Oyuncuyum demeye utanıyorum

Oyuncuyum demeye utanıyorum

TUĞBA KAPLAN – İSTANBUL

6 Temmuz 2013, Cumartesi

Sıcağı Sıcağına programıyla sesi ve yüzü  hafızalara kazınmış bir isim Cem Kurtoğlu. Babası ve annesi de tanınmış oyuncu olan Kurtoğlu, aynı zamanda birçok Hollywood aktörüne dublaj yapıyor. Son dönemde iki dizide birden rol alan Kurtoğlu televizyon sektöründen yana hayli dertli.

Şimdilerde sizi Arka Sokaklar’da ve Kahireli Palas’ta izliyoruz. Tempo yoruyor mu?

Arka Sokaklar’ın son üç bölümünde oynadım. Kahireli Palas’ta aslında konuk Oyuncuyum. Günlük dizi olduğu için temposu gerçekten yoğundu, o yüzden sürekli olarak kabul etmedim. Diziyi çeken arkadaşları tanıyorum. Maksat, onlara destek olmak.

TRT 6’da Kürtçe bir dizide rol aldınız. Zor oldu mu replikleri ezberlemek?

Ahmedi Hani’nin önemli eseri Mem u Zin ilk Kürtçe drama dizisiydi. İki seneye yakın sürdü. İlk 10-15 bölüm kendim oynadım ama gerçekten zordu. Hiç bilmediğim bir dil. Anlayamadığım için epey zorlandım. Sonra dublajla devam ettim.

Anadilde eğitim konusu hâlâ tartışılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Özgürlük ve demokrasiden yanayım. Anayasa ve insan özgürlüğünün en önemli şartlarından biri anadilde konuşmak ve eğitim almak. Sağduyu ve akılcı yaklaşımlarla sorunun atlatılmasını ve insanların anadilinde konuşabilmesini ümit ediyorum.

Kısa süreli projeler dışında çalışmalarınız var mı?

Projeler var ama piyasa malumunuz. 10 teklif geliyorsa 7’si gerçekleşmiyor, 2’si uymuyor sonra birinde karar kılıyorsunuz. Dizi sektörü o kadar inişli çıkışlı ki! Sevmesek de para için yapıyoruz. Zaten her türlü sıkıntılı bir sektör. Bedenen ve zihnen yoruyor. Üstüne adaletli bir şekilde emeğinizin karşılığını alamıyorsunuz.

Dizi sektöründen çok dertlisiniz…

Türkiye standartlarının çok üstünde ücret alanlar var. Allah biliyor, gözüm yok ama sadece adil olunmamasına üzülüyorum. Her şey maddiyata dönüşmüş durumda. Artık kim olduğunuz, duruşunuz önemli değil oyuncu olmak için. ‘Bak senin tipin fena değil’ diye sokaktan geçenin oyuncu olduğu bir sektör. Mesleğimle hep şeref duydum ama sırf bu yüzden artık oyuncuyum demeyeutanıyorum. Herkes ‘oyuncuyum’ diye dolaşıyor. Gri bir alan var. Siyah beyaz birbirine karışmış, kim oyuncu, kim değil ayrıştırmak mümkün değil.

Ya sinema?.. Pek teklif gelmiyor galiba…

Sinema teklifinin çok geldiğini söyleyemem. Yazın ‘Büyük Sürgün’ diye bir film çekilecek, orada kısa bir rolüm var. ‘Rol gelsin de, ne iş olsa yaparım abi’ mantığıyla hareket etmem. Seçiciyim bu konuda. Bakış açımı ve duruşumu bozacak işlere girmek istemiyorum.

Bazı sanatçılar Gezi Parkı eylemlerine destek vermediği için mahalle baskısına maruz kaldı. Bazılarının ise fazla politize olduğu düşünülüyor.

Her şeyin bir çizgisi olmalı. Dünya tarihine baktığınızda akılda kalan, hatırlanan ve dünyayı değiştiren hep sanat olayları ve sanatçılar olmuş. Bir sanatçının dünya ve ülke gündeminden ayrı kalması mümkün değil. Ayrıca sanat toplumlara yön veren bir alan. İnsanların ufkunu açması ve güzellikleri göstermesi de gerekir. Sanatçı aktivist de olabilir, bu bir tercihtir. Ama insanları ayrıştırmamalı. Birleştirici bir unsur olmalı.

Annem ve babam, oyuncu olmamı hiç istemedi

Babanız Haluk Kurtoğlu önayak oldu oyunculuğunuza?

Hayır. Aksine babam hiç istemedi oyuncu olmamı. Çocukluğumdan beri sanat dünyasının içindeydim. Sahnelere doğdum. Annem de, babam da hiç istemedi. Ama ben daha ortaokulda karar verdim.

Karşı çıkma sebepleri neydi?

Zor bir meslek. İnsanın ruhuna da, bedenine de zarar veriyor. Başka meslekler gibi değil. Başarısız olduğunuzda çökebilirsiniz. Karşınızda sizi seyretmeye gelen ama uyuyan insanların varlığı ciddi ruh sıkıntısıdır. Bu zorluklardan dolayı pek istemediler. Babamdan habersiz girdim konservatuar sınavına. Annem mecburen destek verdi. Tiyatrocu ağabeylerimiz, ablalarımız vardı. Onlara gittim, ‘beni çalıştırır mısınız’ dedim, çalıştırdılar.

Sonra?..

Konservatuarı kazanıp babama öyle söyledim. ‘Neden söylemedin’ diye kızdı. Ben de ‘İzin vermeyecektin’ dedim. Derken yüksekokulu okudum. Uzun süre çalıştım, sonra da emekli oldum.

Çocuklarınız var mı?

İki oğlum var. Biri 25, diğeri 20 yaşında.

Oyuncu olmayı düşünüyorlar mı?

Büyük oğlum sanatsal anlamda hakikaten yetenekli, resim yapıyor, müziğe yatkın, bateri çalıyor. İlkokuldan itibaren grafik animasyon yapmak istiyordu. Şimdi o bölümü okuyor, idealinin peşinde. Ama küçük, tiyatrocu olacak herhalde. Güzel sanatlara gidiyor ve tiyatroyu seçecek.

Oğlunuzun tiyatrocu olmasını istiyor musunuz?

Bu zamanda gençlerin önünde durmak çok zor. Biz çok şanslı dönemdeydik, Devlet Tiyatrosu’na girip hemen oyunda oynadım. Ama şimdi o kadar çok işsiz oyuncu var ki… Tabii bunun alternatifleri de oluyor. Sinema, TV, özel tiyatrolar… Oğlum bu gerçeklerin farkında. Oyunculuğu sevdiği için yapacaksa parayı çok düşünmemesi gerektiğini biliyor.

Oğullarınızla ilişkilerinizde babanızı örnek aldığınız oluyor mu?

Babam gibi bir baba olmaya çalışıyorum ama şimdiki gençler çok fena. Çağ farklı olduğu için bizdeki çekinme şimdiki çocuklarda yok. Rahatlar. Mesela ‘Cem bana suyumu verir misin?’ diyebiliyor.

Babanıza dair özlediğiniz şeyler var mı?

Her şeyiyle onu özlüyorum. Biz sadece baba oğul değil, iki dosttuk aynı zamanda. Duruşuyla, karakteriyle insanlık ve meslek hayatı adına ondan çok şey öğrendim. Anne ve babama çok şey borçluyum.

Sıcağı Sıcağına tekrar çekilebilir

Sıcağı Sıcağına’dan sonra küçük projeler dışında ekranda çok görünmediniz. Sizin tercihiniz mi?

Bilinçli bir uzak kalma tercihi yoktu ama gelen projeleri beğenmedim. Ege TV’nin başına geçtim, bir İzmir maceram oldu. Ekranda olmak şans meselesi. Siz olmasanız yerinize başkası olur. Göz önünde değilseniz, hatırlarda ikinci plana düştüyseniz akıllara gelmezsiniz bile. Göz önünde olmak için özel bir çabam hiç olmadı.

Sesinizi ve yüzünüzü hafızalara kazıyan bir programdı Sıcağı Sıcağına.  İnsanlara bu kadar çok izleten şey neydi?

Şimdi olsa şimdi de izletir. Merak insana her şeyi izlettirir. Özel kanallar bu merak duygusunu o dönem iyi kullandı. İnsanlar birden hayatın acı ve gerçek yüzüyle karşılaştı. Aslında bu tür haberleri gazetelerin 3. sayfalarından ya da hayal ettikleri kadar biliyorlardı. Birdenbire bu tip gerçeklerle karşılaşınca ilgi daha da arttı. Merak duygusu, bir de acıyı seven bir toplum olduğumuz için çok ilgi gördü program. Hatalarımız olmuştur. Deneme yanılma yöntemi yapılıyor.

İzleyici gibi siz de Sıcağı Sıcağına’yı hâlâ unutamamış gibisiniz.

Çok ilginç, sokağa çıktığımda hâlâ o programla anılıyorum. Hatırlayanlar direkt programın adını söylüyor. Tabii bu, bana da unutturmuyor. Sıcağı Sıcağına’yı tekrar canlandırma söz konusu olabilir. Ama farklı bir formatla. Bir ara denedik. Bir bölüm yayınlandı ama o günkü formata yakın yapmaya çalışınca bazı prosedürler sıkıntı yaşattı.

Program bir nevi araştırma ürünüydü. Bu yönüyle sizi gazeteci zannedenler de var.

Evet. Sıcağı Sıcağına, araştırma ve inceleme yönüyle bir gazetecilikti. İnsanların algısı normal. Zaten sonrasında Haberciler, Geride Kalanlar, Yakamoz diye çeşitli programlar yaptım farklı kanallarda. Sonra İzmir’de Ege TV’nin başına geçtim.

 

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>