Devlet, inanç farklılıklarını güvence altına almalı

Devlet, inanç farklılıklarını güvence altına almalı

GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI ABANT PLATFORMU TARAFINDAN DÜZENLENEN ‘ALEVİLER VE SÜNNİLER: BARIŞI VE GELECEĞİ BİRLİKTE ARAMAK’ BAŞLIKLI TOPLANTI SONA ERDİ.

TUĞBA KAPLAN -KAMİL ARLI – BOLU

16 Aralık 2013, Pazartesi

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Platformu tarafından düzenlenen ‘Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ başlıklı toplantı dün sona erdi.

3 gün süren ve yaklaşık 150 gazeteci, yazar ve akademisyenin katıldığı toplantıların sonuç bildirisi açıklandı. 11 maddelik bildiride, siyasî ve ideolojik tartışmaların inanç zeminine taşınmasının yanlış olduğu vurgulandı. Sünni ve Alevilerin geleceği birlikte inşa etmelerinin önündeki en temel engelin, geçmişte yaşanan çatışmalardan kaynaklanan travma olduğuna dikkat çekildi. Dinî sorunlarda endişe verici, dışlayıcı bir dilin kullanıldığı belirtildi.Devletin, birey ve toplumlar arasındaki inanç ve ibadet farklılıklarını anayasal eşitlik temelinde güvence altına alması gerektiği kaydedildi. “Cemevlerinin ibadethane statüsü, dinî bir mesele olmanın ötesinde toplumsal bir öznellik talebi olarak ele alınmalı ve karşılanmalı.” ifadeleri kullanıldı. Örgün eğitimde, Alevilik ile diğer inançlara da yer verilmesi gerektiğinin altı çizildi. Bildiride, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsü konusunda farklı öneriler sunuldu. Bunlar arasında Diyanet’in tamamen bağımsız vakıf statüsüne kavuşturulması teklifi de yer alıyor.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Platformu’nun 30’uncu toplantısı 3 gün sürdü. Yaklaşık 150 aydının görüşleriyle renk kattığı toplantının ardından hazırlanan sonuç bildirgesinde önemli mesajlar verildi. 11 maddelik sonuç bildirgesi şöyle:

Alevilerin ve Sünnilerin barışı ve geleceği birlikte inşa etmelerinin önündeki en temel engel geçmişte yaşanan çatışmalı tarihin yarattığı psiko-sosyal kolektif travmadır. Travmatik tarih güncel sorunları çözmede engel oluşturmaktadır. Tarih araştırmaları, ortak travmatik geçmişin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde de mevcut olan ve yakın coğrafyada yaşanmakta olan dini sorunlarda endişe verici boyutlarda dışlayıcı bir dil hâkimdir. Mezhepler üzerinden, mezhepçi bir dile savrulmamak gereklidir. Bu çatışmaların ülkemizdeki sorunları daha da ağırlaştıran bir potansiyel taşıdığı gözden kaçırılmamalıdır.

Siyasi ve ideolojik tartışmaların inanç zeminine taşınması yanlıştır. Kimse kimsenin inancını onun adına tanımlamamalıdır. Hiçbir inanç grubu diğerini kendisine benzetmeye çalışmamalıdır. Devlet inançları düzenleyemez, ne olması gerektiğini belirleyemez. Din ve inanç gruplarına hak öznesi olarak 1966 ikiz sözleşmeler ve Venedik Komisyonu prensipleri gereğince tüzel kişilikleri verilmelidir.

Devlet, birey ve toplulukların inanç-ibadet farklılıklarını-hürriyetlerini anayasal eşitlik temelinde hem hukuki hem fiili güvence altına almalı ve siyasal aktörler buna saygı göstermelidir. Hak ve eşitlik, bireyin özgürlüğü içinden değerlendirilmelidir.

Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Ancak, bu farklılıklara dayalı kutuplaşmalar, her seviyede demokratikleşme çabalarına zarar vermektedir. Ötekini anlamaya ve anlatmaya çalışmak, böylece, sadece kendi inanç kimliğimizi savunmanın ve dışa vurmanın ötesine geçmek, kutuplaşmayı azaltır.

Geçtiğimiz yıllarda çalıştayların yapılmış olması Alevi camiasında ciddi bir umut doğurmuş, ancak toplantılarda dile getirilen ve ortaklaşa alınan taleplerin hayata geçirilememesi ise ciddi bir hayal kırıklığına yol açmıştır.

Siyasal karar alıcılar, cemevlerinin ibadethane statüsünü dini bir mesele olmanın ötesinde toplumsal bir öznellik talebi olarak ele almalı ve bu talepleri acilen yasal düzenleme ile karşılamalıdır.

Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi anayasal zorunluluk olmaktan çıkarılmalıdır. Örgün eğitimde, bu derse ilişkin yeniden yapılandırmaya yönelik olarak nesnel ve çoğulcu bir anlayışla, Alevilikle birlikte diğer inançlara yeterince yer verilmelidir. Aleviliğin ve diğer inançların eğitime konu edildiği din dersleri seçmeli olmalıdır.

Din hizmetlerinde ayrımcılık yapıldığı algısını önleme yolunda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili şu öneriler toplantıda dile getirilmiştir: a) Diyanet tamamen bağımsız vakıf statüsünde olmalı, diğer inanç grupları da devlet katkısı ile aynı şekilde vakıflar kurabilmelidir. b) Diyanet tamamen özerk statüde olmalı, isteğe bağlı inanç vergisi ile finanse edilmelidir. Farklı inanç grupları için de benzer özerk kurumlar kurulabilmelidir. c) Diyanet’in mevcut durumu devam etmeli, diğer inanç gruplarına da hizmet verilmelidir. d) Bu konu tamamen sivil topluma bırakılmalıdır.

Alevilerin ve Sünnilerin ortak sorunları ancak adalet ve hakkaniyet kavramları merkeze alınarak çözülebilir. Alevilerin ve diğer inanç gruplarının el konulmuş olan inanç ve ibadet merkezleri ve kurumları iade edilmelidir.

Alevilerin kamuda yaşamakta oldukları ayrımcılık sorunları çözüme kavuşturularak kendilerini güven içinde hissetmeleri sağlanmalıdır.

İmam Ali Rıza Güvenkaya (ortada), Ordu’da görev yaptığı cami-cemevinde yaşadıklarına ilişkin örnekler verdi.

‘Cami-cemevinde ne Sünni Alevi oldu ne de Alevi Sünni’

Fatsa’daki Hz. Ali Camii ve Cemevi imamı Ali Rıza Güvenkaya, kendi yaşadıklarından çarpıcı örnekler verdi. Sekiz yıldır Fatsa’da imam hatiplik yaptığını belirten Güvenkaya, şöyle konuştu: “Cemaate bakıldığında yarısı Sünni yarısı Alevi. Sünni kesim oraya daha sonra yerleşti. İki toplum bir arada yaşamaya başladı. İlahiyat mezunu emekli bir imam da benim arkamda namaza duruyor ama “Alevi bir imam, benim namazım kabul olmaz.” demiyor. Biz, cami-cemevimizde bulunan aş evinde hep birlikte lokma yapabiliyoruz. Ben aynı zamanda cem ibadetlerine de katılıyorum. Orada Kur’an-ı Kerim okuyorum. Burada ne bir Sünni Alevi oldu ne de bir Alevi Sünnileşti. Herkes istediği gibi ibadetini yapıyor.”

İnanç gruplarının gasp edilmiş hakları iade edilsin

Prof. Dr. Ferhat Kentel: Biz de zaman içinde devletin vatandaşına baktığı gibi bakmaya başladık bu sorunlara ve Alevilere. Aldığımız eğitim formasyonu ırkçılık üzerine kurulu. Farklı kimlikler üzerinden nasıl bir arada yaşanacağını öğrenmemiz gerekiyor. Yurttaşlık lafını sıkça kullanmamıza rağmen bunun içinin doldurulmadığını görüyoruz. Yurttaşlık haklarının yeniden tanımlanması gerekiyor. Biz bu memleketin yurttaşlarıyız, eşit yurttaşlık haklarına sahip olmalıyız. Devlet de bunu sağlamalı.

Prof. Dr. Anwar Alam: Türkiye’deki Alevilik sorununun sebebinin devlet olduğunu düşünüyorum. Sünni ve Alevi vatandaşlar arasında bir problemin olmadığı görüşündeyim. Devlet, bu konuda kendi vatandaşlarına sağlaması gereken temel hak ve özgürlükler konusunda cimri davranıyor. Temel hak ve özgürlükler konusunda sıkıntılar aşılabilirse sorun kendiliğinden çözülecektir. Devletin bu konuda adım atması gerekiyor.

Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek: Ülkemizdeki bütün inanç grupları geleceği hep birlikte aramalı. Türkiye’de yaşayan tüm inançların bileşeniyiz, bu yüzden birlikte çözüm yolu aranmalı. İnsan hakları ihlaline neden olmadan yol almalıyız. Ortak bir dil ile barışın üzerine hep birlikte gitmenin çarelerini aramalıyız. Bizim istediğimiz inanç gruplarının gasp edilmiş haklarının iade edilmesi.

Prof. Osman Eğri: Hz. Muhammed’in (sas) anlayışında kâfir de olsa, inanmayan da olsa onu azarlamak yoktur. ‘Allah sizlerin renklerine cisimlerine bakmaz. Allah sizlerin kalplerinize bakar.’ düsturuyla hareket etmeliyiz. Cami, cemevi, dede, hoca hepsi de bizim. Eğer Sünni vatandaşlarımız, Alevileri yanlarına alırlarsa, hep birlikte el ele verirlerse o elin üstünde Hakk’ın eli olacak.

Cihan Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici:Türkiye’de Kürtlerin sorunlarının muhatabı Türkler değil. Alevilerin sorunlarının muhatapları da Sünniler değil. Alevilerin muhatabı devletin vesayetçi kimliğidir, devletin demokrasi zaafıdır. Mezhepçilik bölgemiz ve Türkiye adına büyük bir handikap.

Yazar Mümtaz’er Türköne: Sanıyorum buradaki herkesin ortak görüşü, inanç meselelerini mümkün olduğunca siyasetin uzağına taşımak. Ve siyasetin inanç farklılıklarına müdahale etmesini, onları etkilemesini engellemek. Ne kadar siyasetin dışına çıkılırsa, bu sorun o kadar çok çabuk bir şekilde çözülebilir. Mezhep çatışmalarını önleme konusunda ortak bir bilincin oluşturulması gerekiyor.

Yazar Ümit Fırat: Muhafazakar sağ partilerde geçmişte Aleviler vardı. 1960’lı 1970’li yıllarda Aleviler vardı. Fakat bu muhafazakar partiler, Alevi kesimlere çok eşitlikçi davranmadı. Alevi siyasetçiler buradan dışlanarak CHP’yi desteklemeye başladılar.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>