ve Resulü’ne odaklanmayı gerektiriyor. Zira gençlerin yaptığı her ibadet gibi haccın da onlara iki kat sevap kazandırma ihtimali söz konusu. Orada gücü olmayan yaşlılara yardım edilmesi ise ayrı bir hac sevabı olarak geri dönüyor. Dolayısıyla imkânı olan gençlerin hiç geciktirmeden, bu manevî etkiyi sadece kendi içlerinde yaşamakla kalmayıp tüm çevrelerini Kâbe’nin kutsal atmosferine davet etmeleri, şüphesiz ibadeti daha anlamlı hale getiriyor. [email protected]

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>