Türkiye solu olaylara Kemal Tahir gibi bakmalı

Türkiye solu olaylara Kemal Tahir gibi bakmalı

TUĞBA KAPLAN

16 Haziran 2013, Pazar

Devlet Ana, Esir Şehrin İnsanları ve Kurt Kanunu gibi romanlarıyla tanıdığımız Kemal Tahir, Türk edebiyatının unutulmaz isimlerinden. Şimdilerde, 15 yıl yattığı cezaevinde para kazanmak için yazdığı tefrika romanlarıyla gündemde.

 Akademisyen Özgür Günay, tezi için bulduğu tefrikaların ilk cildini yayımladı. Günay ile Kemal Tahir’i ve tefrikalarını konuştuk.

Kemal Tahir’in tefrikalarını toplama fikri nasıl ortaya çıktı?

Üniversiteyi bitirdiğimde anne-babamın ‘öğretmen ol’ baskısına rağmen akademisyen olmak için uğraştım. Gerçi şu anda dershanelerde öğretmenliğe devam ediyorum ama yüksek lisans da yapıyorum. Benim tezim tefrika romanların incelenmesiydi. Böylece başladı kitap serüveni.

Zor oldu mu tefrikaları bir araya getirmek?

Haftada bir gün, o da pazartesi, tatilim var. 1 yılımı aldı tefrikaları toparlamak. Kütüphane kütüphane gezdim. 1940’lı yılların şartlarında bazıları basılmış, bazıları az sayıda basılmış, kimisi de kaybolmuş. Mesela sırf bir fotoğraf için aylarca bekledim.

Kemal Tahir’i seçmenizin özel bir sebebi var mı?

Tez hocam Sezai Coşkun, Kemal Tahir’e dair bir açık alan olduğunu söyledi. Daha sonra Sezai hoca kitapları da yayımlayabileceğimizi söyledi ve çalışmalarım hızlandı. Akademik bir çalışma yaparken ekonomik desteğin yanı sıra tanıdıklarınızın da olması gerekiyor. Bütün bunların üstüne bir de sevmediğiniz bir kişi ya da konu üzerine odaklanmak daha da zorlayacaktı. Kendi bakış açıma yakınlığı, düşünce dünyası olarak benzerliği bu tercihimi etkiledi.

Tefrikaları edebî olarak nasıl buldunuz?

Kemal Tahir dendiğinde akıllara Esir Şehrin İnsanları, Devlet Ana gibi isimler gelir. Tefrikalar tartışılmayan mahrem alanlara dalmış, büyük olaylara değinen eserler değil elbette. Ama 26 yaşında edebiyata meraklı genç bir isim var karşımızda. Yanında Nazım Hikmet ve Orhan Kemal gibi iki önemli isim. Bir ara şiire yöneliyor, sonra ‘Nazım’ı geçemedikten sonra anlamı yok.’ deyip tekrar romana dönüyor. Bu tefrikalar bir yazarı değerlendirirken resmin bütününü görmeye yardımcı oluyor. Yazarı emeklemesi, yürümesi, adımları ve koşmasına bakarak değerlendirmeli. Kendi içinde bir doğurganlığı vardır yazarların. Belki tefrikalar da bir doğum sancısıdır. Kemal Tahir’in özünde var yazarlık. Tefrikaları kafasının çok karışık olduğu dönemlerde yazıyor. Dostoyevski, Balzac, Tolstoy, Divan Edebiyatı okuyor. Kafasında cevap bekleyen sorular varken,  berrak temiz fikirlerden yazılar yazması beklenemezdi.

Cezaevini yazarlık okuluna dönüştürüyorlar

Para kazanmak için tefrikaları yazdığı yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eşine yazdığı mektuplarda hangi gazeteden ne kadar alacağı olduğuna, kaç tane yazdığına dair bilgi veriyor. “Alacaklarımız var şu gazeteden/yayınevinden, parayı gidip alabilirsiniz.” diyor. Sürekli bir para mücadelesi içinde olduğu görülüyor. Bir taraftan para kazanmak için gazetelere tefrika yazarken, aynı zamanda Devlet Ana için de okuma yapıyor. Böyle büyük eserleri yazan adam ne kadar küçülebilir ki? Kendisi beğenmiyor tefrikaları. ‘Temel meselem Türkiye’nin hassas dönemlerini ele almaktır.’ diyor. Ama tefrikalardaki karakter ve olaylar üzerinde bir Esir Şehrin İnsanları’ndaki kadar durmuyor.

Cezaevinde yazması ve bunların yayımlanıyor olması o dönemde bu kadar kolay mı?

Çok büyük baskı görmüyorlar. 1980’deki ‘Asmayalım da besleyelim mi?’ mantığı güdülmediği için, içeridekiler de daha rahat. Tefrikalarda bazı sayfaların kesildiği, bazılarının yayımlanmadığı görülüyor. Burada cezaevi mi gazete yetkilileri mi sansür uyguluyor bilinmiyor ama bir müdahale söz konusu.

Tefrika romanları da gözleme dayalı diyorsunuz.  Aynı insanların olduğu, etrafı çevrili kısıtlı bir yerde ne kadar gözlem yapılabilir ki?

Cezaevinde kalan çoğu yazar, bir yerde bir şehirde duramaz, nakil ister hemen. Kemal Tahir de Malatya’dan Nevşehir’e tayin ister. Sebebi Devlet Ana romanını yazarken Nevşehir’deki bir kütüphaneden yararlanmak. Kaynaklara bu şekilde ulaşıyor. Okumalar hayal gücünü, o da gözlemini derinleştiriyor. Orhan Kemal ve Nazım Hikmet ile sürekli kitap alışverişi yapıyor. Cezaevini adeta yazarlık okuluna dönüştürüyorlar. Kemal Tahir iki romanını bitirmiş olarak çıkıyor. Ayrıca kaldığı 15 yıl içinde 12 tefrika yazıyor bir de hiçbir yerde bulamadığımız 3 tane daha var.

Satır aralarında Kürt meselesini, Kürtçe konuşmanın önemini anlatıyor

Hem tefrikalarda hem de diğer kitaplarında Kemal Tahir’den izler var mı?

Onun temel meselesi edebiyat değil, topluma sanatçı gözüyle bakmıyor, sosyolojik bir bakışla ele alıyor. ‘Yazar bir bilim adamı gibi çalışacak ama sezgiler de olmalı. Ben sosyolog yazar değil, şair bir yazarım.’ diyor. Her romanda duygu ve birey olarak var. Bir bakarsınız gazeteci, bir de bakarsınız avukat kâtibi. Mekân, kendisinin gerçekte geçtiği yerler. Bu meselelerin çoğunu yaşamış. Anlayacağınız Bağdat’a gitmeden Bağdat’ı yazmıyor. Ayrıca dik durup, eleştirisini yapıyor. Köy enstitülerini, İsmet İnönü’yü eleştiriyor. Bunların sosyo-psikolojik analizini yapıyor. O zaman Kürt meselesini, Kürtçe konuşmanın önemini anlatıyor. Sadece Kürt ifadesini kullanamıyor. Üstü kapalı da olsa biz bunları anlıyoruz. Bu yönüyle onun özgün bir yeri var.

Onu görmüş gibi anlatıyorsunuz…

Kitaplarla çok hasbihal ettiğim için olabilir. Bir de Kemal Tahir’e olan özel bir ilgi ve yakınlığım var. Bir süre sonra incelediğiniz insanı, eseri benimsiyor, ailenizden biri gibi hissediyorsunuz. Sizin bakış açınızı yansıtıyor, söyleyemediklerinizi söylüyor. Gecenin yarısında onun satırlarıyla baş başa kalınca böyle oluyor. Bir yazarın eserlerini incelemek, onun ruh ve düşünce dünyasını ele almaktır.

Yazarın hayatında sizi en çok etkileyen şey ne?

Beni en çok etkileyen, onun üzerine bir ceket dahi alamamış olması ve düşüncelerinden dolayı genç yaşta içeri girmesi.  Mesela mahkemeye çıkacak ama sadece ceketi olmadığı için hâkim karşısına çıkmak istemez. Kardeşi Nuri Tahir gider yerine. Babası, Abdülhamit’in marangozhanesinde çalışmıştır. Kendisi de bilir az çok işi. Cezaevinde ahşap ufak tefek eşya yapıp satar,  kıyafetlerini satar ama kitaplarına asla dokunmaz.

Sırtını dönerek ağlayan, sert bir delikanlı

Romanlardaki kahramanların yolu Abdülhamit’le mutlaka kesişiyor. Bunun sebebi ne?

Olaylar, şahıslar Abdülhamit dönemine kadar gidiyor. Tabii babasından dolayı biliyor Abdülhamit’i.

Tefrikalar arasında sizi en çok etkileyen hangisi?

12 roman arasından beni en çok etkileyen ikinci ciltte yer vereceğimiz ‘Muhallebi Çocuğu’. Kurgu, yapı ve üslup olarak belki daha çok romana benzediği içindir.

Sizin okuduğunuz, anladığınız Kemal Tahir nasıl biri?

Mizaç olarak sert. Delikanlı diyebileceğimiz biri. Eşiyle diyaloğundan bunu anlıyoruz. Yazdığı mektuplarda eşinin eteğinden elbisesine kadar karışıyor. Ama bir o kadar da duygusal. Eşine duygusal şiirler de yazıyor. Ama sırtını dönerek ağlayan biri. Duygularını çoğu zaman ifade etmiyor. Evinde vefat ettiği Mehmet Barlas da onun ne kadar sert olduğunu zaman zaman anlatıyor.

Vefatının 40. yıldönümü için bir planınız var mı?

Vefatının 40. yıldönümü anısına kitaplarını tekrar derleyeceğiz. Bu yıl bitmeden tefrikaların ikinci cildi çıkacak bir aksilik olmazsa. Romanları üzerine sosyolojik analizleri ayrı ayrı derleyeceğiz. Mektuplarını yayımlayacağız. Bence Kemal Tahir, önemli ve sorgulanması gereken bir isim. Sosyolojik ve siyasi düşünceleri açısından bir daha okunmalı. Özellikle bugün Türkiye solu olaylara Kemal Tahir gibi bakıp, feyzalmalı.

Tuğba Kaplan

Gazeteci/ Aksiyon Dergisi Politika, Sosyoloji, uluslararası ilişkiler, medya ve kültür dünyasından ünlü isimlerle gündemle ilgili aktüel röportajlar yapmaktadır. Ayrıca gündeme dair konuları farklı yönleriyle ele alan dosyalar hazırlamaktadır.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>