Polis 12 yıldır kahramandı, şimdi mi hain oldu?

Polis 12 yıldır kahramandı, şimdi mi hain oldu?

TUĞBA KAPLAN

20 Temmuz 2014, Pazar

Prof. Dr. İbrahim Cerrah, Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki görevinden 17 Aralık sonrasında istifa etmişti. Şimdilerde akademideki görevinden de ayrılmayı düşünüyor. Yıllardır öğrenci yetiştiren ve birçok amirin, emniyet müdürünün hocası olan Cerrah, “12 yıldır polis kahramandı, operasyon yapınca mı hain oldu?” diye soruyor.

Yıllarca hizmet verdiğiniz kurumdan,  görevinizden sizi istifaya götüren şey neydi? 

Ben Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Etik Komisyonu üyesiydim, aynı zamanda Polis Akademisi’nde de Yayın Kurulu başkanıydım Bu iki görevimden istifa ettim. İstifa sebebim 17 Aralık sonrası Emniyet Teşkilatı içinde yaşanan, hukuksuz, temayüllere aykırı tayinlere, tasfiyelere tepkiydi. Bu süre zarfında polislerin mağdur edilişiydi. Hem görevden alınan hem de göreve yeni gelenlerin zor durumda olduklarını gördüğüm için bir dilekçe yazdım. Bu duruma karşı çıkmamız gerektiğini söyledim. Cevap gelmedi, birkaç ay sürdü. Ama anladım ki, bazen “yerin altı üstünden daha hayırlıdır” sözünde de ifade edildiği gibi istifa etmemin bu görevlerde kalmaktan daha önemli olduğunu düşündüm. Böyle bir süreçte, bu şartlar altında Emniyet Teşkilatı’ndaki bu görevlerde duramazdım.

Bu görevlerinizin yanı sıra akademiden de mi istifa ettiniz?

Kamuoyunda Polis Akademisi’ndeki öğretim görevliliğinden de istifa ettim olarak algılandı. Ama ben öğretim görevliliğinden istifa etmedim. Şu an yaz dönemi olduğu için dersler yok. Gelecek yıl için ders planlaması yapıldı. Ama ben büyük ihtimalle ayrılacağım, devam etmeyi düşünmüyorum.

Gerekçe yine aynı mı?

Evet. Polis teşkilatının darbecilikle suçlanması. Çok üzücü. Türk Polis Teşkilatı son 12 yılda onlarca darbeyi önledi. Sadece darbe yapması muhtemel sanıkları izleyerek ve darbeleri yargıya yansıtarak değil, ülkenin huzur ve güvenini sağlayarak bile çok hizmetler yaptı. Türk Polis Teşkilatı’nı darbecilikle suçlamak haksız ve mesnetsiz bir itham. Özellikle ben vicdanen bu olanlara sessiz kalmayı kendime yediremezdim.

Akademi’deki öğretim görevliliğinden istifa edebilirim dediniz. Sonrası için planınız var mı?

Hocalıktan istifa da uzun süredir düşündüğüm bir mesele. Eğer olur da o gün gelirse, şu an verdiğim mücadeleye daha fazla devam edeceğim. İstifa edip görevden ayrılmam bir kaçış değil. Daha fazla mücadele etmek için. Bugün konuşmayı bir görev olarak görüp de, istifa edip susmayı kabullenemem, bu bir ihanet olur. Meslektaşlarıma karşı yapılan haksızlıklar son bulana kadar haklının yanında, haksızın karşısında olmaya devam edeceğim.

‘Seni ne ilgilendiriyor sus’ diyenler oluyor mu?

Oluyor ama ben asla susmayacağım. 2001 yılından bu yana AK Parti iktidara gelmeden önceden beri, Polis Akademisi bünyesinde kurulan bir Güvenlik Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevini yürüttüm 8 yıl. Bu Enstitü Türk Polis Teşkilatı’nın üst düzey yöneticilerini yetiştiriyor, eğitim veriyor. Terfi kursları düzenliyor. Bu görevi 2009 ylında kendi irademle bıraktım. Ama bu süre zarfında 10 bin üzerinde emniyet amiri ve emniyet müdürü bizim eğitimlerimizden geçti. Bunların tamamına yakını şu an aktif görevde. Türkiye’de neredeyse 70 ilin emniyet müdür ve amirleri ya benim öğrencimdir veya arkadaşımdır. Bunlar beni bir şekilde tanıyor. Ben bu insanlara, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve en fazla da sivil otoritenin üstünlüğü gibi evrensel hukuk ilkelerini anlattım. Bu eğitimleri veren bir hoca olarak, bu eğitimleri alan bir teşkilatın darbecilikle suçlanmasına sessiz kalamazdım.

Konuştuğum için, bana şimdi dokunmak isteyecekler

Operasyonların ucu  size de dokunacağı için istifa ettiğiniz yorumları için ne diyorsunuz?

Ben Polis Akademisi’nde bir öğretim üyesiyim, idari bir görevim yok. Hukuk dışı hiçbir şey yapmadım. Benim operasyonel bir yetkim de yok. Yolsuzluk yaptığı için bir bakan hakkında işlem de yapamam. Bence konuştuğum için, bana şimdi dokunmak isterler. Konuşmamış olsam bana kimse dokunmazdı. Bugün iktidarda olan çok önemli kişiler beni ismen tanır ve duruşumu bilir. Sadece konuşabilirim. Şimdi susup, her şey sütlimanken konuşmanın da bir anlamı yok. İfade özgürlüğü gücü elinde bulunanlara iltifat için değil, onları eleştirmek için vardır bence. Yaptığından endişesi olmayan, kendine güvenen ve hukuksuz işler yapmayan hiçbir siyasi iktidar eleştirilmekten korkmaz.


10 Nisan 1987 polis kutlamaları töreninde öğrencileriyle beraber.


Tasfiyelerle beraber, yetişmiş kadroların dağıtılması emniyet teşkilatını nasıl etkiler?

Özellikle tasfiyelerle beraber, hiçbir kritere bakılmadan birileri alınıp, bir yerlere veriliyor. Bu tür atamalar akıl, mantık ve mesleki yeterlilikten ziyade, duygusallıkla yürütülüyor. Zaten kullanılan cadı avı ifadesi de hukuksuzluğu gösteriyor. Şu an emniyet mensuplarına yapılan da bu. Bu da ister istemez suçla mücadeleye olumsuz olarak yansıyacak. Ama bunu yapanlar hiç böyle bir endişeyi taşımıyor. Onların endişe ve korkusu suçla mücadele endişesinden daha büyük. Bu operasyonları yapanlar hakkında oluşan şaibenin sebebi de bu. Açık şekilde suçla mücadeleyi aksatacak uygulamalar yaparsanız, demek ki başka bir korkuları var düşünesi akla geliyor. Teşkilattaki rutin tayinler bile görevleri aksatırken, şu an düzenini kurmuş tayin beklemeyen on binlerce memur oradan oraya sürülüyor. Tasfiyeler sonrası Türkiye daha kolay suç işlenen bir ülke oldu. Suçlular bu boşluğu fark edecek ve suç işleme oranında daha büyük artışlar olacak.

Uğur Kurt’u  öldüren kurşunun makam şoförüyken, eğitimini almadan terör şubeye  gelmiş bir polise ait olduğu ortaya çıktı.  Her an birileri acemi bir polisin kör kurşununa denk gelebilir mi?

Belki herkes bir kör polis kurşununa hedef olmayabilir ama bazılarımız görevinin ehli olmayan, bilmediği alanda çalışan bir polisin mağduru olabilir. Aslında bu süreçte insanların, polislerin yanı sıra tüm teşkilat mağdur ediliyor. Hatta yeni göreve gelenler benim bu konuda konuşmam gerektiğini söyledi. Bunların hepsi benim arkadaşım veya öğrencim. Yanlış anlaşılmasın birileri istediği için konuşmuyorum. Vicdani olarak susmamın ahlaki olmadığını düşündüğüm için konuşuyorum. Tabii ki bunun da bir bedeli olacaktır ve ben bu bedeli ödemeye de hazırım.

Konuştuğunuz için başıma bir şey gelirse korkusu var mı?

Cahil cesur olur derler ya belkş ben biraz da öyleyim. Konuşmadaki cesaretim, başıma neler gelebileceği konusunda cahil olmamdan kaynaklanıyor olabilir. Ancak unutmamalıdır ki, insanlar inandıkları değerler konusunda bedel ödememeye hazır olmadan bir hayatı yaşarlarsa o hayat çok onurlu bir hayat olmaz. Meslektaşlarımın linç edildiği bir dönemde başıma bir iş gelir diye, konuşmamak olmazdı. Konuşarak, yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Kimseyi de suçlamıyorum. Sadece suçlananların haksız yere suçlandığını ifade ediyorum. 8 yıl idarecilik yaptığım kurum ve oradaki insanların darbecilikle suçlanmasına karşı çıkıyorum. Bu beni de kapsayan bir suçlamadır aynı zamanda. Onlar darbeciyse, ben de darbecilerin hocasıyım. Bu ithamı kabul etmiyorum. Yıllarca yetiştirdiğim insanlara ‘siyasete itaat et’ demişim, siyaset bugün bunları ezdiğinde siyasete de ‘bu yaptığın yanlıştır’ dememek gibi bir durum olamaz. Siyasilere hukukun üstünlüğünü hatırlattığımız, hukuku anlattığımız için suçluyuz.


Siyasete darbeyi yolsuzluk yapan siyasiler yaptı

17 Aralık siyasilere dokunduğu için bir an darbe olarak lanse edildi?

Operasyonun bazı siyasilere dokunması onu darbe yapmaz. Polis, Türk halkına ve demokrasisine hizmet etti ve polis bu ülkede hiçbir zaman darbe yapmadı. 17 Aralık operasyonu darbe değil bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonudur. Bu opearsyon, iktidardaki hükümetin çıkarmış olduğu yasalar çerçevesinde yürütüldü. Kaldı ki polisin, güçlü bir iktidarın dört bakanına elde somut delil olmadan operasyon yapmaları mümkün değil. Eğer burada siyasete dokunan bir şey varsa ki var, burada siyasete darbeyi polisler değil yolsuzluk yapan siyasiler vurmuştur. Siyasi irade kendini iktidara getiren millete darbe yapmıştır. Halk onlara bu ülkeye hizmet etsinler diye meşru yetki verdi, yolsuzluk yapsınlar diye değil. Polisin birilerinin yolsuzluklarını örtmek gibi bir görevi de yoktur. Operasyon başladıktan sonra polisi hâkimi savcıyı mahkemeyi oradan oraya dağıtırsanız, yapılan soruşturmanın hukuka uygunluğunu ama bundan korkulduğunu gösterir. Ayrıca operasyon sonrası dosyaya karşı takınılan tavır dosyanın oradan oraya gönderilmesi olayın kapatılmaya çalışıldığını gösteriyor.

Emniyetin bugün fiili olarak operasyon, teknik ve fiziki takip yapamıyor olması iç güvenliğe yansıması nasıl olur?

Yapılmıyor değil de yapılmak istenmiyor. Mevcut  kapasite daha önceden görevde olan dürüst insanların suçunu aramak için kullanılıyor. Devlete zarar vermeyen insanlar ve işlemler üzerinden soruşturma yapılıyor şu an bunlarla uğraşarak yolsuzluğu kapatmaya çalışıyorlar. Dün suçla mücadele eden polisler hakkında zorla delil bulma çabasındalar. Suç yoksa delil de yoktur, bu kez delil üretme çabası içine girilir. Bunlar şu an delili üretmeye çalışıyor, bu da korkunun büyüklüğünü gösteriyor.

Peki, bu akıl tutulması nasıl son bulur?

Bu durumun bu şekilde daha fazla gitmeyeceğini düşünüyorum. “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez”. Devlet hukuk ve adaletle ayakta kalır. Eğer bunlar uygulanmazsa devlet tahrip edilir. Hukuk suçluya, siyasetçiye, yolsuzluk yapanı soruşturan polise de uygulanmalı. Zira herkes hata yapabilir. Polis hata yapmaz demiyorum, onlar da insan neticesinde. Ama mesele cadı avı yapılmaması ve hukukun işletilmesidir. Devlet katillerle bile mücadele ederken, hukuku işletmek zorundayken, kendi polisleriyle ilgili işlem yaparken hukuku ihlal edemez. Devlete en büyük tahribatı cadı avı yaparak hukuk dışına çıkan yetkililer veriyor.

Namuslu ve dürüst polisten korkuluyor

Suçların ve suçluların üzerine bilinçli gidilmiyor yani…

Kesinlikle. Eğer bir teşkilat kendi alanında uzman personellerini görevlendirmiyorsa, ister istemez bir zafiyet çıkacak bu da suçluların işine yarayacak. Bugün kriminal bir laboratuvardaki delil uzmanları uzun yıllar emekle yetişiyor. O uzmanı yerinden alıp sıradan birini yerine getirmek işi aksatır. Baktığınızda da bu tasfiyeler sonrası, gönderilenlerin yerine gelenler zaten operasyon yapılmasın diye getirildi.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nde oluşturulan Kozmik Çalışma Grubu kadrosu basına yansıdı. Bu ekipteki isimleri tanıyor musunuz? Sizce hangi kritere göre seçildiler?

Bu birimdeki isimlerden bazılarını tanıyorum. Kendilerinden bekleneni yapacak kişilikte insanlar. Hep de öyle oldular. Hatta bunlardan bazıları yakın bir zamana kadar bana “Hocam neden konuşmuyorsun, konuşman lazım” ve “Yanlış bir şey yapıyorsam beni uyar” demişlerdir. Bunlardan bazıları geçmişte de bu tür hukuk dışı fişlemelerde yer aldıkları halde, daha sonra bunu inkar etmişlerdi. Şimdi yine o insanlara benzer görev verildi ve yine aynı şeyi yapıyorlar. Daha önceleri suça ve usulsüzlüğe bulaşmış bazı kişiler son zamanlarda göreve getirildi. Bu kişiler, özellikle seçildiler. Bunlardan bazıları cadı avı yapma konusunda vicdanı sızlamadan hareket edecek insanlar.

Bir suç ve delil yok. Kozmik Çalışma Grubu neye dayanarak çalışacak?

Başbakanlık ofisine konulan böce örneği üzerinden gidelim. Oradaki insanları tutukladılar, gözaltına aldılar, kamuoyuna suçlular var ve bulundu imajı verildi. Şu anda algı yönetimi denilen şey yapılıyor. Görevden alınan emniyet müdürlerinin, amirlerin ve polislerin yarın öbür gün masum olduğunun ortaya çıkacağına inanıyorum. Ama şu an suç işleyenler yakalanmış gibi gösteriliyor. İşin ilginci bu operasyonları yapanlar, suçladıkları kişilerin gerçekte dürüst olduğunu da biliyor. Bu arkadaşlardan korkuluyor olmasının sebebi de bunların hukuksuz olmaları değil, tram aksine dürüst olmaları ve hukuka uygun çalışmaları. Bugün namuslu ve dürüst polisten korkuluyor. Ama bu grup çok basit geçersiz ithamlara dayanarak çalışacak. “Bu imzayı niye buraya attın? Usul hatası yapmışsın, niye yaptın? Devletin zararı-kararı önemli değil, bu hatayı niye yaptın?” şeklindeki mesnetsiz yöntemlerle hareket edecek.

Polis Teşkilatı’nın zayıflatılması, PKK’ya karşı bir zafiyet oluşturma çabası

Çalışma alanlarınızdan biri de terörizm. Polis Teşkilatı’nı PKK karşısında özellikle zayıf düşürmek için bu tasfiyelerin yapıldığı yorumlarına katılıyor musunuz?

Teşkilatın tasfiyesinin bu ülkedeki barışa, huzur istikrara ve ülke çıkarlarına yönelik bir hareket olduğuna inanıyorum. Polis Teşkilatı’nın zayıflatılmasını terörle mücadelede PKK’ya karşı bir zafiyet oluşturma çabası olarak görüyorum. Türk Polis Teşkilatı’nın özellikle Güneydoğu’da sadece terörle mücadelede değil vatandaşın gönlünü kazanmada, vatandaş-devlet arasındaki ilişkiyi yumuşatmada önemli rol oynadı. Bundan PKK da, Türkiye’nin bu sorunu barış içinde çözmesinden rahatsız olan komşularımız da rahatsızdı. Asıl komplo polise değil Türk milletine yapılıyor. Polis teşkilatı adeta pasifize ediliyor.

Polisin imajı ve polise olan güven duygusunun önemini vurguluyorsunuz. Bu imaj ve güvenin zedelenmesi ne gibi sonuçlar doğurur?

Polisin aylardır darbeci olarak suçlanması, herkesi hukuk dışı şekilde dinliyor gibi haksız ithamlarla suçlanması, polisin kırılgan imajını daha da zedeliyor. Türk toplumunun belli bir kesimi de bu yapılanlardan etkileniyor. Bu toplumu aldatmaktır. Ama herkesin kendi aklını kullanması, yapılan hizmetlere bakıp bireylerin bu imaja aldanmaması gerek 2009’da Beşir Atalay beni makamına davet ederek, “Ne isterseniz arkanızdayım. Paraysa para, elemansa eleman” demiştir. Demek ki o tarihlerde Polis Teşkilatı’nın yaptığı hizmetler takdir ediliyordu. Tüm siyasilere ve kamuoyuna bunu hatırlatırım. Polislerin hizmetlerini unutup, bu teşkilata vefasızlık yapmasınlar. 17 Aralık operasyonundan sonra bu ağır ithamlara maruz kalınması düşündürüyor. 12 yıldır polis kahramandı, operasyon yapınca mı hain oldu? Aslı olmayan bir itham olsaydı, bu kadar panik olmazlardı.

Özellikle Gezi ve sonrasında meydana gelen toplumsal olaylarda polisin aşırı güç kullandığı belirtiliyor. Mesela yeryüzü iftarındaki sert müdahale gibi. Polisin küçük bir grubun eylemi karşısındaki tahammülsüzlük ve sert müdahalesi ne kadar etik?

17 Aralık ve Gezi öncesinde de böyleydi aslında. Toplumsal olaylarda görev yapan polislerin toplum psikolojisi konusunda çok iyi eğitilmesi lazım. Polisin toplumsal olaylarda aşırıya kaçtığı hep görülüyor ve daha önce de vardı. Ama bu Gezi’yle beraber daha görünür oldu.

Önce ‘askeri vesayeti kaldırdık’, şimdi ‘milli orduya kumpas’ deyip siyaset yapılıyor

Polis Akademilerine yönelik kapatılma çalışmalarının arkasındaki gerekçe nedir?

Satın alınmayan polislerin yetiştirildiği bir okul Akademi. Problemin kaynağı olarak görülüyor. Bu yüzden kapatılmak isteniyor. 17 Aralık operasyonunu yapan polisler eğer rüşvetle satın alınabilir insanlar olsaydı, onlar da rüşvet alırdı ve bugün böyle olmazdı. Dolayısıyla organize suç işleyenler, yolsuzluk yapanlar karşılarında satın alamayacakları kadar dürüst polisleri görmek istemiyor. Dünyanın her yerinde “Polisin bir fiyatı vardır” fikri hâkimdir. Ama bu polislerin fiyatı yok. Satın alınamıyorlar. O sebeple bunların yetiştiği okul da, hocaları da sorun. Bugün Polis Kolejinden mezun olanl öğrencilerin akademiye girme haklarının ellerinden alınma kararının arkasındaki gerekçe de budur. 17 Aralık’tan beri yıllarca akademide çalışan isimler darbe yaptıkları gerekçesiyle uzaklaştırıldı. Aslında baktığında fiilen kapatılmış gibi dursa da, resmen henüz kapatılmış değil.

Polis darbeleri önlerken kahramandı dediniz. Ergenekon ve Balyoz da önlenen darbe girişimlerindendi. Şimdi bu davalar neden milli orduya kumpas olarak nitelendiriliyor?

Bu süreçte de bir çelişki var. Birileri askeri vesayeti biz kaldırdık derken, diğerinin milli orduya kumpas kuruldu demeleri anlaşılabilir gibi değil. Darbecilerin ortadan kaldırılmasıyla siyaset yapıldı ve bu milletten oy alındı. Öbür taraftan da darbeyi inkâr ederek ‘milli orduya kumpas’ kuruldu denildi. Darbe yoktuysa askeri vesayeti kaldırdık diye niye siyaset yapılıyor. Darbe varsa, neden darbeleri önleyen polis teşkilatına kumpas kurdu deniyor. Bunu toplumun başını iki elinin arasına alıp düşünmesi şart.

Toplumda bir aymazlık söz konusu sanki…

Aynen öyle. Ciddi bir dejenerasyon var. Özellikle mütedeyyin insanlarda. Ahlaki değerler ve haram helal gibi kavramlar konusunda bir duyarsızlık var. İnsanların dini ve ahlaki değerlerinin yozlaştığını düşünüyorum. “Yeter ki para gelsin haram helal olması önemli değil, rüşvet yiyorsa da benim paramı yiyor. Çalıyorsa da çalışıyor” ifadeleri ahlaki, dini ve insani olarak sıkıntılı. Türk toplumunun özellikle iktidar partisine oy verenlerin bilinçaltında yatıyor bu ifadeler. Bunun ileride ağır sonuçları olacak, Müslüman mütedeyyin insanlara olan güven azalacak. Şimdi siyaset yapabiliyorlar ama ileride bu tür insanların inandırıcılığı kalmayacak.

Başbakan kendi çocuklarına babam kadar dua etmemiştir

Bu mesleği yaptığınız için pişman mısınız?

Hayatımda hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Yaşadığım eğitim hayatı ve mesleki süreci yine yaşamak isterdim. Mesleğe polis olarak başladım, 4 yıl görev yaptıktan sonra akademisyenliğe geçtim ve çok verimli ve üretken bir meslek hayatım oldu.

Mesleğin ilk yıllarına ve bugüne bakınca teşkilat akademi nasıl bir yere evrildi?

Son yıllarda Türk Polis Teşkilatı’nın çok geliştiğine ve dünyada rol model olduğuna inanıyorum. Amerika’da ders verdiğim dönemde bizim teşkilatımız üzerine çalışmak isteyen akademsiyenler oldu. Düşünün polis ülkenin bakanı hakkında bile yolsuzluk konusunda soruşturma yapacak kadar hukuka inanıyor ve cesur davranıyor. Teşkilat gerçekten dürüst ve cesur polisler yetiştirdi. Ve sadece bölgeye değil Batı ülkelerine bile örnek olacak konumdaydı. Maalesef bugün çok fazla tahrip edilmeye çalışıyor ama bunu başaramayacaklar.

Teşkilatı bu kadar iyi bilen ve seven biri olarak çocuklarınızın da aynı mesleği yapmasını ister misiniz?

Üç oğlum bir kızım var. Benim mesleğimin polislik olduğunu düşünürsek, polis olmalarını istemem. Mesleğin, zorluklarını bilmeseydim düşünürdüm belki ama ben şahsen akademisyen olmalarını isterim.

İstifanızı aileniz yakın çevreniz nasıl karşıladı?

Bir şey yapacağım zaman önce aileme açarım konuyu. Alacağım kararlar ve atacağım adımlar onları da ilgilendireceği için buna hakları var. Kendilerine bu süreçte konuşacağımı ve medyaya açıklamalar yapacağımı ve bundan endişelenmemeleri gerektiğini söyledim. Bunun bir bedeli varsa onu da ödemeye hazır olmalıyız dedim. Onlar da benii anladılar ve tamamen benim arkamdalar. Ailem ve yakın çevrem Başbakan’a ve mevcut siyasi iktidara inanan ve güvenen insanlardık. Başbakan’a, eşine, çocuklarına ismen dua eden 80 yaşlarında ağzı dualı bir babanın çocuğuyum. Başbakan kendi çocuklarına babam kadar dua etmemiştir. Babam, 17 Aralık operasyonu ve sonrasında takınılan tutuma kadar başbakana ve bütün aile üyelerine ismen dua eden bir insandı.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>